Dün gece Mark ile konuşmamın ardından fakültede de onu göreceğimi düşünsem de ne yazık ki Mark'ı görememiştim. Anlaşılan vizeleri başlayana kadar devamsızlık haklarını kullanacaktı. Ancak anlayamıyordum, bu hâle geldikten sonra nasıl öylece devam etmemizi bekliyorlardı ki? Merak ediyorduk ve eğer yapabileceğimiz bir şey varsa yardım etmek istiyorduk barışmaları adına.
Elimdeki americanoyu su içer gibi tüketirken sağ elim en yakın tarihte olan vizenin dersi için amansızca not tutuyordu. Tabletimin göz koruma kalkanı her akşam belli bir saatten sonra açıldığı için çoktan açılmış, sadece sınav dönemi ihtiyaç duyduğum düşük numaralı mavi ışık engelleyici gözlüğüm gözümdeyken şu an için tek derdim bu geceyi sorunsuz atlatabilmekti. Üniversitemizin kütüphanesinde saat gece yarısını bulmak üzereydi ve ben sadece birkaç günü kalmış olan vizelere canım çıkana kadar çalışmaya kararlıydım. Bir dönem önce o kadar sallamıştım ki dönem sonunda gördüğüm ortalama toparlanmam için yeter de artardı.
Normal zamanda seyrek nüfuslu olan kütüphane sınav haftasına girmek üzere olduğumuzdan ötürü epey doluydu. Biraz daha çalışıp gitmeyi planlıyordum aslında. Dinlenmek, çalışabilmenin en önemli unsuruydu ne de olsa.
Benimle çalışması için Chenle'yu davet etsem de arkadaşından henüz notları almadığı için çalışacak bir şey olmadığını söylemişti. Renjun de kendi kendine çalışıyordu işte. Jisung dönem başından beri zaten sıkı çalışıyordu, onun kafası şu an fazlasıyla rahattı. Eh, Donghyuck'un dizi kırıktı, Mark okula gelmiyordu ve ikisinin de yüzü boktan farksızdı. Açıkçası Jeno'yu da davet etmemiştim çünkü, —hadi ama, dünkü konuşmalarımızdan sonra çok utanıyordum. Hiçbir şey olmamış gibi onu kütüphaneye çağırmak sebepsizce saçma gelmişti.
Yine de Jeno, beni şaşırtmaya ant içmiş bir insandı.
İlk önce masama bir karton bardak konuldu, hemen ardından da yanağımda sıcak bir şeyler hissettim.
İrkilmem kaçınılmaz oldu zira henüz kim olduğunu bilmediğim biri arkamdan omuzlarımı tutuyor ve yanağımı öpüyordu. Yine de, kim olduğunu anlamam uzun sürmedi. Jeno buradaydı.
"Hey," dedim fısıldayarak. Hâlâ omuzlarımda duran eline hafifçe dokunarak onu selamladım. "Neden geldin?"
Sol bileğindeki saate kaşlarını çatarak baktı ve hem arkamda olmasından hem de ayakta durduğundan dolayı onu görebilmek için geriye doğru atmış olduğum başım yüzünden açığa çıkmış boynumu okşadı baş parmağı ile.
"Saat geç oldu, hadi toparlan artık." dedi sessiz konuşmaya özen göstererek.
"Daha çalışmam gerek-"
"Toparlan dedim."
Açıkçası inatlaşırdım. Hiç çekinmez inatlaşırdım fakat kütüphanedeki insanları fısıltımızla daha fazla rahatsız etmek istemediğimden kendimi toparlanırken buldum bir anda.
Sadece iki dakika sonra omzumda sırt çantam, elimde de Jeno'nun aldığı sıcak çikolata vardı ve senkronize olmuş adımlarımızla beraber kaldırımda yürüyorduk.
"Ne oldu da geldin?" diye sordum sessizlikten sıkılıp.
"Mesajlarıma ve aramalarıma bakmıyordun. Eunju teyzeyi aradım nerede olduğunu öğrenmek için. Bu saatte kütüphanede olduğunu öğrenince de seni kaçırmaya geldim." dedi fütursuzca.
Kafamı salladım, "Sessizdeydi telefon, ayrıca ne diye geldin ki? Ders çalışıyordum daha." diyerek şikayetlenmeye başladım.
"Doğrudur," derken güldü. "Jaemin, yarın sabahtan dersimiz var. İyice dinlenmelisin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bet you wanna | nomin
FanfictionJeno, ailesiyle girdiği bir iddia için Jaemin'e sahte sevgili olmayı teklif eder.