11| rastgele oyunlar

265 44 45
                                    

Şafak sökmek üzereyken tüm gece uykuya direnen yorgun vücudumu birden dirileştiren bir çağrı aldım.

Saat sabahın altısına dayanıyordu ve çağrı Jeno'dandı.

Telefonu yanıtladığımda bir süre konuştum arkadaşımla, dirseklerim pencere pervazına yaslıydı ve bedenimle birlikte aşağı sarkıyordum.

Uyumadığımı bilirmişçesine bisiklet sürmeye çağırmıştı beni ve ona her ne kadar çok erken bir saat olduğundan bahsetsem de beni hiç dinlemeyip bir mahalle alttaki sokağın parkında bekleyeceğini söyledi.

Aslında kafa dağıtmak için harika bir fırsattı çünkü hem Jeno'yla uzun zamandır bisiklet turlarına çıkmıyorduk hem de uyuyamamamın tek sebebi paylaştığımız öpücüğü düşünüp durmamdı.

Sırtımla belim arasında bir yeri kavramıştı önce, parmakları oraya daha tam tutunamadan dudakları dudaklarıma tutunmuştu. Öyle bir bastırmıştı ki gözlerim refleksle kapanmıştı. Bilmiyorum, belki de görmemem gerektiğini düşündüğümden kapatmıştım? Ciğerlerim çok hızlı dolmuştu, nefesim yarıda kesilmişti ve en önemlisi bir daha nasıl nefes alacağımı bilemeyecekmişim gibi bir his kabarmıştı içimde. Çarem buymuş gibi öptüm ben de onu, yakaladığım dudağını kendime davet edişim dünyayı kendimizden ibaret gibi görmeme yol açmıştı. Daha sonra o kavramıştı benimkini, nasıl da yapboza dönmüştük o an. Birleşmemizin tek yolu buymuş gibi küçük yapboz parçalarına dönmüştük.

Karnım kasıldı.

Aklımdan öpüştüğümüz anların görselini çıkarttım ve yaslanmak için kamburlaştırdığım omurgamı doğrultup pencere kenarından uzaklaştım. Elimde öylece duran telefonu da yatağa atıp birkaç kez sekişini izledim ve tüm gece bir o yana bir bu yana dönmekten perişan hâldeki saçımı elimle bir tur düzeltmeye çalıştım ancak pek de mümkün görünmüyordu düzelmesi.

Önce yüzümü yıkayıp saçıma kısa süreli fön çektim, amacım güzel görünmek falan değildi, yalnızca kuş yuvasından hâllice saçımı bir şekle sokmak istiyordum. Saçtan sonra ne giyeceğimi seçebilmek için dolabımı açıp bakındım ve havanın buz gibi olduğu gerçeğinden dolayı her ne kadar spor yapacak olsak da biraz kalın giyindim.

Suyumu, kaskımı, dizliklerimi ve kulaklığımı hızlıca ayarlayıp evden çıktığımda havanın soğukluğu yüzüme çarptı. Hafif rüzgarlıydı ancak üşütecek cinsten değildi. Beş dakikayı geçirmeden parka vardığımda Jeno'nun zaten beni beklediğini gördüm.

"Günaydın." dedi önce, "Uykunu alamadın mı?"

Aslında bunları derken bana yaklaşıp sarılacak gibi yaptı ancak ben de aynı atağı yaparken işler karıştı. Yani, tuhaf bir ortam oluştu ve neden olduğu belliydi. İkimiz de sanki sarılmamamız gerekiyor gibi geri çekilip tekrar birbirimize yöneldik ama bir şeylerin gerginliği elle tutulur cinstendi. Çok ama çok kısa bir sarılma ortamın havasını birden değiştirdi ve ikimiz de gözlerimizi kaçırırken gerginliği dağıtmak için ona cevap verdim.

"Şafak yeni söktü." dedim gülerek.

Hiç uyumamıştım ki.

Muzip bir tavırla kaşları büküldü, uyuyup uyandığıma olan inancı sıfır gibi duruyordu. Ben onu nasıl her mimiğiyle tanıyorsam o da beni biliyordu.

"Dediğin gibi olsun Na Jaemin. Atla hadi. Kahvaltı mekânları açılana kadar pedal çevireceğiz."

Gözlerimi devirerek güldüm, bir şey demeden bisiklete bindim ve onun karşımda dikilmeyi kesip kendi bisikletine binmesini bekledim. Bir kulağıma da kulaklığımı taktığımda, zihnimi parlatma amacıyla sürmeye hazırdım.

bet you wanna | nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin