"Burası okulum. Görebiliyor musun?"
"Evet."
Peter artık bazı şeyleri hayal etmeden görebiliyordu, bazı kişiler de onu.
Pazartesi sabahı, okula benim servisimle geldi. Serviste fazla kişi olmadığından benim yanıma oturdu (tabii ki de fazla kişi olmadığı için, tabii ki de benim yanıma zaten kimse oturmadığından falan değil). Diğerleri onu göremesin diye hayal gücünü oldukça zorlaması gerekti, kaşları hep çatıktı, başı da elleri arasında. Arka koltukta oturmamız ona bir kolaylık sağladı mı bilmiyordum.
Servisten inince, fark edilmeyecek şekilde fısıldaşmaya başladık. Tören yapılırken o okulun içine göz atmak istedi. Kimse içeride olmayacağı için uygun bir zaman, dedi. Ben de kabul ettim. Sınıflarımıza çıktığımızda, Peter da benim sınıfımı bulmuştu ve kapıda bekliyordu.
"Takip et." dedim ve duvar kenarında, arkadan üçüncü sıraya oturdum. Sıralar tekli olduğu için biraz kayıp ona yer ayırdım.
Oturup gelen gidene göz gezdirirken, "Bu senin uyuz olduğun kız Sarah, değil mi?" dedi.
"O benim arkadaşım."
"O arkadaşınsa ben de bir kaşık çorbayım. Arkandan konuşan ikiyüzlü biri o. Ve sen ona hala arkadaşım diyorsun Lucy. Cidden inanılmazsın."
"Peter, fazla arkadaşım yok."
"Bana onlara mecbur olduğunu söyleme."
"Öyle olduğunu biliyorsun."
Suratını astı ama başka bir şey demedi. Bunu demeyi ne kadar zamandır beklediği yüzünden anlaşılıyordu ama demesi veya dememesi bir farklılık yaratmayacaktı. Ben de biliyordum; arkamdan konuştuğunu, herkese benle arkadaş olmamalarını söylediğini. Beni kötülediğini. Dediğim her şeyin bir gün en saçma şekilde saptırılıp aleyhime sonuçlanacağını biliyordum.
İşin aslı şöyle ki, sevdiğim bir arkadaşım vardı. Adı Peyton. Beraber bir sürü şey yapardık, eğlenir, dolaşır, alışverişe gider, resim çizer, oyunlar oynardık. Geleceğimizi bile beraber planlardık. 6 senelik, en yakın arkadaşımdı. Annemden çok onunla vakit geçirirdim çünkü hep aynı sınıfta olmuştuk... Liseye kadar.
Sonra Sarah geldi. Komik, eğlenceli, yaratıcı bir kızdı... Ama tam bir şeytandı. Peyton onu çok seviyordu -çünkü diğer yüzünü hiçbir zaman göremedi-, bu yüzden ben de hep Sarah'la iletişimde olmak zorunda kalıyordum.
Beraber geçirdiğimiz vakitlere o da dahil oldu. Teneffüslerde bize katıldı. Birbirimizin evine gidip geldik. Aramızdan iki kişinin yaptığı bir şey olacaksa, üçüncüsü de hep çağrıldı. Bir süre sonra dizilerdeki sıkı pıkı dostlar gibi olduk. Sadece Peyton ve Lucy arkadaşlığı hiç olmamış gibiydi.
Bir gün, Peyton'a "Sarah'ı mı daha çok seviyorsun, beni mi?" dediğimde, "Bunu cevaplayamam. İkinizi de seviyorum." demişti.
Beni en çok üzen anlardandı.
Çünkü ben en çok onu seviyordum, en çok. Onun da en çok beni sevmesini beklerdim. Bu üçlü arkadaşlığa ne kadar çabuk alışmıştı öyle? O üçümüzü ayrılmaz halkalar gibi sıkı sıkıya arkadaş sanıyordu herhalde... Anladım ki, Peyton, "biz"i unutmuştu.
Kuşkusuz Sarah da onu beni sevdiğinden fazla seviyordu. Elbette sevecekti. Güzel, şirin Peyton. Her şeye gülen. Her şeye uyum sağlayan. Kim sevmezdi ki?
Günden güne, Sarah ne yaptı ne ettiyse bizim üçlümüzden başka arkadaşım kalmamasını sağladı. Büyük çatışmalar yaşadık kendi içimizde de ama hep unuttuk. Ben çok laf yuttum çünkü yalnız kalmak istemiyordum. Alttan da aldım. Devam da ediyorum. Kendime çok kızıyorum, aynı Peter'ın yaptığı gibi. Ama elimden bir şey gelmiyor. Ben yalnızlıktan korkuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paralel Evren (Askıda)
Science FictionHayal etsenize, kapınız çalınıyor. Kalkıp bakıyorsunuz ve paralel evrenden biri karşınızda durup size şunları söylüyor; "SEN BENİM EN SEVDİĞİM KİTAP KARAKTERİSİN. HİKAYENİN SONUNUN NASIL BİTTİĞİNİ BİLİYORUM VE BUNU DEĞİŞTİRMEK İSTİYORUM."