Bugünün en güzel yanlarını sayacak olsam kesinlikle bu ılık havayı da listeye eklerdim. Kore'nin genellikle buz gibi geçen sonbaharında bugün sıcacık ışınlarıyla biraz olsun ısınmamızı sağlayan güneş vardı.
Yanımdaki Donghyuck'un koluna girmiş, onu yavaş yavaş yürütüyordum ve elbette bugünün bir diğer güzel yanı Donghyuck'un bacağına yapışmış olan alçısından kurtulacak olmasıydı.
"Umarım biraz daha alçıda dursun demez, doğru düzgün banyo bile yapamıyorum neredeyse bir aydır." diye söylendi kendi kendine.
"Nasıl kırmıştın sen dizini ya? Söylediğini hiç hatırlamıyorum."
Sinirlendiğini düşünebileceğim şekilde bir soluk verdi. Gözlerim çaktırmadan ona kaydı.
"Öyle düştüm işte." dedi başından savar gibi. "Araban neredeydi senin? Yoruldum artık."
Şikayetlenmesine sessizce güldüm ve parmağımla biraz ötemizdeki arabayı gösterdim. "Geldik sayılır."
Arabaya bindiğimizde kendi kemerini taktı ve biz hastaneye giderken nedensiz bir sessizlik oluştu.
"Jeno biliyor," dedi sedasızlığı bölerek. "Mark ile neden kavga ettiğimizi."
Tek elim direksiyonu kavrarken diğer elimle camı araladım. Ona kısa bir bakış attım ve yola bakmaya devam ettim.
"Biliyorum." diye mırıldandım.
"Bildiğini biliyorum, kavga etmişsiniz."
Histerik bir kıkırtı çıkarttım farkında olmadan. Kırmızı ışığın yandığını gördüğümde hızımı azalttım ve önümüzde hiçbir aracın olmamasından dolayı ona kısa süreli dönüp baktım.
"Kavga denmezdi." Sakin bir ses tonuyla konuştum. "Yalan söylemesi beni sinirlendirdi sadece."
Kafasını salladı, "Haklısın." dedi. "Sana söylememem seni kötü hissettiriyor mu? Yani Jeno'ya söyledim ama-"
"Hyuck, saçmalama. O an biriyle paylaşmak istemiş olabilirsin, sonuçta Mark'ı saymazsak beş arkadaşın var ve bazen beş arkadaşa da aynı anda söylenecek şeyler olmayabilir bunlar."
Ben konuşana kadar yeşil ışık yandı ve açık trafiğin içinde yavaş yavaş yol alırken bir daha da bu konu hakkında konuşmadık.
Hastaneye vardığımızda ve doktor Donghyuck'u muayene ettikten sonra iki hafta daha alçıda kalmasının daha iyi olacağını söylediğinde Hyuck doktor odasından çıkar çıkmaz küfürler etmeye başladı ve doğal olarak birkaç yargılayıcı bakışın bize odaklanmasını sağladı.
Onu evine, hatta odasına kadar bıraktıktan sonra sıradaki durağım Jeno'nun eviydi. Dün bana yazdıktan sonra konuşasım gelmemişti açık konuşmak gerekirse çünkü bir şeylerin ters gideceği çok belliydi. Ayrıca anlatmak istediğim bir şey var derken neden bahsettiğini de biliyordum: Vizeler sonlanmıştı ve yüksek ihtimalle 'sevgili' rolüne gireceğimiz zamanı kararlaştırmıştı. Bunun hakkında konuşmak istiyordu. Bu yüzden bugün öğlen evine geleceğimi söylemiştim.
Bizi nasıl bir planın içine sokacaktı hiçbir fikrim yok fakat biliyorum ki yaşanan her şey yanlıştı. Bir şeyler feci şekilde yanlıştı, bunu ikimiz de biliyorduk ancak ikimizin de hayattan istediği şeyler farklıydı ve gerçekleştirmeye çalışırken birbirimizi harcamakta sakınca görmüyorduk.
Dün gece, daha doğrusu sabaha karşı, saat üçte Chenle'yla oyun oynamayı anca kesebilmiştik ve ilaçlarımı içtikten sonra soğuk çarşaflı yatağıma girip yorganı göğsüme kadar çekmiştim. Saatlerce oyun oynadığımdan dolayı şarjı az kalmış kulaklığımı da takıp beni olduğum boşluktan daha da boşluğa düşürecek şarkılar dinleyip eziyet etmiştim kendime.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bet you wanna | nomin
FanfictionJeno, ailesiyle girdiği bir iddia için Jaemin'e sahte sevgili olmayı teklif eder.