Tuna birkaç eşya almak için eve girmiş, ben ise arabada kalmıştım. Hala Ezgi'nin verdiği kararı düşünüyordum. Nasıl oldu da beni Tuna'ya bırakmıştı? Ama belki de böyle olması hem onun hem de beni için ve de Tuna için daha iyi olacaktı. Tuna yanıma geldiğinde uyumamı ve dinlenmemi, yarının çok zor bir gün olacağını söyledi. Onu dinlemek zorundaydım çünkü bugün çok fazla şey yaşamıştım. Yorulmuştum. Giderken uyumuştum tüm yol boyunca. Uyandığımda araba durmuş ve Tuna da ortalıkta yoktu. Camdan baktığımda ilk kez gördüğüm güzel manzarası olan bir yerdeydik. On kapıyı açık görünce indim ve Tuna'nın yanına gittim. Kumsal gibi bir yerdeydik. Güneş yeni batıyordu. Beni görünce şaşırmıştı biraz ama bir an sonra düzeldi ve önüne dönüp güneşi izlemeye başladı. Gerçekten çok güzel bir manzaraydı. Güneşin denize yansıması çok güzel görünüyordu. Gökyüzü pembe ve tatlı bir turuncu gibi karışık ama hoş bir renkteydi. Böylesine ilk kez görüyordum sanırım. Sonra Tuna kuma uzanıp gökyüzünü izlemeye başlamıştı bir yandan da şarkı mırıldanıyordu. Yanına uzanıp şarkıyı dinledim. Sözleri çok hoştu. Evini terk etmiş bir kişinin ailesi ve diğer arkasında bıraktıkları her şeyi anlatıyordu. Üzüntüsü mutluluğu yeni bir hayatın umudunu. Sevmiştim bu şarkıyı evet. Beni anlatıyordu. Bizi anlatıyordu...
Tuna'nın kucağına kafamı koymuş kumların üzerinde öyle uyumuşum. Sabah erkenden uyandım ve Tuna'yı uyandırdım. Acıkmıştım. Ayrıca yola devam etmemiz gerekliydi. Sanırım buradan çok uzağa gidecektik. Tuna kalkıp arabaya gitti. Yiyecek şeyler çıkarttı. İyice doyduktan sonra ikimizde dinlenmiş şekilde arabaya geri döndük. Bugünkü yolculuğumuz dünden daha iyi olmalıydı. Kendimle olan çatışmamı sonlandırmıştım. Ezgi beni istemediyse vardır bir bildiği diye düşündüm en sonunda ve Ezgi konusunu bir daha açmamak üzere rafa kaldırmaya karar verdim...
Yolculuk sırasında birbirinden güzel şarkılar dinledik. Camdan dışarıyı izledim. Etraf o kadar güzeldi ki... Her taraf yeşil ve maviydi. Yeşil bitse sarı sarı buğday tarlaları, mısır tarlaları, ayçiçeği tarlaları başlıyordu. Tuna her yirmi dakikada bir bana bakıyor, mutlu olduğumu gördüğü zaman gülümseyip önüne dönüyordu. Mutlu olacaktım tabii ki başka ne yapabilirim ki? Daha çok da büyümemiş bir köpektim ve başıma bir çok kötü olay gelmişti. Artık mutlu olmamın vakti gelmişti. Zamanın tadını çıkartacaktım, gördüklerimin tadını çıkartıp mutlu olacaktım. Aynı zamanda artık tek sahibim olan Tuna'yı da mutlu görmek için çabalayacaktım. Tek varlığım o kalmıştı. Beni o iğrenç yerden kurtaran ve uzaklara, mutluluğa götüren kişinin üzgün olmasına dayanamazdım...
Tuna bana baktı yine gülümsedi fakat bu kez arabayı yavaşça durdurdu. Mola zamanı gelmiş meğersem. Ama burada tasma takmam falan gerekliymiş. Ne yapalım artık katlanacaktım o uyuz ipe. Ben de indim onunla beraber. Geldiğimiz yer yemyeşil tarlaların olduğu, tahtadan evlerin olduğu küçük bir köydü. İnsanları güler yüzlüydü ve beni çok sevmişlerdi. İlgi görmek gibisi yok...
O küçük köyde adını bilmediğim, daha doğrusu öğrenemediğim bir yerde, bahçede Tuna biraz oturmuş bir yandan da bir şeyler içiyordu. Bana da su verilmişti. Bir tane çocuk beni görüp yanıma geldi. Tuna'dan izin alıp beni sevmeye oynamaya başlamıştı. Çocuğun mutluluk çığlıkları kulağımı tırmalasa da hoşuma gitmişti. Bir çocuğun gülmesi kadar güzel bir ses olamazdı dünyada. Onların mutluluğu için çok şey yapardım. "Artık gitmemiz gerek Archie." dedi Tuna. Çocuk üzülmüştü ama sonra sarıldı gülümsedi ve bizi yolcu etti...
Arabaya binip biraz uzaklaştığımızda "Çocuklarla çok iyi anlaşıyorsun bakıyorum yakışıklı, bu çok hoş." Tuna'dan böyle bir söz duyacağımı sanmazdım. Ezgi'yi de sevmiştim, onunla da iyi anlaşmıştım sonuçta. Bunu demesi garibime gitmişti. Yine de bu şekilde düşünmesi çok hoştu...
Yaklaşık üç saatlik bir yolculuktan sonra denize sıfır, misafirperver insanların olduğu güzel bir köye geldik. Bu gece uyuyabilmek için Tuna ev aradı fakat benim yüzümden hiç bir yeri beğenmedi. Köpekleri o pansiyon dedikleri yere sokmuyorlarmış. Bu beni de üzmüştü. En sonunda bahçesi olan, küçük sevimli bir yer bulduk. Bahçede kalmama izin verdiler. Tuna hemen arabadan benim için birkaç bez falan alıp geldi ve odasının kapısına benim için bir yatak yaptı. Oranın sahibi de beni sevmişti. Yardım etti Tuna'ya ve sonra bana yemek getirdi. Yemeği görünce bu insanların ne kadar iyi olabileceğini düşündüm. Tuna kendine kıyafet alıp içeriye girdi. Sonra beni alıp çıktı. Sanırım sahilde yürüyecektik. Bu bana uyardı. Çünkü gerçekten gün batımına yaklaşıyorduk. Hemen kumlara dalıp oynadım. Tuna'ya baktığımda denize doğru yürüyordu. Ve birden suya girdi. Korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. Hemen onu bulmalıydım. Hiç düşünmeden buz gibi suya daldım. Bir şeye çarpınca kafamı kaldırdım. Ah bu çocuk beni öldürecekti korkudan. Tuna bana bakıp gülüyordu. Boğulmuyormuş diye düşünüp sevindim. Sonra beni tutup kendisine çekti. Ayağa kalkınca su onun omuzlarına geliyordu. Boşa korkmuşum. En azından serinledik, bir de güzel şeyleri düşünelim dedim. Biraz daha yüzdükten sonra çıktık denizden. Yürümeye başladık. Suyun soğukluğu kendime getirmişti beni. Tüm günün yorgunluğunu atmamı sağlamıştı. Tuna da bu yüzden yüzmeye karar vermişti sanırım. Hava serinlemeye başlıyordu, artık geri dönme vaktiydi. Ben sürüklemesem Tuna'nın geleceği yoktu. Ama sanırım onu biraz delirtmiştim çünkü kızmıştı. Kalacağımız yere gittiğimizde oranın sahibi teyze bizi gülücüklerle karşılayıp yemeğe çağırdı. Tam "boş ver Tuna" moduna girecekken teyze bana baktı ve "Sana da mama vereceğim ufaklık" dedi. Anında fikrimi değiştirip bu kez de Tuna'yı kabul etmeye zorladım. Zaferim olan et ve kemikleri ile ziyafet yapıp uslu bir çocuk olup uyumuşum. Tuna'nın beni dürtüklemesiyle uyanıp yerime geçtim. O da odasına geçti...
Sabah yabancı ve hiç tanımadığım kişiler geldi bahçeye. Havlamaya başladım, ama amacım zarar vermek değildi. Sadece 'buranın sahibi teyze'yi uyandırmam gerekliydi. Hemen onların evinin önüne gittim ve uyandırdım. Yeni yolcu-misafirler gelmişti. Bu yaptığım şey onun hoşuna gitmişti galiba ki beni tebrik etti ve ta daa! Bir kemik daha kazanmıştım. Bu çok karlı bir işti. Arkamı döndüğümde Tuna bana bakıyordu. Ağzımda kocaman bir kemikle sırıtabildiğim kadar sırıtmıştım çocuğa. Artık ne kadar komik olduysam herkes gülmeye başladı. Çok şirin ve uslu olduğum gerçeği yine baskın gelmişti yaramazlıklarıma...
Gülüşmeleri Tuna'nın kahvaltıdan sonra gideceğimiz gibi aldığı karar durdurdu. Üzülmüştü oradaki herkes. Hele ki adını bilmediğim 'oranın sahibi teyze' en çok üzülen o olmuştu sanırım. Ama yeni bir hayata başlamak için gerçekten kalıcı bir yere ihtiyacımız vardı. Yapacağımız başka hiç bir şey yoktu. Kahvaltıdan sonra tekrar yola düşecektik. Manzara, deniz, ağaçlar ve tertemiz hava. Burayı sevmiştim..
Arabaya zar zor bindim üzüntüden. Ama Tuna gideceğimiz yerin buradan çok daha güzel olduğunu söyleyince ona uymaya karar vermiştim. Zaten başka şansım da yoktu. Hala nereye gideceğimizi söylemiyordu. Ben de havlayarak sorunca anlamıyordu. Gerçi söylese de ben dediği yeri bilmeyeceğim için sorun olmayacağını ve sürprizlerin güzel şeyler olduğunu düşünüp dışarıyı izlemeye başladım...
/*/ Arkadaşlar lütfen oy verip yorum yapabilir misiniz? Gerçekten önemli /*/
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahibim ve Ben
AdventureBir köpeğin hayatı, değişen yaşamı, başına gelen olaylar, hayatla arasında geçen ölüm kalım savaşı... ... Ayak seslerini duyuyorum. Korkuyordum sesler yüzünden. Bu yüzden o küçücük karanlık odada en kuytu köşeye kaçıp gizlemiştim kendimi. Sonund...