12- Asla Unutamayacağım

20 4 2
                                    

Canım yanıyordu. Çalıdaki dikenlerin her birini tek tek derimde hissediyordum. Onun dışında bir de kurttan korkuyordum. Burun burunaydık ve aynı zamanda da beni tam anlamıyla tanımış gibiydi. Hareket etmiyordu sadece gözleriyle benim karakterini tanımlamaya çalışıyordu. Yaklaşık olarak beş dakika o şekilde durduktan sonra çekildi ve ayağa kalmam için bana vakit tanıdı. Ben doğrulup kendime geldiğimde onunla gitmemi istediğini belirten bir bakış attı. Başka seçeneğim olmadığı için kurdun peşine takıldım. Yuvarlanmanın etkisiyle patimi burkmuştum. Canım acıyordu.

Kurt beni iyice ormanın içine soktu. Biraz yürüdükten sonra bana döndü. Etrafı iyice kontrol ettikten sonra tekrar yürüdü. Birkaç metre sonra beni mağara benzeri bir yere itekledi. Korkuyordum ama bana bir şey yapacak olsaydı yolda da yapardı diye düşünüp biraz rahatladım...

Kurt beni biraz daha gözlemledikten sonra bir uluma patlattı.
"Burada bekle. Bir yere gittiğini duyarsam seni parçalarım!"
Zaten korkuyordum bir de tehdit yedim. Çok güzel. Sanki bir yere kıpırdayacak gücüm vardı da tehdit ediyordu...

Kurt gittikten sonra rahatladım ve bir köşeye kıvrıldım uyudum.

Uyandığımda mağaranın içi kurtlarla doluydu yerimden nasıl kalktığımı hatırlamıyorum. Kurtları saymayı denedim ve altı kurt sayabildim. Benim uyandığımı anlayan bir kurt kafasını kaldırıp beni süzdü. "gevşe biraz dostum seni yemeyeceğiz korkma." Dostum mu dedi o? Meraklı olduğum bir sır değildi ben de cesaret almıştım o kurdun bana dostum demesinden. Sordum.
"O zaman neden beni buraya getirdiniz?"
"Hiç sormayacaksın diye düşünmeye başlamıştım.  Seni buraya getirme sebebimiz ormandaki diğerlerinden korumaktı. O yüzden şimdi rahatla, burada güvendesin. Bize güven."

Diğerleri kimdi diye soracakken kurt dışarıya çoktan çıkmıştı bile. Bende onu dinledim ve tekrar eski yerime kıvrıldım uyudum. 

Uyandığımda karşımda kurtlar yerine bu kez ilk bakışta sadece karaltı vardı. Ne olduğunu anlamadığım için yanına yaklaştım. Yaklaştıkça belirginleşen karaltıyla aramda sadece bir metre kalmıştı, karaltının bir insan olduğunu o zaman anlamıştım. Korku ve heyecandan gerildiğimi hissettim. Belki de kurtlar sahibimi, Tuna'yı bulmuştur diye düşünüp heyecanlanmıştım. İyice yaklaştım ve birazcık itekledim. Hareket etmiyordu ve yüzüstü yatıyordu. Tuna olup olmadığını göremiyordum. Ben onun yüzünü çevirmeyi denerken arkamdan ihtiyar bir kurt sesi geldi.

"Boşuna uğraşma. Ölü."

Olduğum yerde kalmıştım. Tuna olmasa bile karşımdaki bir insanın ölü olması fikri bana berbat geliyordu. Hele de bunu söyleyen kurt dün onlara güvenmemi isteyen kurt iken...

"Aradığın adamın o olduğunu zannetmiyorum. Aksi taktirde seni öldürmeyi denemezdi. Patine yerleştirdikleri bir cihaz sayesinde buldu seni. Üzgünüm dostum." 

Kurt öyle dediğinde patime baktım hafif bir kan sızıyordu patimden. Bahsettiği cihazı sökmüş olmalı. Kan kaybım da çok fazla olmadığı için sadece "sorun değil" diye geveledim.

O Tuna değilse kimdi? Beni neden öldürmeyi deniyordu? Beni kurt mu kurtarmıştı? Peki kurt benim tehlikede olduğumu nereden anlamıştı? Ve birçok başka soruyla boğuşuyordum. Mağaranın girişinden sesler gelmeye başladığını fark edince kendime anca geldim. Kurt yanımda saldırmaya hazır şekilde bekliyordu. Dişleri ortaya çıkmış, sürekli hırlar durumdaydı ve her an saldırmaya hazır duruyordu. Onun bu hali bırakın düşmanı korkutmayı, beni bile korkutuyordu açıkçası. 

Kirli beyaz gibi duran tüyleri ve sivriliği her halinden belli olan bembeyaz dişleri haricinde bir de hırıltısı vardı. O an benim yerimde kim olsa korkardı...

Çıtırtılar yaklaşmaya başladığında mağaranın girişine baktım. Bir insan silüeti belirdi. Etrafta ölü olan adamın kokusu olduğunu o zaman fark ettim. Ve bir başka koku daha, kan...

Etraftaki kan kokusu yüzünden gelen insanın kokusunu tanıyamamıştım. Ama kurt birden evcil bir kedi yavrusuna benzer hareketlerle insanın üstüne atladı. Kadın sesi geldi. İlk başta onu da öldürüyor zannedip görmemek için geri geri gitmiştim. Sonrasında kadının sesinin çığlık değil kahkaha olduğunu anlamıştım. Kurtla oyun oynuyorlar, yerde yuvarlanıyorlardı. İnanamayarak mağaranın kuytu kısmından ışığa çıktım. O zaman kadını gördüm. Güzeldi. Kahverengi dalgalı saçları yerleri süpürüyordu ama o, bunu umursamıyor, tamamen kurtla oynamaya odaklanmış görünüyordu. Yüzünde akmış bir göz makyajı vardı ve koyu mavi gözlerindeki şişliklerden anlaşılan o ki uzun süre ağlamıştı. Sonradan fark ettim, üstündeki kıyafetler ıslanmıştı ve durduğu zaman ince ince titriyordu...

O önce beni görüp gülümsedi fakat hemen ardından sağında yatan ölü adamı gördü ve yüzündeki gülümseme bir anda solup gitti. Koyu mavi gözlerinden bir karartı görünüp geri gitti. Kurda baktı ve "Yine mi? Anlaşma yapmıştık ama senle dostum. Başkası olmayacaktı..." dedi. Kurt üzgün bir ifadeyle baktı ve kız sanki bir anda her şeyi anlamış gibi sessiz bir kabullenişle kurdu sevdi. Yanıma gelip biraz da benimle oynadı sonra boynumdaki tasmayı gördüğü gibi ciddileşti. Sanki büyük bir yanlış yapıyormuş gibi, sanki ben onu oracıkta öldürecekmişim gibi bir anda kalktı yanımdan. Büyük bir hızla ölü adama yaklaşıp yüzünü görebileceği şekilde kendisine çevirdi. Kızın yüz ifadesi birden ciddileşti. Çığlık atmaya, bağırmaya başladı. Mağarada sesi normalden daha sinir bozucu çıkıyordu. Kız adamı birden itip kendisi onun tam karşısındaki duvara gidip yaslandı. Bacaklarını kendisine doğru çekip elleriyle kendisini sardı ve gözlerini bana dikti. Rahatsız oldum. Kıza bakamazdım çünkü baktıkça daha kötü oluyordum. Sinirlerim bozuluyordu. Kurdu bulmam gerekiyordu ama o çoktan uzaklaşmıştı. Gitmeden önce tek hatırladığım suçlu bir ifadesi olduğuydu. Bilmediğim bir şeyler olduğunu hissediyordum...

Son çarem ise adama bakmaktı ama cesaret edemiyordum. Kurt onu nasıl öldürdü bilmek istemiyordum. O ölü adamın Tuna olmasından korkuyordum belki de bilmiyordum. Kendi korkumun kokusunu almaya başlamıştım. Bu ilk kez oluyordu ve hiç iyi değildi. Bir an önce o adama bakacak, onun Tuna olmadığını görecek ve rahatlayacaktım. Adam kızın itelemesi sonucunda artık tamamen sırtüstü yatıyordu. Bembeyaz, kanı çekilmiş yüzündeki, normalde kapalı olması gereken simsiyah gözleri tavana bakıyordu. Siyah ve uzun olan saçları her ne kadar yüzünün çoğunu kaplasa bile onu hemen tanımıştım...

Üzerinde siyah bir tişört ve siyah bir kot pantolon vardı sadece. Tişörtünün bir kısmı yırtılmış, derisi görünüyordu. Aynı şey pantolonu için de geçerliydi. Yırtılan yerlerden göründüğü kadarıyla fazlasıyla yaralanmış, hırpalanmıştı. Tişörtü her ne kadar siyah bile olsa kan lekeleri hemen belli oluyordu. Bakmamam gerektiğini biliyordum ama olmuyordu. Onun o görüntüsünü bir daha asla unutamayacaktım...



/*/ Yorumlarınızı bekliyorum. :) /*/

Sahibim ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin