Minho o günden sonra tam anlamıyla delirmişti. Herkese karşı agresif, gergin ve bir o kadarda öfkeliydi. Hayatının güzel bir sayfası küle dönmüştü, ve o sayfayı bir daha asla düzeltemeyecekti. Ya o da kül olacaktı, ya da sayfasını temiz tutacaktı.
Chan'ın sayfası silinmiş olsa da, Minho'nun ki hala duruyordu... Minho yatağında otururken dağınık saçları ve buruşmuş kuyafetleri ile adeta kahrolmuş duruyordu. Kapısı yavaşça açılınca, karşısındaki hizmetçinin konuşmasına izin vermeden "çık odamdan." Demişti. "Prens Minho Kral Ja-" "UMURUMDA BİLE DEĞİL O SİKTİĞİMİN EMİRLERI ANLIYOR MUSUN!? ÇOK İSTİYORSA GELİP BENİ DE ÖLDÜRSÜN O HALDE, DEFOL GİT ODAMDAN DEFOL!"
Sinirle solurken hizmetçi eğilip sessizce odasından çıkmıştı. Minho o gün sinirden yumruk attığı camından soğuk gelirken, kesilmiş sağ eli sızlamaya başlamıştı. Chan'ın ölümünden iki gün geçmiş olsa bile, bu iki gün Minho için asırlar geçmişti. Onun gitmesine hala anlam veremiyordu.
Ayağa kalktı ve odasının kapısını sertçe açarak merdivenlerden indi. Bahçeye çıkacakken onu durduran şövalyeye baktı. "Çekil önümden, yoksa ona yaptığınızın çok daha beterini size yaparım." Dediğinde şövalye kolunu indirdi. Minho arka tarafa gitti. Duvarın önünde duran tahta parçasını ittirdiğinde hala delik olduğunu görünce hiç zaman kaybetmeden girerek tekrar tahtayı çekti.
Bu yerden bir kez daha nefret ederek o köye doğru yolculuğa çıktı. Yolda giderken gözyaşlarını tutamamıştı. Korkuyla geldiği yollar, artık hüzün doluydu. Köye giriş yaptığında Rose onu gördüğü gibi ona koşmuştu. "Minho!? İyi misin ne oldu?" Demişti endişeyle.
Minho Rose'a sıkıca sarılarak seslice ağlamaya başlamıştı. Rose anlasa da sesini çıkarmak istemeyerek susmuştu. "O gitti Rose.." dedi. Rose kaşlarını çatıp "nereye?" Diye sordu ve ona karşılık verince "Gökyüzüne gitti, bıraktı beni." Dedi. Rose gözlerinin dolduğunu hissettiğinde, gözlerini kırpıştırdı. "Minho.."
Rose'un tişörtünü sıkarken "Neden, neden her şey bu kadar kötü Rose." Dedi. Rose onun sırtını sıvazlarken bir şey diyemedi. Geçecek dese, geçmezdi. Bazen konuşmamak en iyi seçenek olduğu için susmuştu ve sadece Minho'nun ağlamasına izin vermişti.
"Nasıl buraya geldin?" Diye sordu bu defa Rose. "Aynı delik, yapmamışlar. Kaçtım." Bir süre sonra Minho göle giderek Chan ile oturduğu yere oturmuştu. İstediği şey olduğu zaman Chan'ın bakmasına izin vereceği papatya tacına baktı. İstediği oldu, ama artık o yoktu.
"Lisa bu çok saçma öylece bir Prens'i idam edemezler!" Demişti Rose anlamsızca. "Minho bu kadar eminse, bence yapmışlar demek." Rose kollarını birbirine dolayıp "Chan özel bir Prens, kurta dönüşebiliyor! Söylesene nasıl öylece oğlunu kaçırdı diye idam edebilir!? Hangi kitapta böyle yazıyor?" Lisa düşününce Rose'un söylediğinin mantıklı olduğunu düşünmeye başladı. "Ya arkası dönük idam edilmişse? Minho'da o sanarak kahrolmuşsa? Nasıl olsa göremiyor ve o sanıyor?"
Rose'un gözleri parlayınca Lisa'nın omuzlarından tutarak sarstı "EVET! Haklısın hemde çok! kesinlikle böyle oldu ve büyük ihtimalle şu an Chan Minho'ya gözükmemek için elinden geleni yapıyordur!" Lisa tek kaşını kaldırıp "Neden ona görünmesin?" Diye sordu.
"Chan'ı serbest bırakma amacı da bu. Oğlunun vazgeçmesi için Chan'ı idam edilmiş gibi gösterecek ama aslında Chan'ı serbest bırakacak. Chan'da ona gözükmeden hayatını devam ettirmeye çalışacak." Lisa gülümseyip "bu çok mantıklı! Ama Chan dayanabilir mi ki?" Rose somurtup "büyük ihtimalle hayır, hatta Minho'nun orada ağladığını bile görmüştür."
Minho'nun uzaktaki bedenine bakan Rose ona el salladı ve emin oldukları soruları sormak istediler. "Minho sana bir kaç soru sorabilir miyim?" Minho İkisine de bakarken "Tabii." Demişti. "Bu idam edilen kişinin arkası dönük müydü?" Minho kaşlarını çatıp "Evet?" Dedi. Rose heyecanla "MİNHO!!!" Diyerek kollarına atladığında Minho şaşkınlıkla onun kollarından yakaladı.
"O HALD-" Lisa onu susturup "Üzgünüm Minho sana hatırlatmak istemedik." Dedi ve Rose'u cekiştirdi. Minho'nun çatılmış kaşları daha da çatılırken onlara sorgularca baktı.
Rose'u Minho'dan uzağa götürdükten sonra "Rose eğer öyle değilse boşuna umut vermemeliyiz." Diyerek onu uyardı. Rose göz kırpıştırıp "haklısın iyi ki durdurdun beni!" Diyerek sarıldı ona. Bunun imkansız olduğunu biliyorlardı belki, ama imkansız olmayadabilirdi.
Minho sessizce arkasını dönüp gölün yanındaki ormanda dolaşmaya başladı. Aklını boşaltmak için elinden geleni yapmaya çalışıyordu, ama o görüntü gözlerinin önünden asla gitmiyordu. Tek güvenebileceği insanlar azdı, o yalnızdı.
Gölün yanında durduğu zaman onu hatırlasa da burası güvenli bölgeleriydi. Onunla burada gerçekten güvenliydi. Son kez göle oturmak için ağaçların arasından geçtiğinde gölün kenarında oturan bedene baktı.
Minho kaşlarını çatarak ona baktığında arkadan tamamen Chan'a benzediğini görmüştü. Başka kraliyetten kaçan bir prens olmalıydı. Minho ona yaklaştıkça Chan'a daha da benzediğini fark etmişti.
"Siz kimsiniz?" Diye sorunca o kişi Minho'ya bakmıştı. "Chan?" Demişti şokla Minho. Chan ayağa kalktığında bir kaç adın ondan uzaklaştı. "Minho." Gözlerine inanmayan Minho yumruklarını sıkmıştı.
"Sen.. yaşıyorsun?" Demişti acıyla, gözleri dolarken. Chan'ın yüzündeki endişeli ve bir o kadarda gergin suratı sanki onun burada olmaması gerektiğini söylüyormuş gibiydi. "Minho sen neden buradasın?" Minho'nun şaşkın suratı daha da şaşırmıştı. "Ne demeye çalışıyorsun?"
"Neden sarayda değilsin?" Minho kaşlarını çatmış, gözlerinden yaşlar akarken sinirle "Neden orada olayım Chan! Sen yaşıyorsun. Asıl bana bunu açıklasan!?" Chan gözlerini ondan kaçırarak kollarını birbirine doladı. "Açıklayamam Minho fakat artık beraber olamayız. Yan yana bile durmayız, saraya geri dön." Diyerek arkasını döndüğünde Minho'nun göz bebekleri titremeye başlamıştı.
"SEN. BANA YALAN SÖYLEDİN!?" Dedi öfkeyle. Chan ona baktığında "BEN NELER YAŞADIM HABERİN VAR MI CHAN!?" Dedi. "Bağırma!" Demişti sadece Chan. "O GÜN BELER ÇEKTİM BİLİYOR MUSUN!?" Chan ona yaklaşarak bağırmasını engellemek amaçlı ağzını kapamaya çalışırken Minho izin vermemişti.
"BENİM HAYATIM KARARDI SEN ÖLDÜN DİYE! BEN ACI ÇEKTİM, ORADA BEN ÖLDÜM. AĞLAMAKTAN MORARMIŞ GÖZ ALTLARIM, BURUŞMUŞ KIYAFETLERİM, KESİK ELİM, SOĞUK VURAN CAM VE BİR ÇOK ŞEY! BEN HİÇBİR KURALA UYMADIM CHAN SENİ ÖLDÜRDÜLER DIYE, HEPSİNDEN NEFRET ETTİM!" Chan dişlerini birbirine bastırıp onu tutarken Minho başını eğmiş ağlıyordu.
"Ve sen. Canımdan çok sevdiğim sen, bana ihanet ettin." Sessizce ağlayan Minho'yu izliyordu Chan. "Minho ben sana ihanet etmek istemedim, ama zorunlu olarak yapmak zorunda kaldım." "O zaman inandır bana bunu, ne biliyorsan anlat! Senin olmadığın bir dünya, dünya değil. Ben mutluluğu sende gördüm, ve artık mutlu değilim."
Chan derin bir nefes vererek "Tamam. Anlatacağım." Dediğinde Minho başını kaldırarak ona baktı. "O gün ben insanların arkasındaydım. Asılan adam kim bilmiyorum fakat ben değildim. Baban zorla senin o acı içinde ağlamalarını bana izletti, daha sonra da beni dışarıya bırakarak "Bir daha oğlumla seni görmeyeceğim, onun kaderi bu olmamalı, ve sen çocuk, sen özelsin bu yüzden ölemezsin ama bir daha çocuğumla seni görürsem, bu defa elimden kurtulamazsın." Demişti. O gün kurtulmuş olsam da, senin için tekrar döndüğümde gerçekten ölüm acımı çekmemen için senden sürekli kaçtım."
Minho tekrardan dolan gözleri ile ona bakarken "Beni bırakma Chan. Nolur senden tek istediğim şey bu." Ona sımsıkı sarıldığında Chan'da ona karşılık vermişti. "Söz ver, söz ver beni bırakmayacağına. Sen olmadan hayat sadece bir iki ağaçtan ibaret oluyor. Bir daha bunu yaşamak istemiyorum."
Chan onun saçlarını okşarken "söz veriyorum, seni bırakmayacağım. Ama çok iyi saklamamız gerekiyor." Minho ona baktığında göz göze geldiler. "Bu defa kaçmak ve pes etmek yok. Bizde savaşacağız! Babamı öldüreceğim yemin ederim bunu yapacağım!" Chan korkmuş gibi bakarken "Tamam sakin ol ya sen böyle biri miydin?" diyerek gülümsediğinde Minho'da hala dolan gözleriyle gülümsedi.
"Ama yine de, iyi bir tripi hak ediyorsun" diyerek ormana yürümeye başladı. "Minhoo! Ne tripi yahu!" Diyrek peşinden gitmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Save Me / Minchan
ActionÇok katı kuralları olan bir kraliyette yaşayan Minho, bir gün bu kurallardan bıkar ve gece saatlerinde evden gizlice kaçar. Hayatında belki dışarıyı zor görmüş biri olduğu için ormanın ortasında kaybolur ve değişik sesler duymaya başlar. Ayağı takıl...