Hastane

117 19 4
                                    

Biyoloji dersini severdim. Canlıların içindeki karmaşayı çözmek, öğrendiklerimde çelişki bulunca sormak, mantık kurmak hoşuma giderdi. Tüm bu zincirleme olayların büyük bir döngünün parçası olduğunu bilmek beni her zaman etkiliyordu. Tabiat aynı bir yapboz gibiydi; ve insanlar da bu yapbozun tam ortasındaydı. Dört tarafı diğer canlılarla kutsanmadan bir hiçlerdi. Ama yapboz yapılırken ortasına doğru gidildikçe her şey anlamlanır, değerini kazanırdı.

Öğretmenimi de seviyordum tabii, bu da büyük bir etkendi. Yumuşak dilli, nazik ve bizi derse odaklayan bir kadındı. Hiçbir zaman gülümsediğini görmediğim diğerleri gibi değildi; ders arasında şaka yapılınca bize katılırdı. Disiplin ve derse katılımı sağlama arasındaki ince çizgiyi hep bilirdi.

Teneffüs ziline dakikalar saymama gerek kalmadan geçti ders. Çantamı ve ceketimi alıp sınıfın camına doğru koştum. Babamın beyaz, yeni yıkanmış arabasını görünce sevindim. Gelmişti.
Kendimi aşağı doğru inen merdivenlere attım ve bahçeyi seke seke koşarak geçtim. Mesafe azaldığında iç sesimin uyarılarına kulak verdim, hastasın sen salak, şöyle Heidi gibi yürümeyi bırak. Ne yaptığını sanıyorsun?

Demir kapının ardından arabadaki babama tek elimi salladım. Beni görünce aşağı indi, okulun kapısına kadar geldi.
"İzin kağıdı alacağız." dedim babamı görünce kapıya gelen görevliye.

Ağır kapı aralandı ve babam içeri girdi. Lacivert, üstünde beyaz yazıları olan bir tişört giymişti. Dizlerinin altına kadar gelen beyaz cepli pantolonu vardı. Buraya kadar her şey güzelken, siyah, kapalı plaj terliklerini görmek beni benden aldı.* Baba neden, nedeeeeen.

Ah, neyse.

"Nasıl oldun daha iyi misin, kötü mü?" dedi bir eliyle sırtımı sıvazlayarak.

"Aynıyım baba. Çok kötü... karnım bulanıyor." ...Hani bir sözcüğe başlayıp ortasına gelince fikir değiştirir ve çok garip bir şey söylersiniz ya, şuan durumum oydu. Zehirlenmeden kaynaklı çekeceğim sıkıntıya bir türlü karar veremiyordum. Karnım mı ağrımalıydı, midem mi bulanmalıydı? Keşke biyoloji hocasına sormuş olsaydım! 

"Karnın bulanıyor?"

"Şey işte midem bulanıyor. Ama karnım da ağrıyor, bilemiyorum."

Bakışlarını suratıma dikip iki kaşını da kaldırarak, demek öyle, bakışı attı. Sonra babam, ben ve terlikler müdür yardımcısına gidip izin kağıdı aldık.

Meymenetsiz velilere karşı bir güzel, bir cömert davranıyordu ki görmeye değer. Hoşgeldinizler, buyrunuzlar, elbetteler... kapıdan çıkarken "Hoş öğretmenleriniz varmış," yorumunu babama yaptıracak kadar.

Ona zorla gülümsedim bu dediğine karşılık. Çünkü zaten 5 yılda bir okuluma gelen birine bunu açıklamama gerek yoktu.

İzin kağıdını kapıdaki görevliye uzattık. Sonra beyaz otomobil içinde yerlerimizi aldık. Ön koltuğa oturunca kendimi kaptırdığım rolden dolayı karnımın gerçekten ağrımaya başladığını hissettim; kollarımı gevşettim. Toka olabilen bilekliğimle saçlarımı topladım.

Babam bir şey demeden arabayı çalıştırdı ve yola koyulduk.

Sokaklar tek tek arkamızda kalırken, "Nereye gideceğiz?" diye sordum.

"Acil'e." dedi gözlerini yoldan ayırmadan.

"Ama kendimi daha iyi hissediyorum sanki." Bu aşamada ne yapacağımı düşünmemiştim, onun beni eve bırakmasını sağlamam gerekiyordu. "Okulun tozundan kurtulmam iyi oldu, evde kusarım ben bir şeyim kalmaz."

Paralel Evren (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin