Sevgili Maria'm balım,
Eğer o güne dönücek olsaydık, 17 yaşındaki Nilüfer'in karşısına geçer ve onu omuzlarından tutup silkelerdim. Yaptığı, söyledikleri için ona çok kızardım. Maria'mı, benim biricik Maria'mı nasıl üzerdi? Aptal işte o günler senin kıymetini bilmez, üstüne nankörce davranırdım. Şuan o zamanlara dönsem bir damla yaşını gözünden düşmeden siler, ağlamaman için istediğin her şeyi yapardım. Ne olurdu seni beklemeyi kabul etseydim, ne olurdu öyle konuşmasaydım?
Sanki sen uzaklara gidince imkansız olmuştuk, oysa biz başından imkansız olan bir ilişkiye başlamıştık. Hayatımda ilk kez birinden bu kadar değer görüp şımarmıştım. Bu yüzden senin gitmeni istemiyordum. Nazım bir sanaydı fakat şuan düşününce çocukça bir öfke patlaması yaşamışım. İlk hayal kırıklığımdı. Sözde yarı yolda bırakılmıştım. Oysa o sözleri söylerek bunu ben, sana yapmıştım. Sana asla öyle demek istememiştim. Ah aptal ağzım nasıl olurda sana git derdi?Eski ve yıkık olmasına rağmen içini emeklerinizle harika yaptığınız, hala hayallerimi süsleyen dükkanın içinde yerde sarılıp kalmıştık. Ağlamıştık, baya ağlamıştık. Geri çekildiğinde yüzümü ellerinin arasına almıştın.
" Nilüfer benim için sabretmeni istiyorum. Üniversite bitince geri dönücem, söz veriyorum. "
Ellerini yüzümden çekmiştim. Kafamı hayır der gibi sağa sola sallamıştım. İletişim kurmak yerine trip atan çocuklar gibiydim fakat konuştukça ikimizi de üzüyordum. Yine de şu dilim susmuyordu. Birine kırılınca içime kaçan dilim bir sana karşı çemkiriyordu.
" dönme Maria, dönersen de karşıma çıkma. Ailemle olan savaşımda beni tek başıma bırakıp, yapayalnız hissettirdikten sonra dönmenin ne önemi var? Uzağa gittiğin an seni unutucam. Sana dair yaşanan her şeyi unutucam. Eski halime dönücem ve bu kadar şey yaşanmamış gibi davranıcam. Sanki seni hiç tanımamış, sanki o güzel duyguları senin sayende öğrenmemiş, sanki beni terk etmemişsin, sanki yasak olmamıza rağmen senin için çabalamamışım gibi davranıcam. Yeni birini bul. Belki onunla daha iyi hayaller kurarsın. En azından yaşanma ihtimali olan hayaller. İyi yolculuklar. "
Ayağa kalkıp gittiğimde hala yerde ağladığını hatırlıyorum. Bunları okurken bana kızdığını biliyorum. Yine de kendimi savunmak istiyorum.
Her şeyden vazgeçmiş bir kızdım. Dinime ve ölüm korkuma rağmen, ölmek istiyordum. Aileme karşı inancım bitmişti. Bir arkadaşım dışında kimsem yoktu. Bunlar yetmezmiş gibi yaşadığım ülkenin kaosu beni yormuştu. Her gün ölüm için dua ediyordum fakat karşıma sen çıkmıştın. Artık hep seni görmek için uyanıyordum. Ailem, ülkenin kaosu, yalnızlık hisleri bitmiş gibiydi. Bitmese de sen vardın. Sana sarılırdım ve her şey geçerdi. Hayatım olmuştun derken gitmek istedin. Yine yapayalnız kalacaktım. Çevremde insan olmasına rağmen kimsem yokmuş gibi hissedicektim. Ölüm düşüncelerim yine olucaktı. Ailesel olaylar yine gözüme batıcaktı. Dönemin zorluğu yine rahatsız edicekti. Yine sensiz, sıkıcı olan hayatıma adapte olmaya çalışacaktım. Tam her şey düzeldi, hayalimiz ve bir kedimiz oldu derken aslında bir şeylerin benim olmadığını, sadece hayatımda bir reklam olduğunu fark etmiştim. Kısa süren ama ihtiyacın olan reklamlar gibiydi.Senin gitmene iki gün kalmıştı. Seni bir kez daha görmek istiyordum fakat bunu isteyecek ne yüzüm ne de gücüm vardı. Senin sayende öğrendiğim gibi yaptım ve hayaller kurdum. Bana
" yanında olmadığımda, huzursuz hissedersen, bizim için güzel bir gelecek hayali kur ve mutlu sonla bitir. Hayallerde şarhoşluk yaşarken bir anda uyuya kalıcaksın ve uyandığında ben pencerende olucam. " derdin. Dediklerini yapmaya çalıştım. Bizim için hayaller kurduğumda zihniyetimin kötülüğü müdür, sana olan kırgınlığım mıdır bilmem sonu hep kötü bitiyordu. Hoş güzel bitse, uyuya kalsam nolucaktı, sanki uyandığımda pencerede mi olucaktın?Gül her gün geliyor. Baş ucumda oturup, sırtımı sıvazlıyor ve benim için, benimle ağlıyordu. Annem Gül'e neler olduğunu sormuştu fakat Gül bilmediğini söyleyip geçiştirmişti. Bana sorduğunda onunla konuşmadığımı görünce hala küslüğe devam ettiğimi düşünmüştü. Oysa ben aileme küsmeyi, emek harcamayı, ağlamayı ve üzülmeyi küçük yaşta onlar tarafından yaşadığım son hayal kırıklığımda, yaşama isteğimle beraber kalbimin derinlerine gömmüştüm. Kırıldığım şeyleri kalbimin o köşesine gömüp öylece bırakırdım fakat Maria'm seni o kirli kısıma konduramamıştım. Hoş ne seni ne de sana kırılmayı bırakabilmiştim. Olgunlaştım ama hala o zamanlara kırgınım. Senin hatan olmadığını biliyorum. Zaten sana kırgın değilim. Ben hayatımıza, bize engel koyan o kaos dönemine ve sürekli imkansız olduğumuzu bize hatırlatan kaderimize kırgındım.
Seni görmek için yalanlar düşünüyordum fakat o yalanları bulsam bile gelemezdim. Bu yataktan kalkıcak halim, yanına gelip boğazımda ki düğümü çözecek cesaretim, karşında geçince gözümde durmayacak kadar şımarık olan göz yaşlarım vardı. Bu kadar şeye rağmen karşında kendimden utanıcak, yine dilime engel olamazsam seni kırıcak olmam gerçeğiyle de yüzleşmiştim.
Gitmene kalan o iki gün bir an önce geçsinde yanına gelmek için bahanem olursa bile seni görebilecek kadar zamanım olmasın diye dua ediyordum. Karşına çıkıcak cesaretim yoktu. Bu sokaklarda kedi ve fare rolleri üslenmeye de gerek yoktu. İlk aşk acımın bana getirdiği o acı tecrübelerle, gözümde tükendiğine emin olduğum halde bitmeyip, gözlerimi şişiren o yaşlar ve iki saniyede bir kalbime giren ağrıyla baş başa kalmıştım. Aşırı düşündüğüm için ya da uykusuzluktan ki, uykusuzluğumda fazla düşünmekten olsa gerek, ağrılar giren başım biraz dinsin diye uyumaya çalışıyordum. Senin dediğin gibi hayaller kurmaya çalışıyordum. Hiç gitmediğin hayaller.
O kadar odaklanmıştım ki, yüzünü bile aklımda canlandırmakta zorluk çekiyordum, derken odaya Gül girmişti. Hayatım kesinlikle mutluluğa karşı olan, kaostan ve mutsuzluktan beslenen bir oyun gibiydi. O çocukların oyunları arasında, benim hayatım top olmuştu ve her vuruşta ordan oraya savrularak, patlamak için boşluklar arıyordu. Küçücük bir mutluluğumda tüm sorunlar birden gelir. " Neden mutlu oldum ki ?" dedirtirdi.
Gül odaya o kadar sert dalmasaydı, asla dönüp bakmazdım. Her geldiğinde arkam dönük olur, yüzümü göstermezdim. Yüzümü görünce bir şaşırmıştı ki fakat neye şaşırıyordu ? Doğru düzgün yemek yemiyor, yataktan kalkmıyor, uyumuyor ve uyanık olduğum her an ağlıyordum. Babam, annem ve abim her sofrada noldu diye sorduğu için yemeğe inmek bile eziyet olmuştu. Bazı insanlar moral bozukluğunda yemek yemek ve yedikleri yemeklerle rahatlamak, iyi hissetmek isterler. Bazıları da yemek yemek yerine oturup düşünmek, morallerini bozan o durumlara hiç mola vermeden ağlamak isterler. Ben ikinciydim. Bir durum beni çok üzerse sadece oturup o duruma üzülmek isterdim. Aslında elimde olmadan da yapardım. Bir bakmışım birileri uyarıyor ve yemeğe çağırıyor olurdu fakat ben o kadar zaman geçtiğini bile anlamazdım.
" Nilüfer, Maria kapıda seni bekliyor. "
Onun ismini duymak heyecanlanmama neden oluyordu fakat görürsem bırakmak zor gelir diye inat yapmıştım. Seni görmemezlikten gelince kendimi koruduğumu düşünmüştüm.
" gitmesini söyle. "
" dedi ki Nilüfer kesin gelsin, gelmezse ben girerim. Çok sinirli ve önemli bir konu konuşucakmış. "
O an bir sürü şey düşünmüştüm fakat moralim bozuk diye o konu aklıma gelmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maria'm (GXG)
ChickLit/\__/\ (=•ㅅ•=) (つ♡⊂)∫ U--U Nilüfer'in yıllar sonra ilk aşkına yazdığı mektuplar vardır. 1978'lerde sağ-sol çatışmalarının fazla olduğu zamanda yaşanılan aşk hikayesi.