Merhabaa. Yeni bölüme hoş geldiniz. Bölüm biraz kısa oldu ama uzun süredir bölüm paylaşmadığım için paylaşmak istedim.
Bölüm şarkısı: Muhteşem Yüzyıl Müzikleri - Aşk-ı Derûn.
Medya: Şehzade İbrahim ve Hacı Ağa***
"Bana bir söz vermiştin." Kollarım hâlâ bedenine sıkıca sarılıydı. Başımın üstüne koyduğu çenesi gerildi. Bu gerilmeden ne dediğimi anlamaya çalıştığından emindim. Devam ettim. "Kimsenin bana zarar vermeyeceğine dair bir söz. Ayşe Sultan'ın dahi..."
Başımın üstünde olan çenesini kaldırdı. Benden geriye doğru çekildi. Çatılmış kaşlarıyla yüzüme anlamsızca baktı. Sinirlenmiş gözüküyordu.
"Sen kimi neyle itham ettiğinin farkında mısın hatun?" Gözlerime, sanki ben yalan söylüyormuşum gibi iğrenerek baktı. "Buna cesaret edebilecek başka kim var?" Sorduğum soru onu daha da sinirlendirdi. Benden iyice çekilip geriye doğru adım attı. Ellerini arkasında bağladı.
"Suçladığın kişi bir sultan, benim evladımın anası. Böyle bir iftirayı reva görecek kadar mı gözünü kin kapladı?" Şaşkınlık içerisinde yüzüm gerilirken yüzümdeki yaralar yüzünden canım acıdı. Acıyan canım mıydı yoksa kalbim mi? Gözlerimden akan yaşlar hangi acıya ithafendi?
"Evladınızın anasına iftira atacak kadar kötü birisi değilim. Lakin o bunu yapabilecek kadar kötü birisi." Murad elini kaldırdı. Beni durdurdan elini indirip arkasında duran elinin yanına götürdü. "Bana ne zaman inanacaksınız? Kuytu köşe bir yerde ölüm bulunduğunda mı? Ya da bir gün ölüm bulunamayacak kadar ortadan kaldırıldığımda mı? Beni..." Lafıma devam edeceğim sırada sanki yokmuşum gibi davrandı. Beni dinlemeye tahammülü yoktu. Beni hiçe saydı. Omzuma çarparak odadan çıkmak için kapıya yöneldi.
Tam şimdi gitme diye fısıldasam, duracak mıydı adımları?
Tam şimdi gitme diye fısıldasa, duracak mıydı adımlarım?
"Murad..." Kapının tam önünde durdu adımları. "Yalvarırım inan bana. Ben sana zinhar yalan söylemem." Başını arkasına döndürdü. Omuzlarının üstünden bana baktı. Başımı yana doğru eğdim. Gözlerimle ona yalvardım.
İki eliyle odanın kapılarından tutup kapıları açtı. Ayağı çıkmak için bir adım atmaya yeltendiğinde durdu. Ne olduğunu anlamadığım anda kapıları sertçe vurup bana döndü. Bir hışımla bedenimi kollarının arasına aldı. Kollarım boynuna sarılırken o, yüzünü boynuma koyup kapattı.
Ona giden yolların hepsi karanlıktı. O yolda karanlıktan korkmama rağmen yürüdüm. Eğer gülü seviyorsam dikenine katlanacaktım. Tüm bu olanlar bizi ayırmak yerine daha da birbirimize kenetliyordu.
"Lütfen yanımdan gitme." Başını salladı. Boynuma batan sakallarının arasından dudaklarını tenime değdirdi. Boynunda olan kollarımla beraber başımı da geriye doğru çektim. Yüzünü boynumdan kaldırıp bana baktı. Belimde olan ellerinden birisini çekti. Elini yüzüme götürüp gözlerimdeki yaşları sildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Osmanlı: Fatih-i Bağdat
Historical FictionTarih keşkelerden ibaret bilinmez bir okyanus misalidir. Tek ufak bir ayrıntı kaderin akışını tamamıyla değiştirebilir. Osmanlı en zor dönemlerinde iken daha 11 yaşında tahta çıkan 4. Murad kendini çıkış yolu olmayan bir ölüm kuyusunun içinde bulur...