3. Bölüm Kan Gölü

40 6 17
                                    


Büyük bir akla ve derin bir yüreğe sahip olanlar için acı çekmek kaçınılmazdır.

"F. Dostoyevski"
 

3. Bölüm: Kan Gölü

Çamura değil
kana bulanmıştı.

Bazen bir şeylerin var olması yetmezdi


Tolga'nın beni eve bırakıp gidişinin üstünden tamı tamına yarım saat geçmişti. Eve gelir gelmez gördüğüm ilk şey ağlayan annemin sesiydi. Umursamadan odama geçtim.

Biliyordum. Her zaman olan şeyler olmuştu gene. Babamla kavga etmiş babam evden çıktıktan sonra kendini yerlere atıp her zaman ki gibi ağlamaya başlamıştı.

Eskiden olsa korkardım, babam gider bir daha geri gelmez sanardım. Bunları düşünmekten vazgeçeli yıllar oldu.

10 yıldır babamın gitmesinden çok artık ayrılmalarını istiyorum.

Birlikte kaldıkça hem bana hem kendilerine zarar veriyorlar.

Daha fazla aklımı onlarım her zaman ki kavgalarıyle meşgul edemezdim. Her ne kadar Tolga'ya geçti desem de "iyiyim" desem de başımın ağrısı hala devam ediyordu. Eve geldiğimde daha da şiddetlendi baş ağrım.

Bu ev, içindekiler bana iyi gelmiyordu...

Üstümdekileri çıkarıp pembe üzerinde barbie yazan pijamalarımı giyindim. Normalde bu kadar renkli bir insan değilim arkadaşlar. İçimden onları giyinmek geldi.

Telefonu yatağımın hemen yanında ki komodinin üzerine bıraktım. Anında gözlerim yanıp sönen ışığa takıldı. Telefonun şarjı neredeyse bitmek üzerindeydi. Hemen yataktan doğruldum ve şarj cihazını aramaya başladım.

"sana her ihtiyaç duyuşumda kaybolmak zorunda mısın aptal şarj" diye söylendim kendi kendime.

"hehh! Sonunda!" dedim kendi kendime, şarj cihazını bulmanın sevincini yaşıyordum. Anında doğrulup aldım. "ahh!" diye kıvrandım. Şarjı almak için doğrulduğum sırada elim dolabın sivri yanına çarpıp resmen parmağımın üzerinde ki derinin bir kısmı kalkmıştı.

Dolabın içinde ki peçetelikten hemen peçete alıp parmağıma bastırdım. Acımıyordu. Acısı geçmişti.

Akan kan durunca peçeteyi bırakıp aynı dolapta bulunan yara bandını parmağıma sardım. "hıh" dedim kendi kendime, sanki büyük bir şey başarmışım gibi. "olduu" diyip tekrar şarjı alıp komodinin üzerinde ki telefonumu şarja taktım.

Tekrar barbie yazan pembe pijamalarımla yatağıma uzandım.

Saat 17.28 di.

Bugün olanları düşündüm. Dersleri kaçırıp benim başımda revirde bekleyen Tolga'yı düşündüm. Sadece tek bir derse girmişti onda da ben çıkınca peşimden çıkmıştı.

Endişelenmiş miydi benim için? Ama neden endişelensin ki, bir insan daha hiç konuşmadığı sınıfta yoklama alınınca adını öğrendiği biri için endişelenip dersten çıkar mıydı? Onun için derse girmeyip revirde hasta diye başında bekler miydi?

Aa-aaa unuttuğum bişey var. Bir de şöyle benim açımdan olan bir rezillik vardı. Gelip o kişinin kusmuğunu görüp midesi dahi bulanmadan o kusmuğu temizler miydi?

Hayır hayır! Asla böyle bişey yapmazdı. Hiç kimse yapmaz. Bunu hepimiz biliyoruz, değil mi?

Aklıma Tolga'nın bulunduğum tuvalet kabinine girip kusmuğumu görüp sifonu çekmesi geliyor. Gözümün önünden gitmiyor. "rezil oldum" dedim yüz üstü yatıp kafamı yastığa gömerken.

ÖLÜMÜN İZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin