Selammm.
Biliyorum uzun süredir -6 aya yakın- bölüm yazamadım. Emin olun oldukça özledim.
Kaç okuyucum kalmıştır bilmiyorum ama hala bölüm bekleyen bir iki okurum olduğunu düşünüyorum. Sizi daha fazla bekletmemek adına bugün LYS biter bitmez bir bölüm yazdım. biraz kısa farkındayım ama en fazla 2 gün içinde bir bölüm daha ekleyeceğim.
Birde yeni bir afiş ekledim. Yorumlarınızı merakla bekliyorum.
Benden şimdilik bu kadar.
İyi okumalar :)
Kendimi her ne kadar dizginlemeye çalışsam da başarılı olamıyordum. Gerilmiştim. Bu gerçek olabilir miydi? Sıla gerçekten de babamın kızı mıydı? Anlatılanların çoğu uyuşuyordu. Hayal meyal de olsa bende hatırlıyordum. Babamın gidip gelmelerini, uzun süre eve gelmeyişlerini... O zaman çocuktum anlamıyordum ama sanırım şuan her şey bir anlam kazanıyordu.
"Hale'm iyi misin?" diye soran ağabeyimle daldığım düşüncelerden sıyrılıp ona çeviriyorum başımı.
"İyiyim ağabey, merak etme. Sadece eğer doğruysa diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Yani eğer gerçekten babamın kızıysa sence de garip değil mi? Birden bire biri hayatımıza girecek ve kardeşimiz olacak. Hiç tanımadığımız, bilmediğimiz biri."
Ağabeyimin anlayışla bakıyor bana... Acaba o da düşünmüş müydü bunları? Korkuyor muydu benim gibi? Ya da garipsiyor muydu yaşadıklarımızı? Bilmiyordum... Soramıyordum da...
"Seni anlıyorum bir tanem bu durumu garipsiyorsun fakat bir de Sıla açısından düşün. Hiçbirimiz için kolay olmayacak ama eğer doğruysa bunu görmezden gelemeyiz. Bunu sende biliyorsun. İstesen de yapamazsın zaten Hale'm."eliyle kalbini işaret edip tekrar konuşmaya başladı. "Şuran izin verecek mi sanıyorsun? Kendini yiyip bitirirsin bunu sende biliyorsun."
Biliyordum. Bunu dayanamayacağımı da eğer gerçekse Sılayı hemen hayatımıza dahil edeceğimi biliyordum. Ama yine de bu korktuğum gerçeğini değiştirmiyordu.
"Biliyorum ağabey. Ama yine de korkuyorum."
Yüzünde oluşan şefkatli gülümsemeyle beni kolunun altına aldı. Ağabeyimin sıcaklığı bana her zaman iyi geliyordu.
Çocukken de böyleydi. Ne zaman bir şeyden korksam ona koşardım. Yine beni böyle kolunun altına alırdı. Başımı okşar ve korkmamam gerektiğini söylerdi. O öyle bana sarılırken korkumdan eser kalmazdı. Ona sarılırken hissettiğim güven bambaşkaydı... Ağabeyim benim canımdı. Eğer o olmasaydı ne yapardım hiç bilmiyorum... Acaba Sılanın da böyle sığınacağı bir liman, yanında kendini güvende hissedebildiği biri var mıydı? Eğer yoksa da olacaktı. Kardeşim olmasa bile bundan sonra biz ona liman olacaktık.
***
Odamı, önlüğümü, hastalarımı, kısacası hastaneyi çok özlemiştim. Ailemizin üzerindeki kara bulutlar bir an önce dağılmalı ve ben de yuvama dönmeliyim artık.
"Ağabey ben gerekli ayarlamaları yapayım, sen burada otur olur mu?"
"Tamam Hale'm ama çok bekletme beni burada. Hastaneyi özledim bir turlayacağım demiyor da, sanki ben seni tanımıyorum"
Yüzündeki bilmiş ifadeyi, yamuk sırıtmasını görünce yirmi altı yaşına gelmiş genç bir kadın olduğumu umursamadan dil çıkarıyorum ağbeyime. Yaşımın ne önemi vardı ki? Kaç yaşında olursam olayım ben onun küçük kardeşi değil miydim? Ağabeyimin attığı kahkaha da bunun kanıtıydı ya zaten. Onun kahkahalarına ortak olmakta gecikmiyorum tabi ki. Pat diye açılan kapı ve Levent'in "Neye gülüyorsunuz bakayım bu kadar" diyen sesiyle ancak duruyoruz. Bu Levent ne zaman kapı çalmayı öğrenecekti sahi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Kaybedişi(!)
Teen Fiction"Hayat hataların bedelini her zaman en ağır şekilde ödetir. O yüzden dikkatlı ol, adımlarını sağlam at, hata yapma! Bir Atalay her zaman sağlam durmalı!" derdi babam.. Peki benimkiler neydi ? Nerede başlıyordu benim hatalarım ve bedellerim.. Bel...