Yeni bölüm geldi. Umarım güzel bir bölüm olmuştur ve beğenirsiniz. Görüşlerinizi belirtirseniz cidden çok mutlu olurum.
Yazım yanlışları varsa kusura bakmayın tamamlamak için acele ettiğimden kontrol etmeye fırsatım olmadı
Multimedia kısmında Eylül Doğan var :)
İyi okumalaarrr !!
"Eylül.."
Şaşkınlıktan bir süre başka bir tepki veremiyorum.. Sanki planlıymış gibi ben onu özlediğimi farkettiğim günün ertesinde onu karşımda buluyorum çünkü.. O da tepki göstermiyor sanki ilk adımı benim atmamı ve ona göre kendini şekillendirmeyi düşünüyormuş gibi bir hali vardı. Bende onu daha fazla bekletmeyerek kenara çekilip onu içeri davet ediyorum..
"Seni görmeyi beklemiyordum, ne zaman döndün Türkiye'ye?"
Sanki evin içinde çok önemli bir şey ararmış gibi dolanıyor gözleri.. Ya da çocukluğunun, çocukluğumuzun anıları canlanıyordu gözünde, bilemiyorum..
"Bu sabah. Aslında uçaktan inip önce bir otele yerleştim sonra da senin yanına geldim.. Belki garip gelecek sana ama seni özledim. Senin bu saatlerde uyanık olduğunu bildiğimden buraya geldim ama uyandırdım sanırım üzgünüm.."
İşte buna oldukça şaşırıyorum.. İkimizde aynı anda birbirimizi özlediğimizi farketmemiz oldukça garip geliyor.. Üstelik o kadar zaman geçmesine rağmen beni ve alışkanlıklarımı da unutmamış, benimde onunkileri unutmadığım gibi..
"Yo sorun değil. Aslında iyi oldu. Dün dosyalarla uğraşırken uyuyakalmışım. Sen odama çık biraz dinlen istersen, yorgunsundur. Bende bize kahve yapıp geleyim."
Sadece başını sallayarak beni onaylıyor ve merdivenlere yöneliyor. Yıllar Eylül'e hiç dokunmamış sanki.. Ama çok şey katmış.. Duruşu, bakışı, konuşması.. Daha bir olgun daha bir kendinden emin.. Yine de benim Eylül'üm gibiydi işte. Her zaman yanımda olan, dertlerimi paylaştığım, birlikte ağlayıp güldüğüm, sabahlara kadar uykusuz kalıp türlü türlü çılgınlıklar yaptığım ya da ders çalıştığım.. Aynada ki yansımam, öbür yarım.. Kahve makinesinin sesiyle düşüncelerimi bir kenara bakıp kahveyi hazırladığım fincanlara döküyorum.
"Günaydın Hale Hanım"
İrkilerek dönüyorum arkamı. Artık nasıl kendi alemime dalmışsam Zeynep'in geldiğini ne duymamışım.
"Günaydın Zeynep. Bir misafirimiz var kahvaltıyı üç kişilik hazırlayın lütfen. Ben odamdayım"
Fincanları aldığım gibi çıkıyorum mutfaktan. Eylül bu beş yılda kahve alışkanlığını değiştirmediyse eğer hala sabahları benim gibi az sütlü ve çok az şekerli içiyordu kahveyi. İçimden bir ses ise hala aynı olduğunu söylüyordu bana.. Biz her ne yaşamış olursak olalım olalım aynıydık işte. O benim bir parçamdı. İnsan nasıl kolunu kesip atamazsa bende onu atamıyordum. Odama girdiğimde onu resimlere bakarken yakalıyorum. Onunla olan resimlerimiz hala duruyordu.. Neden bilmiyorum ama kaldırmaya elim varmamıştı.. Yanına hep yenileri eklenmişti ama o resimler hiç kalkmamıştı oradan. Hüzünlü bir gülümsemeyle yaklaşıyor bana.. Kahveleri masanın üzerine bırakıp ona dönüyorum bende.. Hızla beni kendine çekip sarılıyor birden.. Sanki biraz beklese yapamazmış gibi.. Şimdi tutmasa bir daha tutamazmış gibi.. Sıkı sıkı sarılıyorum ona..Bir daha bırakmak istemezcesine.. İkimizde sessiz sessiz ağlıyoruz bir süre.. Ne yapmış olursa olsun umurumda değildi. O benim eksik parçamdı.. Ben onunla tamamlanıyor kendimi buluyordum.. Zaten hiç sevmediğimi bildiğim bir adam yüzünden onu bir daha bırakmayacaktım.. Tamam benim sevgilimle olması affedilir değil ama ben affediyordum. Aslında Eylül'e teşekkür bile edebilirim.. İçinde olduğum bir yanlıştan beni çekip kurtarmıştı.. Olanları öğrendikten sonra Mert için hiç üzülmemiştim.. Sadece Eylül'e kızmış sinirlenmiştim. O hayatımda çıktı diye üzülmüştüm.. Mert ise.. O belkide hayatımdaki hataların en büyüğüydü..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Kaybedişi(!)
Teen Fiction"Hayat hataların bedelini her zaman en ağır şekilde ödetir. O yüzden dikkatlı ol, adımlarını sağlam at, hata yapma! Bir Atalay her zaman sağlam durmalı!" derdi babam.. Peki benimkiler neydi ? Nerede başlıyordu benim hatalarım ve bedellerim.. Bel...