19. Bölüm- Ateş Kapanı

12 0 0
                                    

Gözlerim devamlı dışarıda gökyüzünü izliyordum. Güneş batmıştı ve gecenin karanlığında hiçbir şey görünmüyordu. İçimde bir tedirginlik almış başını gidiyor ve öylece camın önünde bekliyordum. Mortiler bu sefer saldırmak yerine çevremizi kuşatmışlardı.. Bu normal olmasa da Sisli Vadinin emrindeydiler ve uygun bir an kolluyor olabilirlerdi, saldırmak için gelecek emri bekliyorlardı. Gözüme uyku girmiyordu resmen her an saldırma ihtimalleri varken gözümü bir salise bile kırpmak istemiyordum.
Bir kere yaptım bir daha yapabilirim. İçimden  sadece bunu düşünüyordum. Onları anında küle çevirmiştim ve bunu bir daha yapabilirdim. Tek istediğim geri kalan güçlerime de sahip olmaktı. Böylelikle başarılı olma ihtimalim daha yüksekti ya da ben mi yanılıyordum.
Teras kapısını aralayarak çıktım. Hava biraz serindi rüzgar hafifçe eserken sarmaşıkların hışırtısı kulaklarıma doluyordu.
Meşalenin yanış sesi çıtırtı çıkarıyor ve loş bir ışık saçıyordu. Gözlerim ise bir saniye bile gökyüzünden ayrılmamıştı.

Teras kapısından çıkan Efi'yi görünce ona döndüm. Yüzü asık canı sıkkın görünüyordu. Enerjisine dair hiçbir iz yoktu. 

"Hava serin neden terasta duruyorsun?" diye sordu çektiği sandalyeye otururken.

Elbisemin kirlenmiş eteklerini toplayarak ona doğru ilerledim ve yanındaki sandalyeyi çekerek oturdum.

"Havayı boşver şimdi, senin neyin var?" diye sordum. Dokunsam ağlayacakmış gibi duruyordu ki dokunmama bile gerek kalmadan boncuk gibi yanağından bir damla yaş süzüldü. Sadece neyi olduğunu sormam bile dolmuş bir bardağın taşmasına yetmişti. Endişeli bir şekilde ona baktım.

İki gözünden de durmadan yaşlar süzüldü. Hıçkırıkları aralanan dudaklarından terasta yankılanınca sıkıca sarıldım dostuma.

Onu böyle görmeye hiç alışık değildim. 

"Efi, neler oluyor?" diye sordum sesimi olabildiğince sakin ve yumuşak tutmaya çalıştım.

Başını iki yana salladı. "Alin ben hiç iyi değilim." Başını göğsüme yasladı. Göğsüm onun ağlayışıyla sarsılırken sıkıca sarıldım. Sabırla sakinleşmesini ve bana anlatmaya hazır olmasını bekledim. Göz yaşlarını silerek benden uzaklaştı. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu.

"Alin, benim kalbim çok acıyor." alt dudağı titriyordu.

"Kalbin neden acıyor Efi?" diye sordum. Sebebini her ne kadar tahmin ediyor olsam da bunun olmamasını ümit ediyordum. 

"Ben Onay'a aşık oldum." 

Kendi kollarıyla zarif bedenini sardı. Dizlerini kendine çekerek sandalyede ufacık bir hal aldı. Onu böyle görmek de benim kalbimi acıtırken aşk acısının kalbi nasıl tuz buz ettiğini iyi biliyordum. Zehirli bir sarmaşık gibi yavaş yavaş sarıyordu bedeni sonrasındaysa kurtulamıyordun o zehirden, kaçmak, unutmak, vazgeçmek kolay olmuyordu sevdiğinden. Acı çekeceğini bile bile sevmek en zor olanındandı işte, aşk kimisinin toz pembe hayallerinin ardında cam parçacıklarının ayağına batmasına rağmen bu yolda yürümekti. 

Bulutların üstünde yürürken bir anda yere çakılmaktı. 

Kolay değildi ama bir umut yine de bir umut mutlu olacağını düşünüyordun. Peki ya sonuç? Her zaman hüsran.

Yüksek hıçkırıklarla dakikalarca ağladı. Ne olduğunu bilmeden sessizce yanında olduğumu belli etmeye çalıştım. Onu yeterince yalnız bırakmıştım. Arkadaşımın şu anki zor zamanında yanında olmak için her şeyi yapardım. 

Bir süre sonra ağlaması kesildi. Öylece belli bir noktaya kilitlenmiş göz kırpmadan bakıyordu.

"Efi ne olduğunu anlatacak mısın? Yoksa ben kendi imkanlarımla mı öğreneyim?"

Harvey VadisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin