4

176 21 21
                                    

Sabah Chan uyanmış, avlanıp geri dönmüştü. O bunları yaparken Minho uyuyordu. Chan ateşin üzerinde tuttuğu eti çevirirken bükümüş sol bacağının dizine kolunu koydu ve Minho'ya baktı.

"Uyanmıyor musun Prens!" Dedi yüksek bi sesle. Minho yankılanan sesten rahatsız olup gözlerini açtı. Oturur pozisyona gelip Chan'a baktı. "Ne var ya! Ne uyandırıyorsun?"

Chan sol kolunu dizinden çekip  yerde duran kılıcı aldı. "Uyuyarak mı öğreneceksin?" Kılıcın sapından tutarken kılıcı yere sapladı. "Sende çok mızmızsın ya! ne olurdu az daha uyusaydım?"

Chan'ın sinirle dolu nefes verişinden sonra "Minho seni kendi sarayına geri götürebilecek güçteyim, biliyorsun değil mi? Sana yardım etmem bile suç, ona rağmen sana bir şeyler öğretmeye çalışıyorum." Minho güldü. "Beni saraya götürebilecek güçte misin?" Dedi ve gülmeye devam etti.

Chan göz devirip ayağa kalktı, Minho'nun bacaklarından tutarak onu omzuna aldı ve mağaradan dışarıya çıkardı. Minho çırpınırken "CHAN!" Dedi. "Geri götürüyorum seni." Minho onun üzerindeki çelik zırhı tuttu ve "HAYIR! YA HAYIR GÖTÜRME BENİ LÜTFEN, ÖZÜR DİLERİM!" Diye haykırınca Chan onu indirdi.

"Sözde shield prensi" dedi alayla. Minho sinirle ona bakarken "Benle dalga geçmez misin!?" Demişti. "Bu kadar güçsüz olmaz mısın!?" Minho tripkâr bir tavırla mağaraya geri döndüğünde şerefsiz gibi sırıtırken peşinden gitti.

"Aç mısın?" Diye sordu Chan. Minho tekrar yere oturdu ve ona baktı. "Hayır değilim" dedi sinirle. Chan güldü ve "karnın öyle demiyor ama "açım" diye haykırıyor?" Minho karnını tutarken "o ne yaptığını bilmiyor!"

Chan gülümserken yere oturdu ve ateşteki dala geçirilmiş etin ucundan tutarak ona uzattı. "Al ye" Minho tekrar utanarak elinden aldığında Chan'da diğer eti alarak yemeye başladı.

Yemeklerini yedikten sonra Chan Minho'yu ağaçtan biraz uzakta durdurdu. "Burada duracaksın ve ağacı vuracaksın tamam mı?" Minho ona saf saf bakınca "hayatında eline yay almadın ki." Diye bıkkınca konuştu ve Minho'nun arkasına geçti.

Minho'nun sol elini yayın kabzasına getirdi. "Sıkıca tut" Minho yayın kabzasını tutarken oku kabzaya yerleştirdi. "Sağ baş parmağın ile oku tut ve kirişe dogru çek. Baş parmağınıda işaret parmağın ile destekle" Minho onun dediğini yaptıktan sonra "sol gözünü kaparatak ağaca odaklan yayda sağında dursun" Minho sol gözünü kapatırken yayı sağ tarafında tuttu, ağacı hedef aldı.

Chan Minho'nun arkasından çekildi. "Oku geri çek ve ağaca fırlat" Minho başparmağını işaret parmağı ile desteklerken kirişe doğru oku gerdi ve ağaca fırlattı. Ağaca giren okla beraber Minho yumruğunu kaldırdı "BAŞARDIM!" Dedi sevinçle.

"Yani iyi sayılır." "Ne demek iyi sayılır!?" Bir kaç saat yayla ilgilendikten sonra kılıca geçmişlerdi. Ama Chan ne yalan söylesin ki Minho kılıçta tam olarak leşti. Bir kılıçla saldırırsın ya da kılıcı kalkan gibi kullanıyorsın, Minho daha kılıcı eline alamıyor.

"Chan bu çok ağır ya!" Chan ona somurtkan bir ifadeyle bakarken "NE biçim prenssin sen?" Demişti. Minho kılıcı yere atıp kollarını birbirine doladı. "PRENSİM İŞTE! BEN NİYE KENDİMİ KORUYORUM? ŞÖVALYELER, BEKÇİLER, GARDİYANLAR YOK MU!?"

"Onlar ölünce, vahiy yoluyla mı kurtulacaksın Minho?" Minho oflarken "Sen kılıcı boş ver, yay öğren. En azından kendini savunabileceğin bir silahın olsun. En fazla kafalarında kırarsın yayı, ama bak şansına kabsazı sağlam" "dalga geçme." Dediğinde ormanın ortalarında "PRENS MİNHO'YU BULACAĞIZ, AYRILIN!" Diye bir ses gelmişti.

Chan kılıcı alarak Minho'nun bileğinden tuttu. "Siktir, bu kadar uzağa gitmeyecektik." Minho şaşkınlıkla "Beni mi arıyorlar?" Demişti. "Tabii ki seni arıyorlar Minho! Prenssin ve eğer senin kaybolduğun yayılırsa, diğer kraliyet saraylarının gözünden düşersiniz." Minho kaşlarını çatarken bileğinden onu çekiştiren Chan'a ayak uydurmaya çalışıyordu.

"Neden düşeriz ki?" Diye sordu. Chan arkasına bakıp bir şey olduğunu gördükten sonra onu bir çalılığa itti ve ardından kendisi girip onun ağzını kapattı. Minho onun kolunu tutarken, Chan sus dermiş gibi bakıyordu.

"Ne zaman kaçtığı biliniyor mu?" At toynağı sesi geliyordu, muhtemelen şövalyeler buradaydı. "Kimse bilmiyor. Dün gece birisi eve girmişti, Prens Minho'yu kaçırma olasılığı çok yüksek!"

"Ya bu diğer kraliyet sarayından biriyse?" Sinirle nefes verme sesi gelmişti. "Prens Minho'yu öldürmekle tehdit edecekler ve shield kraliyetinin rütbesini düşürtecekler." "insanlar ne yaptığının farkında." Dediklerinde uzaklaşmaya başladılar.

"Eğer siz kusursuz bir aile olmak yerine, oğlunu, yani senin kaçtığını duyarlarsa, o zaman bunlar iyi aile değiller ki oğulları kaçmış, bunlar bize oyun oynuyordu. Derler Minho." Demişti sessizce. Minho anlamış gibi başını aşağı yukarı salladığında elini onun ağzından çekti.

"Şu an çok büyük bir tehlikedeyiz. Eğer birisi bizi görecek olursa, işimiz biter. Bu yüzden sessiz ve dikkatli gideceğiz anladın mı?" "Anladım." Minho yayını vücuduna geçirdi ve bir dizinin üzerine çöktü. "Çalılardan geçerek gideceğiz" dedikten sonra Minho'nun bileğinden tekrar tuttu ve biraz uzaklarında olan çalılığa gitti.

"Suç bende, keşke bu kadar uzağa getirmeseydim seni." Minho güler yüzle "şaka mısın!? Ben çok eğleniyorum şu an" dediğinde Chan sinirli sinirli bakınca, mutlu yüzü anında solmuştu. "Psikopat mısın? Yakalanırsak neler olur haberin var mı!?"

"HEY! KİM VAR ORADA!" Chan gözlerini büyütüp Minho'nun kafasını tuttu ve çalılığa soktu. İkisi sessizce dururken "buradan bir ses geldi eminim!" "Şövalyeler burayı araştırın hemen!" Chan küfür mırıldandı ve "burada kal tamam mı?" Dedi sessizce. Minho ona bakıp "Ne?" Dediğinde "sadece dur ve asla haraket etme anladın mı?" Minho başını aşağı yukarı salladığında Chan çalılıklardan çıktı.

Sessizliğin ardından savaş çıkmış gibi sesler çıkmaya başlamıştı. 'Neler oluyor..' Dedi Minho içinden. "KURTU VURUN!" Kurt, atın üzerinde olan şövalyeye atladı ve elindeki mızrağı kenara attıktan sonra yüzünü parçalara ayırdı. Geriye kalan son şövalye kurtun sol bacağına mızrak atacağı sırada kurt atladı ve ona da saldırdı.

Ardından onunda ellerini kopardı. Kurt sessizce uzaklaştı, sessizlik çöktü. Kısa bir sürenin ardından çalılığa birisi girdiği için Minho ona baktı. "İyi misin?" Dedi Chan. "Ben iyiyim, ya sen? Nereye gittin?" Chan onun bileğinden tuttu ve kaldırdı. "Fazla zamanımız yok, soruları yanıtlayacak kadarda da yok. Hemen gitmeliyiz" dedi ve mağaranın yoluna doğru hızla gitmeye başladılar.

"Şövalyeler nereye yok oldu bir an da?" Chan'ın gayet ciddi suratına bakarken hiç cevaplayacak zahmette bulunmayacak gibi duruyordu. Minho öfledi ve o da sustu. Bir kaç dakikanın ardından mağaraya girdiler ve Chan etrafa göz gezdirdi.

"Siktir." Minho Chan'a bakarken "Ne oldu?" Chan hızla arkasını döndü ve "TUZAK BU! ÇIK, HEMEN!" Dediğinde mağaranın girişine büs büyük taşlar yıkılmıştı. Chan taşları itmeye çalışırken sinirle "AH, HAYIR BUNU TAHMİN ETMELİYDİM!" Dedi ve kılıcını çıkararak taşları vurarak kırmaya çalıştı. Minho öylece bakarken "Chan o kılıçla kırılmaz" Chan vurmayı bırakıp ona döndü.

"Mükkemel şimdi planın ne!?" "Neden bana kızıyorsun benim suçum muş gibi?" Chan gözlerini devirip yere oturdu, sağ bacağını büküp dirseğini dizine koyarken elini alnına koydu. "Düşün Chan.." Minho onun karşısında dizlerinin üzerinde durdu ve "Chan" dedi. "Ne?" Diyerek ona baktığında Minho'nun mutlu ve sevinç saçan suratını gördü.

"Eğer yakalanırsak, seninle tanıştığım için çok mutlu olduğumu bil istiyorum. Gerçekten de burası oradan çok farklı. Düşündüğümden çok daha güzel, güzelleştirende sensin." Chan ona öylece bakarken "Teşekkür ederim, her şey için. Tanıştığımız haftalar bile olmasa, en güzel günlerimi seninle geçirdim." Chan kızaran suratını hissettiğinde onu hafifçe itti ve başını çevirdi. "Hıhı her neyse önemli değil." Dedi.

"Tuzağa yakalanmışlar!"

"Şimdi başlıyoruz."

Save Me / MinchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin