Jisung
13 eylül saat gece yarısına yakın, doğum günüme sadece bir kaç dakika kaldı ve bahçedeki kamelyada yanımdaki beni rahatlatmak için feromon salgılayan bedenle oturmuş ayı ve yıldızları izliyorduk. Yada çaktırmadan birbirimizi.
"Bu gece yıldızlar çok güzel değil mi hyung?"
"Senden güzel olamazlar Jisungie."
Çanın sesi ile gece yarısı olduğunu anlamıştık. Elini çeneme koyup kafamı nazikçe kendine doğru çevirdi. Gülümsedi, her zamanki gibi çok güzeldi.
"Majesteleri, doğum gününüz kutlu olsun."
Bende ona güzel gözüktüğünü düşündüğüm şekilde gülümseyerek elimi çenemdeki elinin üstüne koyup tuttum.
"Yine ilk kutlayan sizsiniz komutan Lee."
Gülümsemesi genişledi,
"Her zaman ben olacağım Zambağım."
Gece konuşmaya devam ettik, çan bir kaç defa daha çaldı. Uykum iyice gelmişken kafamı onun yıllardır geliştirdiği için kaslı olan göğüsüne yasladım. Uyku bedenimi esir alırken son hissettiklerim alnıma konulan öpücük ve beni kucağına alan alfamdı.
Tanrısal
14 eylül günü gelmişti, prens Han Jisung artık tam olarak 18 yaşındaydı. Doğum günü için ailesi tarafından bir haftadır düzenlenen balonun günü gelmişti hazırlıkların hatrı sayılır kadar büyük bir kısmı bittiği için ailesi prensin sabah biraz daha fazla uyumasına izin vermişlerdi eh birde baloda oldukça yorulacağına emin olduklarından da iyice dinlenmesini istemişlerdi küçük prenslerinin. Ancak tabii ki erken uyanmaya alışmış beden beklenenden erken kalkmıştı, ama tabii ki bunu kimse bilmeyecekti çünkü uyandırma servisi gelene kadar uzanmaya ve hayallere dalmaya devam etmişti prens.Jisung
Duyduğum kapının açılması ve ardından hiç bir ses gelmeden kapanmasından gelenin o olduğunu anlamıştım. Yine de sesini duyana kadar beklemek istedim. Çokta beklememiştim ki sonunda kalbimi sekteye uğratan o ses konuşmaya başladı.
"Günaydın majesteleri."
Yavaşça gözümü açtım ve karşımdaki kızıl saçlı adama baktım. Yeni açtığım için kısık olan gözlerimi ona diktim ve gülümsedim.
"Günaydın komutan Lee!"
Uyandığımdan beri ilk kez konuşmamdan dolayı sesim hafiften kalın çıkmıştı birde tam cümlemi bitirirken esnemem de tamamlamıştı sanki beni.
Gülümsedi, istemsizce sanki cennetteymişim gibi oluyordum gülümsediği anlarda. Benden başka kimseye bu şekilde gülümsemediğini bilmek de oldukça özel hissettiriyordu.
"Bugünün programını biliyorsunuz değil mi?"
Diğer hizmetliler içeri girerken yüzündeki gülümseme kaybolmuş ve sanki sabahın erken saatlerine kadar benimle değilmiş, az önce o kadar güzel bakmıyormuş gibi ciddi yüz ifadesine geri döndü.
"Tabii ki biliyorum komutan Lee~"
"O zaman şimdiye çoktan kalkmış olmanız gerektiğinin de farkındasınızdır, prensim."
"Öyleyim, komutan Lee. Ama kimin umrunda ki." son cümlem etraftaki çalışanlardan dolayı sessizce söylerken aklıma gelen şeyle duraksadım ardından muzip bir gülümsemeyle devam ettim "Komutan Lee hariç herkesin dışarı çıkmasını istiyorum, ben haber gönderene kadar da kimse girmesin." emrimle herkes odadan çıkarken o şaşkınlık ve ne olduğunu anlayamadığından dolayı kaşlarını çatmış tam gözlerimin içine bakıyordu, bunun kalbimi teklettiğini söylemiş miydim. Tanrım, kaşları çatıkken Lee Minho oldukça seksi duruyor ve bu kızgınlığı yaklaşmış benim için pek de iyi bir şey değil...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lilyum • Minsung
FanfictionGüzeller güzeli omega prens Han Jisung ve komutan Lee Minho... ° •Omegaverse •Mpreg