Bu bölüm Peter'ın seyahatine yol açan, Lucy'nin ana karakter olduğu o kitap hakkındadır.
Her ayın 25'i, kentin dışındaki büyük kitaplığa gider ve gözüne kestirdiği 10 kitabı ödünç alırdı... 10 kitaptan fazlasını almaya izin verilmiyordu; bu yüzden her ay birkaç gün kitapsız kalmak zorundaydı. Kitaplığa ondan başka düzenli uğrayan yoktu nasılsa, neden böyle bir kısıtlama koyulmuştu ki?
Kendi evinden yola çıktı. Bir süre yürüyüp duraktan bir araca bindi. Parasını verip yerine oturdu. Çok sevdiği kırmızı botlarının her yeri çamur olmuştu. Kitaplığa gitmek oldukça zahmetli bir işti, bu yüzden ayda yalnızca 1 defa gidip kucak dolusu kitabı evine depolayabilir ve eskilerini geri iade edebilirdi.
30 dakikalık yolun ardından araçtan indi. Toz toprak, aralara serpilmiş kuru otların olduğu büyük bir araziden geçti. Sonbahar rüzgarını yüzünde hissediyordu. Hırkasının önünü kapattı. Rüzgardan uçuşan tozlar girmesin diye sıkı sıkıya kapadığı gözlerini aralayınca, kitapçının eskimiş tabelasını gördü; çok sevindi.
İçeri girince, görevlinin her zamanki pozisyonunda olmasına hiç şaşırmadı; sandalyesine yayılmış, ayaklarını masasına uzatmıştı. Adamın şapkasına kadar her yeri tozluydu ve bu onu yıllardır aynı şekilde oturuyor olmalı diye düşündürdü...
"Bu ay için 10 kitap yazdırmak istiyorum, kendi adıma. Peter Frost." dedi. Adamdan bir tepki gelmeyince üstüne basarak tekrarladı "Peter Frost!"
Adam bir anda kıpırdayınca, bütün etrafı toz götürdü. "Ha, evet." dedi bir endişeyle ve o zamana dek çocuğun asla göremediği masanın üstündeki defteri açtı. Defter adeta masa ile adaptasyon sağlamıştı... Birkaç sayfa çevirdi ve kalemi alıp yazma girişiminde bulundu "Pietro Fostor..."
"Hayır bayım. Peter Frost."
"Ah, evet!" Her ay buraya düzenli gelen birinin adını, hatta neredeyse tek düzenli gelen kişinin adını bilmemesi oldukça aptal bir insan olduğu kararına vardırdı çocuğu.
Ve sonra, Peter arkasını dönüp kitaplıklara yöneldi... Geçen ay fazla geldiği için alamadığı 6 kitabi aldı, yerli yerindeydi hepsi. Nerde bıraktıysa ordaydı. Sonra ilgisini çeken 3 kitaplık bir seriyi daha kucakladı. Elindekileri ahşap bir masaya bırakıp, son kitabı için gözlerini raflarda gezdirdi.
Lacivert üstüne beyaz yazılı, günlük türünde bir kitap aldı. Fakat günlük bu dünyaya ait değildi, bu da onun ilgisini asıl çeken şey oldu. Zaten bir safire ait olan günlüğü anca tuvalete atmak için alırdı.
"Tamam. Bunları alıyorum öyleyse?"
Adam geyirir gibi bir ses çıkardı ama çocuk bunun bir onaylama olduğunu düşünüp değerli vaktini daha fazla harcamadan eve giden yola koyuldu.
2 haftanın ardından, bu yeni bulup beğendiği kitabın kapağını aralayabildi. İlk andan itibaren kitabın evreniyle bütünleşmişti.
Kitabı kendi bakış açısıyla anlatan karakter bir kızdı. Pek sevimli, samimi birisi değildi... Günlük hayatında çevresindekilere karşı her zaman nazik olmuyordu da.
Fakat Peter onu sevmişti...Kızın en büyük sorunu, kendinden çok başkalarını düşünüyor olmasıydı; ve bunu kimse bilmiyordu. Empatiden kaynaklı bir hastalık gibiydi onunki. Kendini başkalarının yerine koyarak, ben üzüldüm, bari onlar üzülmesin diye herkesin dert ortağı oluyordu. Ve bir gün, ağlarken kendisini yine yapayalnız buluyordu.
Eski arkadaşlıklarından ve ailesinden dolayı çok parçalanmıştı. Kendi başına gelen yalnızlık başka kimsenin başına gelsin istemiyordu. Bu yüzden, saatlerce bilgisayar başında oturduğunda, kilometrelerce uzaktaki insanlara moral verirdi.
Kız, başkalarının mutluluğu ile mutlu olmayı öğrenmişti.
Kız, başkalarının hayatına girip, kendi hayatında olmasını istediği insan oluyordu.
Kız, başkaları üzülmesin diye kendi parçalanıyordu.
İlk başlarda kız Peter'a süper kahraman olmaya çalışan bir zavallı gibi gelmişti. Ne boş, insanlara yardım edip duruyor işte.
Ama olayların beklemediği şekilde biçimlenmesi bu düşünceyi yıktı.Kızın babası bir avukattı. İşini fazla iyi yaptığı için başı sürekli belaya giriyordu ve bir gün, iyice delirdi. Neyden sonra veya neyden dolayı olduğunu kimse anlayamadı. Sürekli ağlayan ve hareketlerini kontrol edemeyen biri haline gelmişti. Sonrasında uzun yıllar özel bir akıl hastanesinde kaldı. Lucy, ne yazık ki onu daha fazla ziyaret edemedi. Buradayken de, vefat etmişti.
Okul hayatı boyunca herkes arkasından "ikiyüzlü, suratsız" gibi şeyler söyleyerek arkadaşlarını ondan uzaklaştırmaya çalıştı. Başarılı da oldular.
...Peter bu kitapta, hisleri keşfetti. Safirlerin gözünde asla göremeyeceği o pırıltıyı, bu kitapta hayal etti. Acının pırıltısını ve sevicin pırıltısını.
Lucy'nin göz yaşları Peter'ın damarlarından akıyordu sanki... Onun yanında olabilmek için neler yapmazdı ki.----
Not: Oylamayı ve eleştirmeyi unutmayınız!^^
(Telefondan yazmak zorunda kaldığım için kısa oldu, umarım fazla hatam yoktur djfnsd)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paralel Evren (Askıda)
Ciencia FicciónHayal etsenize, kapınız çalınıyor. Kalkıp bakıyorsunuz ve paralel evrenden biri karşınızda durup size şunları söylüyor; "SEN BENİM EN SEVDİĞİM KİTAP KARAKTERİSİN. HİKAYENİN SONUNUN NASIL BİTTİĞİNİ BİLİYORUM VE BUNU DEĞİŞTİRMEK İSTİYORUM."