"...sonra n'oldu biliyon mu Kenan abi, bu Veysel başladı zırlamaya. Köpekten bir kaçışı var ama görmen lazım. Bütün parkı turladı resmen."
"Sen korkuttun lan köpeği. Hayvancağız da geldi beni kovaladı. Ne gülüyon?"
"Ama amcolu o nasıl koşuştu ya? Yemin ediyom var ya Hüseyin Bolt senin yanında halt yemiş halt!"
Veysel boşboğazlık yapan Ramazan'ın suratına kenardan aldığı bir yastığı sertçe çarparken, Taner'le Kenan kıkırdıyordu.
"Ee, sonra?" dedi Kenan gülüşlerinin arasında.
"Bir şey olduğu yok ya." dedi Veysel geçiştirmek istercesine elini havada sallayarak. "Babam o sıra bizi kontrol etmeye gelmiş parka, ben de köpekten kaçarken babama çarpmış bulundum."
"Tabii hangisinden daha çok korktuğunu bilemediği için de arada öylece kaldı." diye sırıttı Taner. Veysel ona ters bir bakış attı.
"Gülme lan."
"Nası gülmeyeyim amcolu? Yüz ifadenin fotoğrafını çekeydim keşke bak hala unutamıyom."
Veysel'in yüzündeki bir yandan eğlenen bir yandan ise gittikçe kızaran ifadeye gülerek baktı Kenan.
"Sonra?" diye teşvik etti onları anlatması için.
"Muammer amcam esti gürledi, niye kaçıyon köpekten, korkuttun mu hayvanı yoksa falan diye. Bilen bilir bizim parkın köpeği de uysaldır yani, bir şey yapmadıkça öyle kovalamaz. Veysel öyle kaldı, veremedi de Ramazan'ın adını. Sonra..."
Bir anda garip bir sessizlik çöktü Ciritçi Abdullah'ın küçük, mütevazı evinin gece karanlığında loşça aydınlanan salonuna. Taner'le Ramazan önce birbirlerine, sonra Veysel'e baktılar. Veysel başını önüne eğmişti, yüz ifadesi okunmuyordu. Kenan odadaki garip sessizlik üzerine kaşlarını çatarken, Ramazan kendini zorlayıp devam etti:
"Sonra Cemile geldi, bizim okuldaki kızlardan biri." Bunu söylerken yüz ifadesi oldukça garipti, ikide bir Veysel'e bakıyordu. "Dikildi Muammer amcamın karşısına, ben korkuttum köpeği dedi. Veysel'in bir suçu yok dedi. Muammer amcam da kızamadı tabii, aldı Veysel'i eve götürdü. Öyle işte."
Susmasıyla aynı sessizlik odaya yeniden hakim oldu. Kenan'ın bakışları kardeşinin üstündeydi; aynı sedirde hemen yanında oturan, başı öne eğik, gözleri kucağındaki ellerine dikilmiş olan Veysel'in ifadesi anlaşılmazdı. Tam niye sessizleştiklerini, niye ortamın bir anda gerildiğini soracaktı ki, Ciritçi Abdullah içeri girdi.
"Buyrun gençler, patatesler hazır." dedi elindeki tabakları onlara verirken. Dedesinin Veysel'e attığı garip bakışı gören Kenan, onun başından beri kapının önünde konuşmayı dinlediğine ve doğru anda müdahale etmeyi beklediğine dair kuvvetli bir hisse kapıldı.
"Heh bak Kenan abi." dedi Ramazan, sesi yeniden canlanmıştı. "Bu patatesi bir bizim evde yersin bir de bu evde yersin, ben sana diyim."
"Bizim Ramço'nun da aşk pattisleri meşhurdur, de'mi la?" dedi Taner sırıtarak.
Ramazan kendinden memnun bir şekilde gülümserken, Kenan yapabildiği kadar tebessüm edip başını salladı.
"Yaparsan yeriz be Ramazan." dedi, tabağındaki patatesle oynarken. "Bundan sonra pek vaktimiz yok gerçi ama..."
Sözler, o durduramadan çıkmıştı ağzından. Gözleri tabağındaki patatese dikili, öylece kalakaldı. Ne demişti az önce?
Nefesinin altından kendine küfrederek, korka korka bakışlarını tabağından çekip diğerlerine baktı. Hepsi kaşlarını çatmış, son dediğinden anlam çıkarmaya çalışıyorlardı. Aynı esnada Veysel de yavaşça başını kaldırmış ve dikkatle abisine bakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günbatımı • Kenan Kaya & VeyKen (Gönül Dağı)
FanfictionBir güneşin batışı gibi daha da kötüye gitti her şey. Ama herkes, ufuktaki kızıllığın seyrine daldı ve kimse geriden gelen karanlığı görmedi.