13-Final

27 3 3
                                    

Kadir'i o şekilde, gözleri açık tavana bakarken görmek tuhaf gelmişti. Her ne kadar o beni sevmemiş, bana cani bir şekilde davranmış bile olsa onu böyle görünce tuhaf olmuştum. O... O sanki fazla ölüydü benim için. Önceden kafamda onu sildiğimde ölmüştü ama bu sadece bir mecazdı. Şimdi ise karşımda gerçekten ölü bir bedenle yatıyordu. Üstündeki kıyafetler sadece yırtık kumaş parçaları gibi duruyordu. Siyah tişörtü kan içindeydi. Kollarında ve bacaklarındaki yırtıklardan gerçek bir savaş yaşamış gibiydi. Ama şuan onu düşünemezdim. Arkamda oturan kıza döndüm. Ayaklarını tutmayı bırakmış, bağdaş kurmuş, boş boş Kadir'e bakıyordu. Onu tanıdığına emindim...

Kızın yanına gittim. Gözlerini sadece bir anlığına ayırıp bana bakmış, sonra Kadir'e bakmaya devam etmişti. Ama o küçücük bir an bile bana yetmişti. O koyu mavi gözlerin etrafı kan çanağı dedikleri gibi olmuştu. Bilmediğim bir şeyler olduğunu anlamaya başladım iyice. Keşke konuşabilseydim onunla...

Mağaranın kuytu kısmına doğru geçtim ve oturdum. Sadece kızın hareketlerini izliyordum. Huzursuzdu, korkuyordu ve hala ağlıyordu içten içe...

Ben kızı izlerken mağaradan içeriye Kurt girdi. Kız onu görünce ağlaması şiddetlendi ve Kurt'a sarıldı. Bir süre hiç ses çıkarmadan sadece öylece oturdular yan yana. Ben ise sadece kayıp durumda onları izledim. Ta ki kız kalkıp gidene kadar çıkmadım o kuytudan...

Kız gitti ve kalktım oturduğum yerden, Kurt'un yanına gittim. Oturmuş boş boş Kadir'e bakıyordu. Aklımdaki soruları cevaplayabilecek tek kişiydi Kurt...

Yanına gittiğim zaman bana doğru döndü. Gözlerinden geçen duyguları anlamak çok zordu. Yakalayabildiğim tek duygu acı ve öfkeydi. Sanırım Kadir'e olan öfkesi, ve onu öldürdüğü için kendisine olan öfkesi vardı aklında. Bana bakmaya devam ettiği sürece kendimi kötü hissetmeye başlıyordum. En sonunda cesaretimi topladım ve başladım. Bütün sorularımı arka arkaya cevapladı. Kafam çok karışmıştı. Bir de sonuna Tuna ile ilgili birkaç cümle söyledi ama anlamadım. İdrak etme sorunu yaşamaya başladım sanırım...

Kurt kalkıp mağaradan çıktığı zaman kendime geldim. Ne demişti o şimdi?
"Patinden çıkarttığım o cihazı mağaranın bir köşesine attım. Sonra cihaz sayesinde buraya kadar bu adam geldi diyerek Kadir'i göstermişti. Ve devam etmişti. Seni öldürmek istiyordu bunu hissettim. Elinde bir bıçak vardı ve sen uyuyordun. Şansın var ki beni görmedi içeri girerken. Tam senin karnına o bıçağı saplayacağı sırada dikkatini dağıttım onun. Zaten üstünden de belli olduğu gibi biraz boğuştuk. Ama yaşlı bir kurtla bile baş edemeyecek kadar güçsüzmüş. Şimdi güvendesin. Mağaranın başında iki tane kurt var senin için buradalar bir problem olursa onlarla konuşman gerekli. Ayrıca.. Şu Tuna dediğin adam nasıl birisi?"

"Dağınık, koyu kum rengi saçları ve ela renkli gözleri var. Onu en son gördüğümde de üzerinde siyah, hafif dar bir pantolon üstünde de beyaz, vücudunu saran bir tişört vardı. İyi de bunu neden sordun ki?"

Sorumu sorarken anlamıştım. Ya onu arayacaklardı ya da girişteki kurtlara söyleyecekti. İyi ama bunu bana neden yapıyordu? Tuna'yı bulmamı neden bu kadar istiyordu?

"Tuna'yı bulmama neden yardım ediyorsun, beni bu kadar önemseme sebebin ne?"

Tek kelime etmeden çıktı dışarıya ve diğer kurtlarla konuşmaya başladı.

Ben de yapacağım bir şey olmadığı için uyuyup dinlemeyi düşünüyordum. Bu yüzden mağarada en karanlık köşeye gittim ve kıvrıldım oradaki bir köşeye.

Uyandığımda kurtarın sesi mağarada yankılanıyordu. Sesleri boğuk bir uğultuya dönüşüyor ve kayboluyor, sonra tekrar ortaya çıkıyordu. Asıl meraklandığım konu ise kurtların sesinin dışında bir de insan sesi olmasıydı. Tanıdık bir ses idi bu. Çok tanıdık...

Havaya karışan kokuyu tanımamam imkansızdı. Yattığım yerden kalkmam uzun sürmedi. Dışarıya çıktığımda Tuna'nın bir grup kurt tarafından korkutulduğunu gördüm. Ama kurtlar zarar vermiyordu ona. Yinede korktuğu her halinden belliydi. Yanlarına gittiğim zaman kurtlar sustular. Tuna'da bir farklılık vardı fakat ilk başlarda çözemedim. Aslında çözmek istemedim o an sadece mutluydum. Tuna gelip beni bulmak için çabalamıştı ve önemli olan buydu benim için o an sadece. Bir an afallamış olsa da -ki ben de olsam ben de afallardım..- çabucak toparlandı ve bana kocaman sarıldı. O kadar özlemişim ki.

O sirada Kurt geldi yanımıza gideceğimi anladığı için biraz üzüldü ama aslında içinden kıs kıs güldüğüne emindim. Kurt arkasını dönüp giderken Tuna da ters tarafa yürümeye başladı. Ne yapacağımı bilemesem bile Tuna'nın peşine takıldım. Yeni bir macera bizi bekliyor gibi hissediyordum. Umarım öyle olmaz. Bu kadar macera bana yetmişti çünkü. Şimdi tek istediğim sıcacık evimizde Tuna'nın yanına kıvrıldım orada kalmak. Bir daha benden uzaklaşmaya çalışmaması için uğraşmak istiyordum. Bir kişiyi daha kaybedersem, Ezgi gibi olursa... O zaman kötü olur. Bu olmasın diye uğraşmak istiyorum sadece. Bu yüzden başka maceraya gerek yok. Tuna'yı başka tehlikeye atmamam gerekir ne de olsa. Onu korumam gerekir. Kurtlarla karşı karşıya gelmek ona yetmiştir çünkü. Sonuç olarak tek bir sahibim olacaksa eğer bu kişi Tuna olmalı. Beni Ölüm Evi denen yerden de o çıkarttı. Ezgi'ye ulaşmama da o yardım etti. Beni gezdirdi, sayesinde farklı yerler gördüm. Farklı insanlar, farklı kişilikleri tanıdım. Dünyayı tanıttı bana O. Iyileri, kötüleri tanıttı. Ne yapmam gerektiğini, ne yapmamam gerektiğini... Bir köpek olarak kendi başımın çaresine bakmam gerektiğini öğretti bana Tuna. Bana değer verdi. Kadir gibi değildi, çıkarları için beni harcamadı. O bu yüzden değerli işte. Ne olursa olsun yardım etti bana. Benim için onca kurdun arasına daldı mesela. Çünkü o beni sevdi. Beni sadece bir köpek olarak diil bir dost olarak gördü kendisine. Ben simdi Tuna'yı korumazsam kimi koruyayım ki? O zaman neye yararım ki? Benim tüm hikayem iyi bir sahibim olsun diye onların peşinden gitmek ve kendimi bambaşka yerlerde bulmaktan ibaret olmadı mı? Ilk başta bu maceraya "Ezgi hastaneye gidiyor ve beni yanında ister." düşüncesiyle çıkmadım mı zaten? Sonra soluğu köpek dövüşlerinde almamış mıydım? Şu bir gerçek ki eğer Tuna olmasaydı, Mambo da bana fırsat vermeseydi ben şuan yaşıyor olmazdım. Bu yüzden işte Tuna'yı korumam gerekiyor. Çünkü o bunu hakediyor ne de olsa. O benim herşeyim oldu. O benim sahibim değil. O benim dostum oldu. Önceden "ismini bilmediğim genç çocuk" şimdi ise benim dostum. Iste bu hikayenin gelişmesi de hayatımın değişimi oluyor..

-Sonraki gün deniz kenarında-

Hey Tuna beni bekle...
Geliyorum dostum.
Iki dakika sonra Tuna'nın yanına ulaşmıştım. Sevgi dolu gözlerle bana bakıyordu. Her zaman olduğu gibi bakıyordu bana. Asla da gözlerinden sönmeyecek olan bakışlarla, sevgiyle bakıyordu. Tuna'nın farkı bu işte diye düşündüm tekrar. Sonra sessiz bir teşekkür gönderdim ona. "Her ne kadar anlamasan da beni beklediğin için teşekkürler. Tek dostum..."

Sanki anlamış gibi gülümsedi ve koşmaya başladık. Heves ve mutlulukla ona yetiştim. Üstüne atladım. Iyi ki devrilmedi. Canı yanabilirdi. Beni yakaladı ve koşmaya devam ettik. Tüm deniz kıyısında koşturup durduk. Küçük çocuklar gibi...

Bundan sonra hep olacağı gibi...
Sadece koştuk...

Sahibim ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin