Keyifli okumalar dilerimm.
.
.
.
.Jungkook
Yazın sıkıldığım ve bir şeyler yapmak için bir izci kampında gönüllü olarak öbek başı olmuştum.
Ben de küçükken babam sayesinde izci kampına gelmiştim.
Şimdi de bu kampta 7-11 yaş arası, 6 tane çocuğun olduğu grubu yönetecektim. Branş kursu sertifikamı da almıştım.Yaşımda tutuyordu hem. Öbek başı olabilmek için 20 yaşında olmak gerekiyormuş. Geçen sene de denemiştim başvurmayı ama yaşım tutmadığı için yapamamıştım. Bu sene sonunda şehirden uzak ve çocuklarla güzel bir yaz geçirebilirdim.
Şehirin gürültüsü, üniversite derslerinin ağırlığı derken gerçekten kendime bir tatil yapma kararı vermiştim.
Oldum olası da çocukları çok sevmiştim. Onlarda beni çok severlerdi, bir nevi aynı dili konuşuyoruz denebilirdi. Çocukları sevdiğim içinde çocuk doktoru olmaya karar vermiştim. Bu sene 2. sınıf öğrencisiydim ve derslerim de oldukça iyiydi.
Neyse şimdi bunları konuşmanın sırası değil. Otobüsüm gelecek. Vee işte geldi.
Otobüs önümde durunca binip ortalarda bir yerlere oturdum. Yanıma aldığım küçük valizi de ayaklarımın altına koydum ve arkama yaslanıp dışarıya baktım.
Otobüs ilerleyip birini daha aldıktan sonra kamp alanına doğru yola çıktı.
Son aldığımız kişi gelip yanıma oturdu ve elini uzattı.
"Selam, ben Park Jimin."
Vay canına yanımdaki kişi sosyal anksiyeteye kafa tutanlardandı anlaşılan.
Sarı saçlı ve oldukça sevimli bir yüzü olan bu kişiye bakıp gülümsedim ve elimi uzatıp sıktım.
"Merhaba, ben de Jeon Jungkook."
Gülümsedi ve yol boyunca konuşacağımız belli olan bir sohbet başlattı.
.
.
.
.İzci kampının bulunduğu alana vardığımızda hepimizin eşyalarımızıla birlikte otobüsten indik ve ocakbaşının önünde dizildik.
Bir sürü motivasyon cümlesi, ıvır zıvır şeyler ve kulübe numaralarımızı söyledikten sonra bizi kulübelerimize gönderdi. Benim kulübe numaram 6, Jimin'in ki ise 9'du
"Numaraları karıştırma ha."
Diyerek güldü ve kendi kulübesine gitti, ben de kendimkine.
Kulübelerimiz, çocukların kalacağı yerlerden ayrı, tam yanında olan küçük odun barakalarda denebilirdi. İçeri girip valizi yatağa bıraktıktan ve izci üniformamı giydikten sonra dışarı çıktım. Çocukların kulübesinin önünde durup çocukları beklemeye başladım.
Buraya genelde zengin, aileleri tarafından zorla gönderilen, sevgi görmeyen çocuklar gelirdi. Eh kendimi sevdirmem biraz zor olacaktı ama eminim beni seveceklerdi. Bu konuda kararlıyım!
Çocukların otobüslerinin gelmesiyle heyecanla gülümsedim ve ocakbaşının onlara konuşmasını izledim.
Çocukları altışarlı gruplara ayırdıktan sonra onlara kulübelere kadar eşlik ederek gerisini bize bıraktı.
Karşımdaki altı çocuğa baktım ve gülümsedim. Üçü kız, üçü erkekti. Kızlar erkeklere göre küçüktü, erkekler ise onlara zorbalık yapacakmış gibi duruyordu. Buna izin vermem tabii ki.
"Merhaba çocuklar, öbek başınız benim. Adım Jeon Jungkook. Umarım iyi geçiniriz. Şimdi kulübeye yerleşelim ve ormanda kamp yapmak için hazırlıklarımıza başlayalım."
Hepsiyle tanıştıktan sonra hepsinin çok sevimli ve cana yakın olduğunu gördüm. Yani ailelerinin acılarını benden çıkarmamaları güzeldi. İyi bir bağımız olacaktı o kesin.
Çocuklara yerleşmelerinde yardımcı olduktan sonra kamp için izin aldım ve çocuklara güzel haberi vermek için geri döndüm.
Kamp için gerekli eşyaları aldığımızda ormana doğru yola koyulduk.
"Jungkook abi, ayı çıkmaz değil mi?"
Bu en küçükleri Hyein'di. Sanırım babası Amerikan'dı o yüzden Korecesi diğerlerinden biraz daha kötüydü ama yine de anlaşabiliyorduk.
"Çıkmaz Hyeinciğim çünkü bu bölge bizim gibi kampçılar için. Fazla derine gitmediğimiz sürece bizi her türlü bulabilirler zaten. Sen hiç merak etme."
"Jungkook abi biz nereye kamp kuracağız."
Bu da en haylazları Seok Yun'du. Gelir gelmez yenekhaneden bir şeyler aşırıp ocakbaşına yakalanmış ve başını derde sokmuştu.
"Sen bir yere kaybolma da ben uygun bir yer bulacağım."
Kulübelerin olduğu alandan çok uzaklaşmamalıydım.
En sonunda geniş ve yakın bir yer bulunca çadırı yere koydum. Burası gayet güzeldi.
"Evet ben kızlarla çadırları kurarken; Seok Yun, Ji Hyun ve Joo Won siz de ateş için çalı çırpı toplayın.
Erkekler gidince kızlarla biraz dedikodu yapmaya karar verdim.
.
.
.
.Biz konuşup çadırları kurmuştuk ama çocuklar hâlâ ortada yoktu. Hava da yavaştan kararmaya başlamıştı.
"Jungkook abi bence gidip bakmalısın."
"Hyein haklı Jungkook abi."
Başımı sallayıp ayağa kalktım.
"Yerinizden sakın ayrılmayın tamam mı? Çadırların içinde bekleyin beni."
Başlarını salladılar ve çadırlara girdiler.
Kamp alanından ayrılarak ormana girdim ve çocukları aramaya başladım.
Çok uzağa gitmiş olamazlardı. Bir anda sırtıma atlayan biriyle yere düşüp sırtıma atlayanı düşürdüm ve ona baktım.
"Seok Yun!?"
"Jungkook abi! Oh senmişsin. Ayı sandık seni."
"Nasıl?"
"Ayı bekliyorduk yaklamak için, sen geldin."
"Ne kadar endişelendiğimin farkında mısınız!? Ya size bir şey olsaydı!? Başıma ne kadar büyük sorunlar açabileceğinizin farkında mısınız siz!? Burada ayı yok demiştim size!"
Diğerleri de gelince üçünü de kamp alanına gönderdim ve ateş için etraftan küçük dal parçaları toplayıp çocukların yanına döndüm.
Ateşi yaktıktan sonra çocukları yanıma çağırdım.
"Acıktık değil mi? Ben yemek yaparken siz oynayın. Kızlar gözünüz erkeklerde olsun."
Jungkook yahnisi yapacaktım onlara, eminim cok seveceklerdi.
Küçükken geldiğimde sırf babama inat burada o kadar güzel işler yapmıştım ki. Eh yetenekliydim de tabii. Elim iyi iş yapardı bu yüzden bizim öbek başının favorisi olmuştum. Herkesin bir favorisi vardır, söylemeselerde.
Yemek hazır olunca çocukları çağırdım ve ateşin etrafına oturabilecekleri büyük kütükler dizdim. Herkes gelince tabaklara yemeği koyup birlikte yemeye başladık.
.
.
.
.Yemeklerimiz bitince kirli bulaşıkları sabah yıkamaya karar verip bir poşetin içine koydum.
"Yanımda ürkütücü hikayeler var size okumamı ister misiniz?"
Hep bir ağızdan "evet" dediklerinde gülümsedim ve çantamdan kitabı alıp açtım.
"Vampir hikayesi nasıl olur?"
Yine evet dediklerinde boğazımı temizleyip onlara baktım ve gülümsedim.
"Hazır mısınız, hazırsanız başlıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Campfire | taekook
FanficYazın çocuklar için olan izci kampında öbek başı olan Jungkook bir akşam çocuklara vampir hikayeleri anlatırken onu izleyen bir çift gözden habersizdir.