-Okunmanın artmasını bekliyordum... işte yepyeni bir bölüm!
Salı günü baş ucu saatime baktığımda okula hazırlanmak için 45 dakikam kaldığını gördüm. Gözlerimi ovalayıp lavaboya gittim. Aynada gördüğüm yüz, nedense hiç tanıdık gelmiyordu. Saçlarımı şöyle bir toplayıp yüzüme daha yakından baktım. Sağ yanağım kızarmıştı ve göz bebeklerim her zamankinden daha açık renk görünüyordu. Elanın sarıya kaçan tonları, saçımdaki makarna tokamla aynı renkti. Solgun yüzüme rağmen gözlerimin altındaki morluklar formunu koruyordu. Hala koyulardı.
Mutfağa giderken salonun kapısından şöyle bir göz attım, Peter uyuyordu. Onu sonra uyandırırım, diye düşünüp kendime omlet hazırladım. Bir bardak ice-tea içtim. Dolapta fazla bir şey kalmamıştı. Eve dönünce alışverişe çıkmam gerektiğini zihnime not edip Peter'a seslendim. "Vakit azalıyor, uyan artık uykucu."
Oturduğu yerde doğruldu. Saçları birbirine karışmıştı. "Bugün gelmesem sorun olur mu?"
"Sorun mu? Yok bir şey olmaz... da sen iyi hissediyor musun kendini?"
"İyiyim ama yorgunum."
"Nasıl istersen misafir çocuk."
Odama dönüp üstümü giydim, saçlarımı yaptım. Hazır olunca kapıdan Peter'a el salladım ama o beni yolcu bile edemeden uyuyakalmıştı. Acaba yine mi sabahladı diye düşünmeden edemedim.
Servisime binip sıkıcı okuluma geldim. Dünün aksine bugün dikkatleri üstümde hissetmiyordum; bu ne kadar rahatlatıcı olsa da bir o kadar da sıkıcıydı. Dün ne aksiyonlu, endişeli, heyecanlı geçmişti. Bugün yine sıradan ben bendim.Okulun bahçesindeyken kulaklığımdaki müzik aniden değişti. Ekrana bakınca nedenini anladım. Annem arıyordu. Kulaklığımı çıkartıp telefonu açtım. "Alo."
"Günaydın prenses. Neredesin?"
"Okula giriyorum şimdi."
"Ah iyi. Ben neredeyim bil bakalım."
"Dedemin evinde mi?" Eve çıkacaktı diye hatırlıyordum.
"Hayır! Yoldayım şimdi geliyorum. Otobüsün servisine bindim. Sen okuldan çıkıncaya kadar evde olurum. Hatta belki de seni karşılarım!" NE.
"A-ah, har-harika!" Neşemi nasıl arttıracağım bilemedim. "Huhuv!" diye saçma sesler çıkardım. Onun eve gelmesi demek Peter'ı görmesi demekti ve ben şu durumda Peter'a nasıl haber verebilirim -saklanması veya gitmesi için- hiçbir fikrim yoktu. Onu görmemesi için uzun meditasyonlar gerekiyordu ve Peter'ın bunu ani bir karşılaşmada yapamayacağı açıktı.
"Ne oldu?"
"Şey çok önemli bir dönem ödevimi evde unuttuğumu fark ettim, anne. Umarım hoca bir şey demez."
"Tabi evden onu sana getirecek bir annen de yok."
"Ay, evet." Yine adım sorumsuza çıkacaktı, kendi başına annesiz hiçbir şeyi beceremiyor olacaktım ama aklıma daha iyi bahane gelmedi. "Derse girmem gerek." dedim merdivenlerden çıkarken.
"Hiç sevinmiş gibi gelmedin. Beni özlemedin mi o kadar zamandır?" Draaaaam, draam.
"Anne tabiiki özledim ama ödevimi unutmuşum dedim ya şuan onu düşünüyorum."
"Bir güncükten bir şey olmaz yarın veririm dersin olur biter. Sıkma canını. Hadi öpüyorum seni Lulu."
"Görüşürüz."
Ne yapıp ne edip öğlen olunca eve geri dönmem gerekiyordu. İşin kötüsü şuydu, öğlenleri bizim okuldan çıkış yasaktı. Ya veliniz gelmeliydi ya da veliniz gelmeliydi, bu kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paralel Evren (Askıda)
Science FictionHayal etsenize, kapınız çalınıyor. Kalkıp bakıyorsunuz ve paralel evrenden biri karşınızda durup size şunları söylüyor; "SEN BENİM EN SEVDİĞİM KİTAP KARAKTERİSİN. HİKAYENİN SONUNUN NASIL BİTTİĞİNİ BİLİYORUM VE BUNU DEĞİŞTİRMEK İSTİYORUM."