4- Korkuyorum

93 9 0
                                    

Onda ters bir durum olduğunu sezince havlamaya başladım. Yaklaşık üç, dört havlama arasında bir sürede orada öylece yığıldı. Babası Ezgi'yi son anda yakalamıştı yere düşmeden. Sonra onu yavaşça yere bıraktı ve bir makine kullanarak biriyle konuşmaya başladı. Telaşlıydı. Ben de o sırada Ezgi'ye havlıyordum ve sanırım beni duymuyordu. Aradan çok süre geçmeden kapıdan çok gürültülü uzunca çalan bir ses gelmişti. Ezgi'nin babası sesi duyunca hemen Ezgi'yi kaldırıp kucağına aldı ve evden çıktılar. Bende kapıdan çıkmıştım onların yanında gidecektim. Ama sanırım o telaşla adam benim dışarıya çıktığımı görmemişti. Çünkü kapıyı çekmişti ve ben kapıda kalmıştım. Beni de almasını bekledim ama gözü dönmüş gibiydi korkudan. Beni unutmuştu ve arabaya binmişlerdi. Havladım ama durmadılar. Bunun üzerine koşmaya başladım. Arabanın peşinden koşabildiğim kadar koştum ama artık yorulmuştum. Daha küçüktüm ve güçsüzdüm. Durup olduğum yere uzandım ve hareket edemedim. Evden çıkmadan önce duyduğum sesin aynısını şuan daha güçlü duyuyordum. Rahatsız olunca kafamı kaldırıp baktım arkama. Arkamda kocaman bir araba vardı ve içinden birisi çıkıyordu. Ama ben olduğum yere yığılmaktan başka bir şey yapamadım. Arabadan inen kadın yanıma gelip beni kaldırdı yavaşça. Sonra biraz sevdi beni ve yolun ortasından kaldırıp daha yüksek bir yere koydu.
"Ufaklık yolun ortasında ne işin var senin. İyi ki çok kullanılmayan bir yoldasın da ezilmedin. Burada kal burası daha güvenli. En azından araba çarpmaz sana. Çok şirin bir köpeciksin sen yazık olmasın sana." dedi ve arkasını dönüp gitti.  O giderken küçük ürkek ve paytak adımlarımla onu takip etmiştim. Önde bir koltuğa geçip oturdu, tam kapıyı kapatacakken beni fark etti. Öylece oturmuş ona bakıyordum. Sanırım kıyamadı benim şirin bakışlarıma ve "Pekala gel bakalım küçük köpek. Aç olmalısın. Önce seni bir doyuralım. Sonra da eve götürürüm seni. Bir zaman kalabilirsin sonra sana yuva ararız olur mu?" dedi ve yan koltuğa koydu beni ve ilerlemeye başladık...

Gerçekten acıktım. Bana biraz daha yemek vermezsen eğer koltuğu çiğnemeye başlayacağım bayan. Ayrıca bir köpeğe su da gerekir değil mi? Suya da ihtiyacım var benim. Hey bayan bana bak. Sana diyorum hanımefendi aç ve susuz bir köpek hiç de iyi olmayacaktır sizin için. Anlaşıldı. Senin dikkatini sessizken çekemiyorum madem bende huysuzlaşırım en azından o zaman durumun ciddiyetinin farkına varırsın. Bu düşüncelerimin hemen arkasından kadına bakıp deli gibi havlamaya ve viyaklamaya başladım bir yandan da koltukta ona hırlıyordum. Acıktım demiştim ya onu çok acıktım yapalım. En sonunda arabayı durdurdu.
"Neyin var köpek biraz sus az kaldı bir işim var sonra senle ilgilenirim sıranı bekle!" dedi ve arabadan indi. Benim inmeme izin vermedi ve gitti. Ben de onun sözlerini düşünüyordum. Hadi ama çok acıkmıştım ve deli gibi susamıştım. O ise beni işim var diyerek ikinci plana atmıştı. Ayrıca içerisi her an daha da ısınıyordu. Terliyordum ve tuvaletimi yapmam gerekliydi. Ayrıca hava da almam gerekliydi yoksa bu sıcakta fenalık geçirecektim. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Tam fenalaşmama az kalmışken kadın geldi arabaya binecekken ben arabadan atladım. İşlerimi hallettim sonra geri geldim. Biraz tiksinerek tutuyordu beni arabaya geri koyarken. Sanırım terleyip tüylerimin ıslanmış olmasından olsa gerekti. Bana baktı ve hızlıca konuştu.
"Şimdi sana yemek ve su alalım ve eve gidelim azıcık daha sabret ufaklık."
Sanki sabrım kalmış gibi... Kaderime razı geldim yine ve koltuğa yığıldım. Çok kısa bir süre sonra kocaman bir binanın önünde durmuştuk ve kadın arabadan inip o binaya yürüyordu. Ben yine arabada sıcakta kalmıştım. Gerçi buraya gelene kadar camları açmıştı hava almış serinlemiştim ama durduğumuz anda sıcak hava etrafa hakim oluyordu. Ben bunları düşünüp tam cama bakıyordum ki kadın elinde iki poşetle geri gelmiş arabanın önünde duruyordu. Sonra arka kapıyı açtı ve poşetleri yanıma koyup kendisi de yanıma oturdu ve poşetleri kurcalamaya başladı. iki tane mama kabı çıkarttı ve önüme koydu. Dalga geçiyor herhalde diye düşünecekken diğer poşetten yaş mama ve su çıkardı. Kaplara mama ve suyu koyduğu anda hemen yemeye başladım mamamı. Gerçekten çok acıkmıştım. Sanırım dün akşamdan beri hiç mama verilmemişti bana. Sonuçta evde kimse yoktu. Geldiklerinde de üzüntüden beni unutmuş kendi dertlerine düşmüşlerdi. Ezgi'nin evinde geçirdiğim iki koca ay boyunca Ezgi hiçbir bakımımı ve herhangi bir öğünümü atlamamıştı. Kiloma ve sağlığıma çok dikkat ediyor ve beni sürekli şımartıyordu. Aynı zamanda beraber olduğumuz zamanın geri kalanında da bana eğitim veriyordu. Şuana kadar bana altı komut öğretmişti. 'Otur, Kalk, Gel, Bekle, Git ve Yuvarlan.' Onun bana verdiği eğitimler çok zevkli geçiyordu. Sürekli ödül mamaları veriyordu bana ve öpüyor sarılıyordu. Çok seviyordum onu. Ve dün gece beraber uyuyorken şuan hiç tanımadığım birinin arabasındaydım. Ezgi'yi özlemiştim. Acaba şuan nasıldı? İyileşmiş miydi? Beni merak edip babasına soruyor muydu?..

Ben düşünmeye dalmışken bir evin önünde durduk ve kadın boynuma tuhaf bir ip taktı. Aslında tam ip değildi ama ne olduğunu bilmiyordum. Sonra ona bir başka ip taktı ve beni arabadan indirdi. Şimdi biraz yürüyeceksin dedi ve sürüklemeye başladı. Boynuma geçirdiği şey huylandırıyordu beni. Alışamamıştım ve yürüyemiyordum. İpi ısırmaya başlamıştım. Bu kadını deli etti sanırım ki bana vurdu. Canımı yakmıştı. Hırladım ama devam etti. Boynumdaki ipi bırakıp onla uğraşacaktım ama ipi daha da sıkı bağladı. Neredeyse nefes alamıyordum. Bu kadının derdi neydi? neden benim canımı yakıyordu? Bir de maharetmiş gibi gülüyordu. İyice sinirlenmiştim fakat hiç bir şekilde hareket edemiyordum. O beni sürüklüyordu. Bende zorunlu olarak onun peşinden yürüyüp ona yetişmeyi deniyordum. Sonunda durmuştu. Etrafıma baktığımda küçük bir evin kapısındaydık. Beni oraya bağladı ve boynumdaki ipe bir kağıt sıkıştırıp kapıyı çaldı. 
"Bol şans ufaklık" dedi ve arkasında bakmadan arabasına bindi. O sırada kapı açıldı. Arkama baktığımda kadın çoktan kaybolmuştu ortadan. Karşımda ise iri yarı bir adam vardı. Beni izliyordu. Sonunda adam konuşmuştu.
"Benim de yeni bir köpeğe ihtiyacım vardı. Rex artık oyunlara katılamayacak kadar güçsüzleşti. İşime yaramaz artık o nasıl olsa. Ama sen... Seni hazırlayalım, yarınki oyuna Rex yerine sen gireceksin."
Bu da ne demek oluyordu şimdi? Ne oyunu? Frizbi yakalamayacağım adamın yüz ifadesinden ve yüzündeki yaralardan belliydi. Yine korkuyordum. Hemde bu kez gerçekten çok korkuyordum. İçeri girerken düşündüğüm tek şey Ezgi idi. Umarım o iyidir...

Sahibim ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin