Güneş yavaşça gözlerinin önünde yükselip ilerlerken, tepkisizce izledi Veysel. Ne kadar zamandır buradaydı, bilmiyordu. Ama kalkıp gitmeyi düşündüğü bir an bile olmamıştı. Yalnızca sessizlik içinde manzarayı izliyor ve kendini düşüncelere boğuyordu.
Abisinin söylediklerini çıkaramıyordu aklından. Düşündükçe bir hayal kırıklığı kaplıyordu içini, "onun meselesine" karıştığı için... Kardeşler arasında böyle mesele lafı mı olurdu? Ne olursa olsun birbirine destek çıkmaz mıydı kardeşler, para aralarını bozabilecek bir şey miydi yani?
Anlık öfkeyle ağzından çıktığını tekrar tekrar kendine hatırlatmaya çalışıyordu. Abisi hastaydı, her şey üstüne gelmişti, psikolojisi dağınık vaziyetteydi ve böyle bir dönemde ani öfkeyle söylediği şeyler için onu suçlayamazdı. Ama kırılmıştı... İnkar edemezdi. Yaptığının sonucunu böyle beklememişti.
"Amcolu! N'apıyon ya sen burada?"
Ramazan'ın pat diye yanına oturmasıyla sıçradı ve elini damağına koyup kaldırdı. "Oğlum bismillah n'apıyon lan!"
"Korktun mu la?" diye güldü Ramazan. "Korkma korkma."
"Ya bi' yürü git Ramazan Allah aşkına. Hiç uğraşamam seninle." dedi Veysel gözlerini devirip önüne dönerek.
"Amcolu n'oldu ya hayırdır, senin yüzünden düşen bin parça? He?"
Veysel derin bir iç çekti, başını önüne eğdi. "Boşver ya..." dedi sıkıntılı bir sesle. "Halledecez."
"Amcolu-" diye başlayan Ramazan'ın sözünü keserek ona döndü.
"Sen arabayla geldin de'mi?"
"Hee."
"İyi, hadi gel ağıla gidelim." dedi Veysel ayağa kalkarak. "Kafam dağılır en azından biraz."
Ramazan itiraz edecek gibi oldu, sonra boşverdi ve beraber Ramazan'ın cenaze arabasına bindiler. Ağıla yola çıkmalarından itibaren Veysel ağzını açıp tek kelime bile etmedi. Başını cama yasladı, uzayıp giden bozkır yoluna bakarak sessizce düşündü. Dün yaşananları, hayatında olup bitenleri... Başının ağrıdığını hissederek yumdu gözlerini. Her şey giderek fazla olmaya başlıyordu.
Derken, gözlerini usulca araladı ve uzaklarda bir şeyi fark etti Veysel. Kaşlarını çatarak yavaşça doğruldu. İleride, onların yönüne bakan, ağaca çarpmış bir araba vardı. Beyaz bir jip... Fazla tanıdıktı.
"Amcolu?" dedi Ramazan telaşla, o da görmüştü arabayı. "O araba- yoksa-"
Daha fazla konuşmasına gerek yoktu. Onlar yaklaştıkça arabanın şekli de, plakası da, içinde yaralı yatan kişi de fazlasıyla belli olmaya başlamıştı.
"A-Abi?"
Veysel'in dehşet içindeki sesini duyduğu anda Ramazan ona bir bakış attı, sonra da arabayı hızlandırdı. Artan gaz sesi Veysel'i kendine getirmiş gibiydi. Göğsünü saran korkuyla haykırdı Veysel: "Ramazan bas! BAS!"
Saniyeler içinde Kenan'ın arabasının yanına yanaştılar. Veysel kendini arabadan dışarı atıp abisinin yanına koştu. Arabanın ön camı tuzla buz olmuş, sol taraf parçalanmıştı. Veysel titreye titreye arabanın etrafından dolaşıp abisinin olduğu sol kısma yaklaştı. Kenan'ın kanlarla kıpkırmızı olmuş yüzünü ve yara bere içindeki sol kolunu gördüğü anda buz gibi bir şey boğazını tıkayıp nefesini kesti.
Donakalmıştı. Zihni abisine yardım etmek için çırpınsa da Veysel kıpırdayamıyordu. Gördüğü görüntü kaldırabilmek için çok fazlaydı. Abisi... Daha dün gece saçma sapan bir şeyden dolayı tartıştıkları abisi, şimdi kanlar içindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günbatımı • Kenan Kaya & VeyKen (Gönül Dağı)
FanfictionBir güneşin batışı gibi daha da kötüye gitti her şey. Ama herkes, ufuktaki kızıllığın seyrine daldı ve kimse geriden gelen karanlığı görmedi.