6- İşte Başlıyoruz

69 9 6
                                    

/*/ Medya --> Mambo /*/


Ölüm Evi dedikleri yere giderken yolda kimse konuşmamıştı. Tam bir ölüm sessizliği vardı arabada sanki. Bende sessizliğin sayesinde hayatımda olanları düşünüyordum. Daha iki gün önce küçük bir yavru olduğumu düşünürken sanki iki gün içinde kocaman bir köpek olmuş yetişkin bir hale gelmiş gibiydim. Yaşadığım olaylar beni bu kadar etkilemişti ki tüm düşüncelerim değişmişti. Belki de büyümek dedikleri şey gerçekten de yaşla alakalı değildi, tamamen kafada biten bir düşünce şekliydi. Artık dünyaya yavru gözüyle bakmıyordum. İnsanların iyi ve kötü taraflarını görmüştüm. Ve şuana kadar sadece üç tane iyi insan tanımıştım; Ezgi, babası ve ilk bakıcımız. Gerisinde kimi tanıdımsa hepsinin bir sorunu olmuştu benle. Ama artık büyümüş hissediyordum. Gerçi ne fark eder bilmiyorum. Beni götürdükleri yerin nasıl bir yer olduğunu, beni orada neyin beklediğini bilmiyordum. Belki zafer, belki de ölümle karşılaşacaktım çünkü. Bu ortama ilk geldiğimde Mambo'nun adını duymuştum. Karşısındakini genelde öldürmeden bırakmıyormuş. Kısacası bugün karşımdaki rakibim benden tecrübe, yaş ve güç olarak çok önde olacak. Hiç adil değil. Ama zaten böyle insanlardan ne tür bir adalet beklemem gerekir ki? Ne de olsa onlar kötü insanlar...

Araba durdu. Sanırım geldik Ölüm Evi dedikleri yere. Açık söylemek gerekirse çok merak etmiştim burayı, bugün olacakları, Mambo dedikleri ve öve öve bitiremedikleri köpeği. Sonumu çok merak etmiştim. Bugün akşama hayatta mı olacaktım yoksa ölecek miydim bilmiyorum. Zamanı gelince karşılaşmaya çıkacaktım ve o çocuğun sabah söylediklerini de aklımdan çıkarmayıp Mambo denen o köpeği alt edecektim. Ölmeye veya yaralanmaya hiç niyetim yoktu. Hep dedikleri gibi hızlı olacaktım. Ne de olsa köpekle ilgili bildiğim ve ihtiyacım olan en önemli bilgi onun yavaş olduğuydu. Ben de onun zaafını kullanıp onu hız ve kıvraklıkla vuracaktım...

Ben düşünürken bir yandan da yürüyorduk. Ürkütücü bir binanın içine girdik. Etrafta bir çok köpek vardı. İçeri girdiğimizde iğrenç ve ağır bir kokuyla karşılaştık. Kan, iltihap, ilaç, çürümüş mama kokuları ve daha bir çok koku içerideki havayı mahvediyordu. Biz içeriye girdiğimizde tüm gözler bana dönmüştü. Tek tek insanlara bakıyordum. Hepsi alay eder gibi bakıyorlardı bana. Sanırım sebebi orta boy bir süs köpeği gibi görünmemden kaynaklıydı. Ama aslında av köpeğiydi atalarım. Her neyse işte insanları gördüm ve hepsi itici tiplerdi. İlerledikçe içerisi daha da karanlık olmaya başlıyor, ufak aydınlatmalarla anca aydınlatılıyordu. Bu karanlık hiç hoş değildi bana göre. Ama bir şekilde alışacaktım. Buna mecburdum...

Biraz daha yürüdük ve bir kapıdan içeriye girdik. Burası biraz büyük bir odaydı. Diğerlerinin aksine bembeyaz ışık vardı burada ve gözlerimi acıtmıştı. Gözlerim alışınca etrafa göz gezdirdim. Odanın içinde bir duvarda üstü bir çok ödülle dolu olan büyük raflar vardı. Tam karşı duvarda da çerçeveyle asılmış bir çok köpek fotoğrafı vardı. Bazı çerçevelerin kenarlarından madalyalar sarkıyordu. Sarı, beyaz, bakır renklerde çeşitli ödüller vardı. Odanın bir kenarında güzel, siyah bir koltuk, odanın tam ortasında ise biraz büyükçe bir masa vardı. Kadir beni masaya çıkartıp bağladı. Ne olduğunu anlamadım önce öylece oturdum. O sırada Kadir içeriden bir makine alıp gelmişti. Makineyi çalıştırınca hafif ürkütücü bir vızıldama geldi makineden. Sonra ise tüylerimin içinde gezdirdi o makineyi. Tüylerim yaklaşık on dakika içinde biçimsizce kısaltılmıştı. Etrafı daha net görüyordum şimdi. Tüylerimi kesmesi beni üzmüştü ama elimden ne gelirdi ki. Ne yaparsam yapayım karşı çıkamazdım yoksa hepsi bana birer eksi olarak geri dönecekti, biliyordum...

Tüylerimi kesmesi bittikten sonra makineyi koltuğa fırlatıp üzerimde kalan tüyleri temizledi.
"Böylesi senin için daha iyi oldu, yara alırsan daha rahat temizleriz. Ama unutma bugün Mambo'yu yeneceksin. Dikkatli ve hızlı ol. Mambo'nun bir gözü tam görmüyor bu yüzden hızlı olursan seni fark etmeyecektir. Arkasından dolan ve onu yere ser. Oyunu alman için onun yerden kalkamayacak kadar güçsüzleşmesi gerekir. Kazanırsan veya kaybedersen zaten anlarsın insanların seslerinden. Seni oyuna 'Paşa' adıyla kaydettim. İsmine layık olmadan gelmeyeceksin. Şimdi seni buradan çıkarıp insanların arasında gezdireceğim. Seni tanımaları için de bu kumaşı sana bağlamalıyım. Oyuna girerken çıkartırım üzerindekileri."
Böyle bir konuşma yaptıktan sonra üzerinde kocaman yazılarla PAŞA yazan bir kumaşı belim ve boynumdan tutturacak şekilde üzerime geçirdi. Ve işte çıkıyorduk. İnsanlar benim tüylerimin kısa halini görünce korkmuş gibi bakıyordu. Sanırım çok çirkin görünüyordum ama umurumda da değildi pek. Biraz dolaştık insanlar içinde. Bu sırada Kadir de insanlardan para topluyordu. Sanırım üzerime bahis oynuyorlardı. Normalde olsam onu mahvederdim ama şuan öyle bir lüksüm yoktu. Mambo'ya kalmadan beni kendi eliyle vururdu çünkü...

En sonunda bir yerlerden Paşa ve Mambo diye bir ses geldi. Kadir benim adımı duyduğu anda bana baktı. Bir başka odaya götürdü beni ve üzerimde ne var ne yok her türlü şeyi çıkarttı. Beni takip et dedi ve onu dinledim. Yürüdük ve etrafı tel örgülerle çevrilmiş simsiyah bir piste geldik. Pist baya bir büyüktü. Rahatça kaçabilirdim ondan ve beni köşeye sıkıştıramazdı böyle bir pistte. Pist yuvarlaktı çünkü. Kaçma imkanım daha çoktu. Kapının önündeydik. Karşı taraftaki kapıda da adının Mambo olduğunu düşündüğüm köpek vardı. Kadir biraz burada bekleyeceğimizi söylediği için köpeği, rakibimi izlemeye koyulmuştum. Onun da beni izlediğini biliyordum...

Arka bacağında çok derin bir yara vardı. Muhtemelen onu o yarasından ısırırsam bu onu bir süre hareketsiz bırakabilirdi. İncelemeye devam ettim. Boynunun biraz aşağısında da diş izleri vardı. Görünüşe göre birisi onu boynundan yakalamıştı. Ama o onu savurmuş ve böylece boynunda iz kalmıştı. Dedikleri gibi gözlerinin iyi görmediğini varsayıyordum. Ve eğer yine dedikleri gibi yavaş bir köpekse Mambo, aslında onu yenmem kolaydı. Tek yapmam gereken şey o piste girdiğim zaman onu yarasından yakalamak ve hızlı olmaktı...

Kadir bir bana bir de rakibime bakıyordu. "Dediklerimi unutma ve onu etkisiz hale getir. Bu köpeği yenersen şansın açılır. Yok eğer yapamazsan sonunu düşünemiyorum. Yazık olur senin gibi bir köpeğe."
Yine tehdit etmişti beni ve rakip köpeği yenemezsem muhtemelen beni o pistten alıp kendisi öldürecekti. Bunu açık açık belli etmişti artık...

Kısa bir süre daha durduk orada. Daha sonra güçlü bir sesle bir zil çaldı. İnsanlar toplanmaya başlamışlardı. Herkes bizim karşılaşmamızı merak ediyordu. Açıkçası ben de merak ediyordum sonucu. Hangimiz galip gelecektik? Peki ya sonrası ne olacaktı? Bir zil daha çaldı güçlü bir şekilde ama bu biraz daha uzun sürdü. Ve önümde duran kafesten içeriye itildim. Ne olduğunu anlamamıştım. Tam karşımda Mambo tüm asaletiyle duruyordu. Her an beni parçalayacak gibi duruyordu. Evet korkmuştum. Ama korkmak bana hiç bir fayda getirmeyecekti. Bu yüzden gücümü toplayıp onun karşısında dikildim. Bekliyordu. Bende bekliyordum. Son ve kısa bir zil daha çaldı. İşte başlıyorduk...


/*/ Arkadaşlar desteklerinize ihtiyacım var bu yüzden yorum yapmanız benim için çok önemli lütfen yorum yapın veya aklınızda bir fikir varsa yazın. Gerçekten önemli yorumlarınız. Aynı şekilde vereceğiniz oylar da gerçekten büyük bir önem taşıyor. /*/


Sahibim ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin