8

123 15 33
                                    

Chan Kral Jake gittikten bir süre sonra köye dönmek için yola koyulmuştu. O sırada meraktan ölen Minho, dışarıda oturmuş, onu orada bırakmanın pişmanlığını yaşıyordu. "Minho endişelenme Chan her türlü bir çıkış yolu bulur" demişti Rose ona destek olmak için. Lisa bir yandan etrafı izlerken "Bakın geliyor!" Dediğinde herkesin gözü oraya gitmişti.

Minho, Chan ile göz göze geldiğinde oturduğu yerden kalkıp, koşarak onun kollarına koştu ve sımsıkı sarıldı. Chan kollarını onun sırtına dolayıp "İyi misin?" Diye sordu. "Ben iyiyim, ya sen?" Diyerek başını kaldırdığında göz göze gelmişlerdi. Chan başını aşağı yukarı sallayınca "sırtında kanaman vardı ama?" Diyince "Ah gelmeden önce hallettim" dedi.

"Peki o sana bir şey yaptı mı, Ben gittikten sonra?" Chan kendinden kısa olan çocuğun önünde eğilerek ellerini tuttu. "Bir şey yapmış olsaydı bu kadar rahat gelebilir miydim Min?" Rose dirseği ile Lisay'ı dürtüğünde Lisa'da aynı şeyi yapmış "Aşık aşık" Demişti Rose. Lisa sırıtıp "Evet evet" Demişti.

"Peki, ama bir daha seni bırakmam haberin olsun! Sürekli kendine zarar veriyorsun." Chan gülümseyip "Minho benim için sorun değil vücudum dayanıklı, yaralar hemen iyleşiyor ama senin bedenin zayıf" dediğinde Minho kollarını birbirine doladı. "Nereden biliyorsun be!?" Demişti sinirle.

Chan onun bileğinden tutarak kıyafetini dirseğine kadar sıyırdı. "Bak, bu morluk. Ben seni gördüğümden beri var. hâlâ da aynı duruyor." Minho göz devirip kolunu çekti ve arkasını dönerek eve yürümeye başladı. Chan gülerek onu takip etmeye başladığında Rose ve Lisa'nın sinsi bakışlarını fark etti.

Minho eve girince onlara dönüp "Hayırdır, bir sorun mu var?" Diye sordu. Rose gülerek "gözlerim şenlendi canım ne sorunu" demişti. Chan gözlerini kısıp "Ne demeye çalışıyorsun Prenses?" Diyince Lisa "Çok yakışıyorsunuz diyor" diyerek sırıttı.

Chan kaşlarını çatıp kollarını birbirine doladı. "Bize diyorsunuz da, kendinizi hiç görmüyorsunuz herhalde hm?" Diye olayı geri çevirdiğinde Rose ve Lisa domates gibi kızarmıştı. Chan şeytani gülüşünden sonra eve girerdi. Gözleri Minho'yu aradığında salonda oturmuş duran Minho'nun yanına gitti.

Yanına oturup ona baktığında Minho'da ona bakmıştı. "İyi misin sen?" Demişti Chan. Minho dizlerini kendine çekip sarıldığında "Babamın yanında beni korumak için..." "Minho rahatsız olduysan bir daha demem fakat arkadaşın olarak gösterseydim çok daha farklı olurdu her şey." "Hayır ondan değil.." diye çekine çekine söylediğinde Chan kaşlarını çatarak ona baktı.

"Sanırım, hoşuma gitti." Demişti. Chan şaşkınkıkla ona bakarken "Sevgili olarak göstermem mi hoşuna gitti?" Diye sorgularca sordu. Minho cevap vermeden kızaran kulağını görünce çoktan cevabını almıştı. "Peki neden hoşuna gitti?" Minho ona bakmazken, Chan sağ elini Minho'nun çenesine koyup, kendine bakması için başını çevirdi.

Minho gözlerini kırpıştırırken yutkundu ve gözlerini kaçırdı. "Minho" Chan ona biraz daha yaklaştığında dizlerine sarılmayı bırakmış, elini onun göğsüne koymuştu. "Dur." Chan olduğu yerde dururken Minho "ben daha önce hiç aşık olmamıştım. Kitaplarda gördüğüm kadarıyla hayaller kurup, prensesimi bulmayı beklerdim hep. Ama gel gör ki, şimdi prenses değilde başkasını istiyorum."

Chan anlamaz bakışlar atarken sadece şunu düşünmüştü: "başkası" Derken Chan'ı kast etmiş olamazdı. "Prenses değilde" Derken Rose'u da kast etmiş de olamazdı. Geriye kalan sadece Lisa'ydı. Onu mu seviyordu? "Minho biraz daha açık konuşamaz mısın?" Diye sorduğunda Minho başını iki yana sallayarak reddetti. "Peki." Diyerek onu bıraktı.

"Ben odadayım, eğer ihtiyacın olursa." Dedi Chan. Oturduğu yerden kalkarak üst kata çıktığında Minho koltuğa yatarak yüzünü elleri arasına aldı. 'Ne yapacağım ben ya..' diye kara kara düşündü içinden. Sanki söylediği her bir cümle ile hislerini itiraf etmişti. Öyle de yapmıştı ama o bunu anlayamazdı, o hiç aşık olmamıştı.

Chan yatağa oturduğunda kılıcını belinden çıkararak yere koydu. Bir kaç cümle neden moralini bozsun ki? Neden böyle boş hissetmeye başlamıştı? Minho Lisa'yı sevse bile, Lisa onu sevmezdi. Gördüğü kadarıyla şimdiden bile Rose için yanıp tutuşuyordu.

Belki ilk kez bir prense karşı bu kadar yakın olduğu için hisleri onunla oyun oynuyordu. Daha fazla düşünmek istemedi, kendi iyiliği için. Yatağa yatarak gözlerini kapattı, sessizce uyumaya çalıştı.

Sadece iki saatin ardından gözlerini açmış, içeriden gelen sesleri duymuştu. Yataktan kalkarak kılıcını yerden aldı, beline sabitleyerek merdivenlere gitti. "Minho, merak etme biz senin yanındayız. Kendini üzme bunun için" Chan kaşlarını çatıp onları dinlemeye devam etti.

"Ya biliyorum, teşekkür ederim. Ama nasıl desem işte garip hissettiriyor." Rose ve Lisa'nın gülüşme sesleri geldikten sonra "Utanmana gerek yok! Gel bakayım sen buraya" dedikten saniyeler sonra Minho'nun debelenme sesleri gelmeye başlamıştı.

Chan hafif merdivenlerden aşağı baktığında Lisa ve Rose'un Minho'ya sarıldığını gördü. "Seviyorum seni ya!" Diyerek daha sıkı sarılmıştı Rose. Minho "Bende sizi! ama, sıkmasanız mı...!" İkiside geri çekilip özür dilediğinde, sorun olmadığını söyledi.

Chan tekrar odasına dönüp yatağa oturdu. Yanlış bir şeyler vardı ama ne olduğunu gerçekten bilmiyordu. Sorun o muydu yoksa sorunu yaratan bir şey mi vardı? Chan sol eli ile saçlarını karıştırıp sırt üstü yatağa yattı. "Minho'yu seviyor muyum?" Demişti tavana bakarken.

"Ya da sadece uzun zaman sonra, bir prens ile karşılaştığım için mi böyle hissediyordum?" Gözlerini kapattı. "Belki onun yerine başka bir Prens olsaydı, o zaman da onu severdim." Duygularını önemsemez olmuştu. Onu seviyor olduğu düşüncesini kabullenmek istememişti. Tek taraflı bir aşk mı? Bunun yerine sevmemeyi tercih ederdi.

Bir kaç ay sonra
"Chan, beni dinler misin!" Diyerek onu tutmaya çalışsa da, o kararından vazgeçmeyecekti. Minho'nun kolunu itip onu yere düşürdü. "Minho bırak beni, anlamıyor musun?" Minho yerde ona bakarken "Ben seni gayet iyi anlıyorum Chan. Neden beni görmezden gelmeye bu kadar taktın!? Ben ne yaptım sana ya? Her şeye rağmen seni bırakmamaya çalıştım. Benim hatam ne oldu sana karşı!?"

Chan belinde duran kılıcı sımsıkı tutarken "Ben duygularımdan vazgeçmeye çalıştıkça, sen geri geliyorsun. Acı çekmem için mi uğraşıyorsun? Ben seni seveyim ama sen git de Lisa'yı sev diye mi peşinden koşayım? İstediğin bu mu!? Sana daha fazla bir şey anlatmayacağım, gerçekten. Uzak dur benden Minho." Arkasını dönüp "ben saraya dönüyorum." Dedi ve ormana doğru yürümeye başladı.

Minho kaşlarını çatmış, anlamaz bakışlar atarken, kalkıp Chan'a koşacaktı ki tam göğsünde duran kılıç ile olduğu yerde durdu. Minho kılıca bakarken hiç düşünmeden kılıcı iki eliyle kavrayıp sıkıca tuttu. "Chan." Dedi zar zor çıkan sesiyle.

"Minho, git." Minho gözlerini onun gözleri ile buluşturduğunda kalbi resmen taşa dönmüştü. Chan ona nefretle bakıyordu, sevgi ile bakması gerekirken. Başını iki yana salladı sadece. "Bir kez olsun sözümü dinle ve geri dön." Minho kılıcı biraz daha sıkı tutup kendi göğsüne bastırdı.

"Hayır, bu defa, gitmeyeceğim." Chan Kılıcın sapını sıkıca tutup "derdin ne senin?" Demişti. Minho'nun dolmuş gözlerine bakarken "yanlış anladığın şeyler var Chan." Chan göz devirip "çek ellerini. Ben her şeyi duydum, gördüm. Bana boş muhabbet yapma Minho." Demişti ama Minho çekecek gibi durmuyordu. "Chan ne demeye çalışıyorsun? Anlat bana, ben her şeyi düzeltebilirim. Yemin ederim, gitme yeter ki."

"Eğer ellerini çekmezsen, ben kılıcı çekerim." Minho ona bakarken "sen benim canımı yakabilecek kadar, benden nefret mi ediyorsun? Sen, bana zarar verebilecek misin?" Dediğinde Chan anlık duraksasa da kılıcı kendine hızla çektiğinde Minho'nun iki avucuda kesilmiş, dizlerinin üzerine düşmüştü.

Acıyla gözlerini sımsıkı kapattı, yumruğunu sıktı. Chan bakışlarını kaçırıp "işte, bazen kurallara uymak gerekiyor Minho." Diyerek gözleri önünde onu terk etti.

Minho'nun göz yaşları avucuna düşerken çok daha canı acısa da Chan'ın onu bırakması kadar canı yanamazdı. "Ben seni sevdim." Dedi sessizce. "Sevdim."

Save Me / MinchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin