Fight

59 10 3
                                    

Kalbimizin gözlerimize yansıttığı duyguları gizlemek bu hayatta belki de başarılması en zor olan işlerden biriydi.

Engellemek ve durdurmak aslında dolu dizgin yaşamak istediğimiz bu duygulara ket vurmaktı.

Ancak ben saraya geldiğimden beri bunu başarmak için çabalıyordum.

Önüme gerçek kişiliğim olmayan, sert bir yüzün perdesini indiriyor ve oyunumu oynuyordum.

Hiç kimse beni yıkamayacakmış gibi, parçalayamayacakmış gibi hissetmeye çalışıyordum.

Ama saraya geleli belki 1 ay kadar olmuş olsa da hepsi birer yalandı.

Artık kendimi boşlukta süzülen bir ruh gibi hissetmeye başlamıştım, insanlar ne derse dinliyor, ses çıkarmıyor ve öylece savruluyordum.

Sadece Sasuke ile kalabildiğimiz o değerli anlarda kabuğumdan sıyrılıyordum. Eski Sakura olmaya çalışıyordum.

Gün geçtikçe acı verse de...

Onunla halının üzerinde uyuyakaldığım andan beri çok şey değişmiş olmasına rağmen Sasuke'den gerçekten hoşlandığımı bilen aynım acıyla kavruluyordu.

'Neden maskemin arkasına saklanacak kadar zayıf hissediyorum?'

Yine de hiçbir şeyi açığa vuramazdım, tanımadığım insanlarla dolu bir sarayda bunu yapamazdım.

Çay fincanıma yansıyan o ifadesiz yüz bana ait gibi değildi.

Sabahtan beri sarayın içindeki gerginliği ellerimle tutabilecekmiş gibi hissetsem de benim yüzümden olmadığını anladığımda yaşadığım ufak rahatlık beni kendim gibi hissettiriyordu.

Yine de saraydaki bu anormallik normal değildi bu yüzden hizmetçilerime gidip ne olduğunu öğrenmelerini istemiştim.

Sadece bana saatlerdir imparatorluk makamında yapılan toplantıdan bahsetmişlerdi.

Yani mesele ülkenin yönetimi ile ilgili olabilirdi.

Yakında kokusunun çıkacağını bildiğimden iç çekip fincanıma uzandığım sırada kapı yavaşça açıldı.

Bir yanım şu anda deli gibi Sasuke'nin gelmesini istese de gün içinde neredeyse hiçbir şekilde görüşemememiz bu isteğimi söndürüyordu.

Gelen nefes almamı sağlayacak tek adam değilse, yüzüme geçirdiğim maskeyle şov yapmamı sağlayacak başka bir saray ferdiydi.

Başımı hazır olduğumu hissettiğim anda çevirdiğimde görmek istediğim belki de son insan kapı eşiğinde duruyordu.

İmparator...

'Babam...'

Toplantıda olduğunu düşünerek süresiz bir şekilde zihnimde rafa kaldırdığım adam...

Yutkundum.

Ne yapacağımı bilemeyerek ayağa kalkıp selam verecekken kapı eşiğinden çekilip bana doğru yaklaştı.

Onunla ilk defa yalnız kalmak bir yana hareket bile edememiştim.

Bedenim emirlerimi dinlemiyordu.

"Otur lütfen..."

Sesiyle kendime geldim ve belli belirsiz aşımı sallayıp koltuğa çöktüm.

Hiçbir şey söylemeyip karşıma oturduğunda ellerimi gergince önümde birleştirdim.

Yüzüne baktığımda yorgunluktan göz altlarının çöktüğünü, omuzlarının düştüğünü gördüm.

Ve kendime hakim olamayarak sordum.

"Yorgun görünüyorsun..."

Benden gelen bu soruyu beklemiyordu biliyordum, çünkü bunca zaman boyunca aramıza en büyük çizgiyi çizen hep ben olmuştum.

"Evet yorgunum ancak..."

Önce doğru eğildi.

"Seninle bir şey konuşmak istiyordum, Sakura."

Gergin vücut dili ve yorgunluğu göz önüne alındığında iyi şeyler duyacağımı sanmıyordum.

Yine de kaçma lüksüm yoktu.

"Nedir?"

İç çekti.

Kaşlarımı çattım.

Normalde asla kendinden ödün veren biri değildi.

Onu çok iyi tanımasam da her zaman takındığı o durgun tavırla tezatlaşıyordu.

"Burada, bu sarayda yaklaşık 1 aydır yaşıyorsun. Her şeyin sana fazlasıyla değişik geldiğini düşünsem de kolay adapte olman beni bir noktada mutlu ediyor. Kütüphaneye gidip okuman, yazman, çeşitli konulara ilgili olman...Öğrenmek bir prenses için oldukça önemli..."

Tırnaklarımı avuç içlerime batırarak şaşkınlığımı atmaya çalıştım.

1 ay boyunca burada ne yaptığımı biliyor muydu?

Gündüzleri bahçede dolaşıp kitap okuduğumu, akşamları kütüphaneye gidip kitapları bıraktığımı, kanji çalıştığımı...

Beni umursamayacağına eminken söylediği sözler sol tarafımı karıncalandırdı...

"Beni takip ettiğinizi bilmiyordum."

Laflar ağzımdan onu suçlar gibi çıkmıştı ama bunu takmıyor gibiydi.

"Seni bilmek istemem doğal değil mi? Üstelik bir kere kaybetmişken..."

Yıllar sonra tekrardan baba sevgisini hatırlatmak amacındaysa yanlış yoldaydı.

Ben büyürken beni evladı olarak kabul etmiş bir adamın sıcak kollarındaydım zaten...

"Ancak artık her şey değişmeye başladı, Sakura. Yakında savaş geliyor."

Ne..?

Savaş mı..?

İstemsizce onun gibi öne eğildim.

"Ne savaşı? Siz neyden bahsediyorsunuz?"

Acıyla bana baktı.

"Amerika...Bazı anlaşmazlıklar var, sana söylemem anlamsız ancak savaş patlak verdiğinde burada olmanı istemiyorum."

Amerika ile olan görüşmeleri bilsem bile Japonya'da ciddi anlamda gazete yoktu, bu yüzden ne oluyorsa oldukça geç öğreniyordum.

Ancak bildiğim en önemli şey onların modernleşmeye ayak uydurmuşken bizlerin kültür kıskacı altında kısılıp kalmamızdı.

Amerikalıların orduları ve mermi atan makinaları vardı.

Ben ise hayatımda hiç öyle bir şey görmemiştim.

"Tüm bu olaylar olurken sen burada olmayacaksın. Seni göndereceğim."

Kalbim hızla atmaya başladı.

Ama hissettiğim duyguyu bir türlü ifade edemedim içimde...

Korku, panik, endişe..?

"Nereye?"

Gözlerini benden kaçırdı.

"Uzağa...Oldukça uzağa..."

Aldığım nefes vücudumu titretirken sözlerini düşünmeye çalıştım.

O sırada koridordan bir gürültü yükseldi ve ikimiz de başımızı kapıya çevirdik.

Patırtılar ve bağırışlar daha da artınca ona baktım.

Ancak çoktan ayaklanmıştı.

İçeriye aniden Sasuke girdiğinde ve kılıcını kuşandığını gördüğümde bir şeylerin ters gittiğini yeni anlamıştım.

Gözleri önce bana ardından imparatora kaydı.

"Geliyorlar efendim."





Sonraki bölüm final...

Sasusaku ile kalın...

Goddess Of Liberty🗝️/Sasusaku Fanfiction [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin