15| kaotik maç

230 38 43
                                    

"Gergin olmana gerek yok, her zamanki maçlarınızdan biri."

"Gergin değilim."

"Elbette." dedim. Soyunma odasının kirli beyaz duvarına sırtımı yaslamış, saçlarını okşuyordum. "Ben de olmaman gerektiğini söylüyorum."

Oturduğu yer alçakta olduğu için kafasını kaldırıp bana baktı ve kısa bir gülümseme sundu.

Soyunma odasının dolu ve gürültülü ortamında kalmış hâlimizle ortama nazaran sessizdik. Sadece onu rahatlatacağını bildiğim hareketi yapıp saçlarını okşuyor, ara sıra da Sungchan'ı dikizliyordum.

"Hazır mısın Jeno?" diye sordu Mark ellerini kavuşturup sıvazlarken.

Jeno öne doğru eğilip patenlerinin bağcıklarını bakmadan bağlamaya başladığı sırada cevap vermeyi ihmal etmedi: "Hazırım, sen?"

Omuz silkti, "Olduğu kadar." dedi.

"Bebeğim, çantam dolabımda, bıçak koruyucularımı çıkartır mısın?" Nazikçe rica etti.

Parmaklarımı onun yumuşak tutamlarından ayırıp dolabına doğru ilerledim, Sungchan kendi dolabında bir şeyle ilgileniyordu ve Jeno'nun dolabıyla aralarında yalnızca bir dolap vardı.

Jeno'nun şifresini girdim çabuklukla, derin ve dolu çantasından bir çift bıçak koruyucu ararken en nihayetinde elim bulması gerekeni bulmuş, oradan çıkarmıştı. Dolabın kapağını kapatıp yeniden kilitlediğim anda Sungchan da kapattı ve yüzüme bakmıyor oluşu bende konuşma isteği uyandırdı.

"İyi şanslar." dedim kısaca, muhabbete girecek zamanları tabii ki yoktu, sadece bunu demek istemiştim, onunla iletişime geçebilmiş olmak bile kıymetliydi işte.

Yan bir bakış atıp önüne döndü ve sert hareketlerle dolabını kilitledi, kaşlarım istemsizce birbirine yaklaştı.

"Sağ ol." Duyduğum en soğuk tonlamayla söyledi.

Sonra da bir şey demeden –hatta Jeno'ya bile bakmadan soyunma odasından çıkıp gitti. Hâlâ ardımızdan kapanan kapıya bakıyordum sanki oradaymış gibi. Ağır adımlarla Jeno'nun yanına vardım tekrardan ve benden istediği çifti uzattım.

"Bu da neydi şimdi?" dedim kendi kendime mırıldanarak. Dudaklarım büzülmüş, kaşlarım henüz yerine yerleşmemişti.

"Hm?" Jeno bana bakmadan mırıldandı.

"Yok bir şey," homurdandım. "Hadi, tek biz kaldık."

Ondan sonra Jeno ayaklandı ve boşalan soyunma odasından çıkıp sahaya doğru ilerledik. Jeno, paytak adımlarla dengesini kurmaya çalışarak yürüyor, ben de olur da düşer diye her an tetikte bekliyordum. Buz pistine varınca herkesin içinde, Jeno'nun dahi birhaber olduğu bir şans öpücüğü vermiş, bir bakıma dün geceden bu yana konuşulup duran ve tüm üniversitelilerin diline çepeçevre yapışmış olan o fotoğrafın gerçeğini izletmiştim.

Tabii ya...

Donghyuck'un yanındaki boş olan kısma otururken Renjun'ün bana neden bu kadar kalabalık bir ortamda öpüştüğümüz hakkında aksi aksi sorular sormasını es geçip şu an için fazlaca düşünmeye meyilli zihnimi konuşturdum.

Sungchan'ın fotoğraftan elbette haberi olmuş olmalıydı; bana soğuk yapmasının, yüzüme bile bakmıyor oluşunun sebebi buydu!

Kıskanmış mıydı? Plan işe yarıyor muydu? Şimdi ne olacak madem? Ben istediğimi elde etmek üzereydim, peki ya Jeno?

Dün gece Jimin'in bize yaşattığı şok üzerine onunla nasıl veda edip büyük pistten kendimizi atmıştık bilmiyordum, seri adımlarla tuvalete gitmiş, instagramı açıp bizzat bakmıştık fotoğrafımıza.

bet you wanna | nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin