"Prens Minho kahvaltıya çağırılıyorsunuz" Minho gözlerini aralayıp rahatsız edici gün ışığından gözlerini daha da kıstı. "Tamam.." dediğinde hizmetkar eğilerek odadan çıktı. Minho oturur pozisyona gelerek gözlerini ovaladı.
Her gün yaptığı gibi neden diğer insanlar gibi özgür olmadığını düşündükten sonra, elini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı ve pijamalarını değiştirdi. Saçını hiç yapmayı sevmese de laf yememek için saçlarını düzeltti ve alt kata indi. Şu zamana kadar sürekli kraliyet sarayı gezmekten başka bir şey yapmamıştı.
Acaba diğer evler nasıldı diye her gün uzun uzun düşünürdü. Onlarda bu kadar yapılı, süslü, geniş, büyük, pahalı mıydı? Ve o evlerde bu kadar katı ve bunaltıcı kurallar var mıydı?
Minho anne ve babasına günaydın dedikten sonra oturup tabağına baktı. Annesi yine doldurmuştu ve bunu bitirmezse tekrar azar yiyecekti. Minho derin bir nefes verdiğinde babası boğazını temizleyip "Minho yemek masasındayız" "Özür dilerim." Tabağına bakarken konuştuğunda sessizlik çökmüştü.
Minho annesine bakıp "bu kadar yiyemediğimi biliyorsun, neden koydun?" Annesi eline çatalını alarak "Minho bu konuyu konuştuk. Çok zayıfsın, iki kılıç çekecek gücün yok. Diğer prenslerden kıyasla çok kötüsün." Minho kaşlarını çatıp "ben diğerleri gibi katil olmak istemiyorum. Ben, benim başkası değil."
"Minho kendini savunmayı öğrenmen lazım. Bu seni katil yapmaz, birisi seni öldürmeye kalkınca öldürtecek misin?" Babası sert sert konuştuğunda geri yaslanıp kollarını birbirine doladı. "Hep böyle yapıyorsunuz zaten." Annesine ağzına bir lokma attığında "Seni korumaya çalışıyoruz Minho." Minho sinirle kalktı ve İkisine de bakarken "Ben kendimi koruyabilirsiniz tamam mı!?" Diyerek sinirle odasına giden merdivenlerden çıkmaya başladı.
"MİNHO!" onları duymamak adına kulaklarını kapattı ve hızla odasına giderek kapıyı kapattı. Nefret ediyordu hayatından, her hayat böyle miydi? Yoksa sadece onunki mi bu kadar iğrençti? Minho yatağına oturarak yeri izlemeye başladı.
Dışarıya çıkamıyordu, arkadaş edinemiyordu, nefes bile alamıyordu resmen. Camdan dışarıya baktı, tabii ki de gözükmüyordu. Kraliyet sarayını koruyan up uzun bir duvardan başka görebildiği bir şey yoktu, ağaçlar ve çiçekler dışında.
Acaba duvarların arkasında ne vardı? Gerçek dünya orası mıydı? Bir gün görmek istiyordu. Hizmetkar odaya girdiğinde "Prens Minho. Kral jake kurallara karşı geldiğiniz için bugün Kraliçe Jisoo'nun yapacağı görevi sizin yapmanızı istedi. Yemek yiyip bir sepet dolusu mantar toplamanızı emretti."
Minho sessizce küfür mırıldanıp "Tamam her neyse." Diyip başından kovmaya çalıştığını anlayan hizmetkar "Ben sadece işimi yapıyorum Prens Minho.." diyerek odadan çıktı.
Minho elini çenesine koyup "bende sadece yaşamaya çalışıyorum jeongin." Demişti. Babasının istediğine göre yemeğini yedikten sonra mantar toplamaya gitmişti. Tabii ki kolay gibi gözükse de değildi çünkü bazı mantarlar zehirli, bazıları ezilmiş ya da çürümüş oluyordu.
Saatler sürecekti belki bulması, ama yine de boğucu odasında oturmaktan iyiydi. Mantar toplarken de başında olmazsa olmaz şövalyeler vardı. Kendisini koruyacağına inanmıyorlardı.
Minho sepetin yarısını doldurduktan sonra bir ağaca yaslanmıştı. Hava soğuk ve esmesine rağmen şu an kan ter içinde olduğuna yemin edebilirdi. Günün sonunda istediklerini yapmış, onlara vermişti. Ve tekrardan dört duvar arasında yatağında yatmış, tavanı izliyordu.
Her günü bu kadar sıkıcıydı işte. Ve sonsuza kadarda böyle sürecekti sanırım. Gözlerini kapattı ve uyuya kaldı, yarın tekrar aynı şeyler yaşanacağını biliyordu.
Ne kadar dayanabilirdi bu işkencelere bilmiyordu, kaçabilecek olsa şu an kaçardı. Belki bir gün, bir gün buna cesaret edebilirdi.
Okuduğu kitaplar cesaretini yükseltmeye yetiyordu. Oradaki prenslerde hayatlarından bıkmış, kendilerine yeni bir hayat açıyorlardı. Prensler prenseslerini buluyor, bambaşka bir sayfa içine gidiyorlardı.
Bunları okurken hep 'acaba ben ne zaman prensesimi bulup, yeni bir hayata çıkacağım' diye düşünüyordu.
Kraliyet sarayını ziyaret eden herkese sahte gülümsemesini sunuyordu. Çünkü onlar böyle olmak zorundaydı, onlar mutlu bir aile olarak görünmeli, mükkemel olmalıydılar. Hataları olamazdı.
Minho hiç içten gülümsediğini hatırlamıyordu. Sadece gerçekten sinirlenmiş, ağlamış, biraz da korkmuştu. Ama asla gülmemişti. Nasıl gülebilirdi ki bu lanet hayatında, nasıl mutlu olabilirdi? Onun kaderi bu muydu? Yoksa değiştirebilir miydi?
Belki kendisi cesaretlenip kaçmayı denerse gerçekten bu defa hayatı değişebilirdi, mutlu olabilirdi. Prensesini bulur, yeni bir hayata açılırdı. İşte o zaman gerçekten gülümserdi Belki.
Sabah olduğunda felaket bir sıcak ile gözlerini açmıştı. Vücudu yanıyor, terliyordu. Yataktan kalkmak istercesine doğrulduğunda gücü yetmemiş, yere düşmüştü. Yerde kollarının üzerine yükselip yumruklarını sıktı.
Dün terliyken rüzgara mâruz kalmıştı, sanırım o yüzden şu an böyleydi. Minho kalkacağı sırada kolunda hissettiği sıkılık ile oraya döndüğünde hizmetkar telaşlı şekilde onu yatağa oturtmuştu. "Prens Minho iyi misiniz?" Sesi oldukça telaşlı çıkan çocuğa baktı Minho.
"İyiyim işte görmüyor musun?" Dediğinde hizmetkar elinin tersini alnına koydu. "Yanıyorsunuz, kral ve kraliçeye haber vereceğim." Diyerek odadan gittiğinde Minho kaşlarını çatmış şekilde yatağa geri yattı.
Sanki hayatı mükkemelmiş gibi bir de hasta olmuştu. Annesi başına ıslak havlu koyduğunda ona döndü. "Minho iyi misin?" Diye sordu annesi. Minho sinirle nefes verip "belki ceza vermek yerine beni uyarsaydınız hasta olmazdım."
"Minho kuralları bilmene rağmen çiğneyen sensin." "Aptal kurallardan nefret ediyorum çünkü! Biz neden özgür yaşayamıyoruz anne? Herkes mi böyle yaşıyor!?" Annesi sus dermiş gibi baktığında Minho kaşlarını çatmış annesine bakıyordu.
"Biz shield kraliyeti olarak en iyisi olmak zorundayız Minho. Eğer seviyemiz alta düşerse, kraliyetimizi yok etmek için dört bir yandan saldırıya gelirler. Senin tek bir yanlış hareketin onların gözünde bizim düştüğümüz anlamına gelir. Biz kusursuz olmak zorundayız." Babası annesinin arkasından konuştuğumda sessizce oraya döndü.
Başından beri neden o zaman bu yola girmişlerdi? Üzüleceklerini bile bile neden? "Hiç bu yola gitmeseydiniz mesela?" Babası Minho'nun başına geldiğinde sert sert bakmaya başlamıştı. "Bu bir aile meselesi Minho. Annen ve ben bu geleneği devam ettiriyoruz. Sen ve prensesinde devam ettireceksin, çocuğunda."
"En azından o zaman özgür olmuş olurum." Dedi sessizce. "Minho bu kurallar sen buradan gidince de geçerli olacak. Sende bizim gibi olacaksın."
Sende bizim gibi olacaksın
Onlar gibi iğrenç biri mi olacaktı? O bunu istemiyordu ki. O, prensesi ile mutlu bir hayat istiyordu. Sadece aptal bir kraliyet içinde yaşamak değil, huzur dolu, kuralsız, zararsız ve her şeyden uzak güzel bir hayat istiyordu.
O böyle olmak zorunda mıydı? Kuralcı, ziyniyetsiz biri olmak istemiyordu. Kraliyet bunlardan mi ibaretti? Eğer öyleyse o sadece Minho olmak istiyordu.
Prens Minho olmak değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Save Me / Minchan
ActionÇok katı kuralları olan bir kraliyette yaşayan Minho, bir gün bu kurallardan bıkar ve gece saatlerinde evden gizlice kaçar. Hayatında belki dışarıyı zor görmüş biri olduğu için ormanın ortasında kaybolur ve değişik sesler duymaya başlar. Ayağı takıl...