1.Bölüm-Sabah Neşesi

1.2K 25 7
                                    

Merhaba arkadaşlar :) Bu benim tek yazdığım ilk hikayem ve umarım beğenirsiniz :)

Multimedia da Poyraz Atalay var :)

Bu hikayeye başlama cesaretini bana veren @aylinkrds 'a çok teşekkür ederim ve ilk bölümümüde ona itaf etmek istiyorum. Teşekkürler Aylin :)

İyi okumalar :) 

Sabahları neşe ile kalkamamıştım hiçbir zaman şu yataktan. Gerçi insanların bunu nasıl becerebildiklerini hala çok merak ederim. Sahi neydi onları bu kadar neşelendiren? Hayatın kısır döngüsüne kapılıp gidiyoruz işte. Her gün aynı rutinleri yapmıyorlar mı? Neyle mutlu oluyorlar bu kadar?

Aynanın karşısında hazırlanırken bunları düşünüyorum. Ben her sabah aynı şeyleri tekrarlıyorum mesala. Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp bir saat koşuyorum, duşumu alıyorum, hazırlanıyorum. Her sabah kahvaktıya geç kaldığım için ağabeyim Zeynep'i yolluyor kahvaltıya inmem için. Her sabah aynı cümleyle karşılıyor beni. "Bir kere de vaktinde in şu kahvaltıya seni beklemeyeyim be kızım" Hatta gelmek üzeredir Zeynep. Ne var bu rutin işlerde bu kadar sevinilecek ? Her sabah yediğim azara mı sevineyim yani?

" Hale Hanım Poyraz Bey sizi bekliyor efendim acele etmenizi söyledi"

Daldığım düşüncelerden Zeynep'in sesiyle sıyrılıyorum. Canım ağabeyim ben olmadan asla başlamaz o kahvaltıya. Alışkanlık oldu sanırım. Tam 11 yıldır beraber oturup beraber kalkıyoruz o sofradan. Hiç bir yemek vaktini kaçırmadık şimdiye kadar.

"İniyorum Zeynep. Rica etsem çantamı toplayıp aşağı getirir misin, daha fazla bekletmeyeyim ağabeyimi." Cevabını bile beklemeden neredeyse koşarak iniyorum merdivenleri. Ve direk azarımı yiyorum tabi.

"Sonunda inebildin Hale. Bıktım vallahi her sabah seni beklemekten. Koskoca mimar oldun hala beni bu sofrada bekletiyorsun "

Her sabahkinden farklı söyleniyor bu sefer. Benim mimarlık yerine doktorluğu seçmemi hala hazmedemedi.

"Mimar değil ağabey, doktor! Artık alış şuna. Benim için koca hastane yaptırdın ama hala kabullenemedin."

Evet ben mimarlığı okudum ama doktorum yahu. Bütün çocukluk ve gençlik yıllarım bana zehir oldu mimarlık yüzünden. "Bir Atalay her zaman iki üç adım önden gitmeli, çok çalışmalı" derdi babam. O yüzden de neredeyse kalem tutacak yaşa geldiğimden beri çizim dersleri aldım. Hep bir iki hatta üç sınıf sonrasının derslerini alıyordum. Lisedeyken de sanki üniversite okur gibi mimarlık derslerini aldım! Ona da kızamıyordum gerçi. Aynı şeyleri oda yaşamış. Onun bana yaptığını babam da ona yapmış. Lisedeyken mühendislik dersleri aldırmış. Şirkette çalıştırmış. Şimdi düşününce aslında çok iyi bir şey yapmıştı babam. Eğer ağabeyimi böyle sıkı yetiştirmese şuan Atalay Holding hala ayakta ve bugünki konumunda olur muydu acaba ? Onun içinde kolay olmadığını anlıyorum. 19 yaşında şirketin başına geçmek zorunda kaldı. Üniversitesi vardı. Gerçi dersleri zaten biliyordu ama kolay değildi yine de. Birde benimle ilgilenmek zorunda kaldı canım ağabeyim. Bana hem anne hem baba oldu. "Hale bu konudaki fikrimi biliyorsun. Sana şirkette ihtiyacım var ama sen yedi yıldır doktorculuk oynuyorsun !"

"Ağabey başlamayalım yine. Ben oyun falan oynamıyorum. İstediğim işi yapıyorum. Hem ben sana da yardım ediyorum. Şirketin kazandığı ya da ödül aldığı çoğu tasarımı kim yaptı bir düşün bakalım! Ama tamamen tasarımlarını yapmamı bekleme benden. Ben sadece özel işleri tasarlıyorum. Senin ve babamın benim mimar olmama olan sevdanız yüzünden bütün lise hayatımda mimarlık dersleri aldım. Tamam üniversitede tıp diye tutturdum. Ama şirketteki mimarlardan da iyiyim kabul et. En başından sorsanız yine derdim ben tıp okuyacağım diye. Ama sormadınız ki!" "Ne sanıyordun Hale. Babam sana zevkine mi resim dersleri aldırıyordu sanıyorsun? Ya da bana sordu mu sanıyorsun? Sen ne yaşadıysan ben de onu yaşadım. Bir düşün bakalım babam bizi böyle yetiştirmeseydi şuanki halimiz ne olurdu? Ya da babam yaşasaydı sana izin verir miydi sanıyorsun?

Aşkın Kaybedişi(!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin