3- Üzgünüm

156 13 0
                                    

Eve geldiğimizde Ezgi'nin aklına yeni gelmiş olacak ki bana bir isim vermesi gerektiğini söylemişti. Sonuç olarak beni çağırması gerektiği zamanlar olacaktı. Düşünmeye başladı ve bir saat kadar bir süre içinde bir sürü isim söylemişti. Her ismi söylediğinde bana bakıp onay bekliyordu. Yüz ifademden olsa ki hiç birini bana uyduramamıştı. En sonunda neredeyse haykırarak bir isim söylemişti. "Archie" (Arçi). Sonra beni kucağına alıp oynamaya gıdıklamaya başladı. Ezgi'yi çok sevmiştim. Görünüşe göre o da beni çok sevmişti. Bütün bu olaylar olurken gece olmuş etraf kararmış ve ezgi de yanımda uyuyakalmıştı. Benim de uyumam gerekiyordu ama uyuyamıyordum. Annemi ve kardeşlerimi özlemiştim. Neredeydiler nasıldılar bilmiyordum. Beni özlüyorlar mıydı onu da bilmiyordum. Keşke konuşabilsem de Ezgi'ye sorsam olanları diyordum. Belki bir ara benim düşüncelerimi gözlerimden anlayıp her olayı tek tek anlatırdı kim bilirdi. Bunları düşünürken fazlasıyla yorulmuştum. Uyumaya karar verdim ve hemen Ezgi'nin battaniyesinin içine iyice kıvrıldım ve onu rahatsız etmemeye dikkat ederek kafamı bileğine koydum. Onu çok sevmiştim. Çünkü o kızda farklı bir şeyler vardı. Anlayamadığım ama bir o kadar can yakıcı olan şeyler. Biraz düşününce onun annesini hiç görmediğimi fark ettim. Belki de o da benim gibi daha küçücük bir çocukken annesinden koparılmıştı. Belki de başka bir sorun vardı ama eminim ki bu küçük kız çocuğu da benim gibi annesini özlüyordu. Tüm çocuklar ve tüm yavrular... Hepimiz annelerimizi özleriz değil mi?..

Uyumadan önce düşündüğüm son şey bunlardı sanırım.. Sonrasında güzelce uyumuşum. Uyandığımda Ezgi yanımda yoktu. Onu aramak için koltuktan atlayıp bu kocaman evde paytak adımlarla onu arıyor bir yandan da cılız sesimle havlıyordum. Ama ya beni duymuyordu yada evde değildi. Daha çok ufak olduğum için merdivenlerden çıkamıyordum. Bu yüzden ben de merdivenin önünde durup boğazım acıyana kadar bağırmıştım ama ses yoktu. Olduğum yere oturup beklemeye başladım...

Aradan yaklaşık bir saat geçmişti sanırım ki bir ses duydum. Ezgi'nin araba dediği ama bana göre sadece bir teneke yığını olan şeyin sesiydi bu. Kapının önüne koşturdum hemen. Kapı açıldı ve Ezgi içeri girdi, ağlıyordu. Hemen arkasından da babası girdi eve. Ezgi'nin peşinden gitmeyi denedim fakat o çoktan üst kata çıkmıştı ve ben merdivenlerden çıkamıyordum. Babasına baktım. O da hüzünlüydü ve içinde bir yerlerde gizli olan bir acısını dışa vurmak istemiyor gibiydi. Oysa ki her düşüncesi gözlerine yansıyordu. Yanına gittim koltuğun. Bir süre beni fark etmedi ama sonra görmüş olsa gerek ki beni koltuğa, yanına alıp sevmeye başladı. Bu adam beni ilk kez seviyordu. Daha doğrusu ben onun yanına ilk kez gidiyordum. Bir zaman sonra beni sevmeyi bıraktı. Sanırım derin düşüncelere dalmıştı. Onu izlemeye başladım. Adamın yüzünde birkaç çizgi vardı. Annem olsa yaşanmışlıkların verdiği çizgiler diye adlandırırdı o çizgileri. Bir keresinde eski bakıcımızda da aynı şeyleri görmüştüm ve ne olduğunu sorduğumda bana bu cevabı vermişti. Annem... Acaba nasıldı şuan? Özlüyor muydu beni?..

Ben bunları düşünürken adam bir anda irkildi ve kendine geldi. O zaman dikkat ettim gözlerinden aşağı sular akıyordu. Neydi şimdi bunlar dur hatırlayacağım. Heh şimdi buldum. Annem bakıcımız ağladığında onların göz yaşı olduğunu söyler ve bunun iyi olmadığını bize anlatıp dururdu. Sonra da onun yanına gider ve onun gülmesini sağlardı. Ben de böyle yapmalıyım dedim kendi kendime ve birden ayağa kalkıp yere indim. İki arka patim üzerinde ayağa kalktım ve oynayıp şirinlikler yaptım. Uzun bir çabanın ardından beni mimiksiz izleyen heykel adam sonunda biraz tebessüm etmişti. Durdum. Beni yanına geri aldı ve anlatmaya başladı..
"Sabah erken saatte bir telefonun sesine uyandım. Saate baktığımda daha 05:08'di. Beni o saatte kimse aramaz genelde bu yüzden çabucak telefonu açtım. Hastaneden arıyorlardı. 'Eşinizin durumu ağırlaştı. Lütfen hemen hastaneye gelin.' dedi hemşire. Ezgi'yi uyandırmadan hazırlandım tam çıkacakken kapıda beni gördü. 'Neyin var? Kim aradı?' diye sordu. Bir tek kelime dahi edemediğimde 'Annem?' dedi. Yine cevap veremedim tabii ve ağlamaya başladı. Onu evde tek bırakamazdım ama başka bir yere de gitmeyeceğini biliyordum. Giyinmesini istedim. hemen hazırlanıp yanıma geldi. Hastaneye gittiğimiz zaman ne kadar büyük bir hata yaptığımı anlamış oldum. Hiç durmayan hıçkırıkları ve gözyaşları. Annesinden bir haber gelmeyen her saniye daha da kötüleşiyordu. Onu öyle gören bir hemşire dışarı çıkıp hava almaya ikna etti. Ben de annesinin yani Duru'nun yanına gittim. Durumu gittikçe ağırlaşmıştı. Son yapılan ameliyatı kaldıramamıştı zarif bedeni ve ters tepki veriyordu. ben orada öylece onu, eşimi izlerken ne kadar zaman geçti bilmiyorum yanıma bir doktor geldi ve onun son dakikaları olduğunu ve Duru'yu kaybetmek üzere olduğumuzu söyledi. Öyle veya böyle. Olacak olan sondan kaçılmıyor Archie. 10 dakika sonra makinenin birinden çıkan ince ve rahatsız edici tiz ses üzerine içeri doluşan insanları öylece izledim. Hareket edemeden karımın benden gidişini izledim. Ve kötü olan ne biliyor musun Archie? Bu olayı Ezgi de görmüştü. Kafamı kapıya çevirdiğimde tekrar hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. En azından bunu görmemeliydi. Ona bunu bile yaşattım. Ben hiç iyi bir baba olamadım ona. Onun için en kıymetli olan da ellerinden kaydı. Artık değer verdiği tek şey sen olacaksın ufaklık. Ona yardım ederek içine kapanık biri olmasını engellemekte bana yardım eder misin dostum?"

Konuşması içeriye Ezgi'nin girmesi ile son bulmuştu. Koşarak Ezgi'nin yanına gittim ama bana bakmadı bile. Öylece boşluğa bakıyordu. Bir terslik vardı...

Sahibim ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin