BÖLÜM İÇİN ŞARKI ÖNERİSİ:
Gönül, Cem Adrian-Ezgi Kosa
Keyifli okumalar! Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın, olur mu?
******
Müstakil üç katlı evin bahçesine girdiğimizde, Ayla beni gördü ve heyecanla bana doğru koştu.
"Anne!" Onu çok özlemiştim.
"Seni çok özledim!" dedi, beni yanağımdan öptü ve sıkıca sarıldı.
"Bebeğim! Bende seni özledim." diyerek sarılışına karşılık verdim ve bende onu saçlarından öptüm.
"Anne, sen neredeydin? Yüzüne ne oldu?" diye sordu. Ama nasıl cevap vereceğimi bilmiyorum.
Tuna, "Annen yaralı böcek olmuş, kızım." dediğinde imdadıma yetişmişti.
Büşra, "Aa! Anne, senin yine mi kırmızıların var?" diye heyecanla karışık bir korkuyla sorduğunda Tuna, omzuma dokundu. Bu ne demek dercesine bakıyordu ve kaşları çatılmıştı.
"Eee teyzeciğim, gel bakalım sen benim yanıma." dediğinde Yasemin'e büyük bir minnetle baktım. O da, gülerek göz kırptı.
"Pişt, Çiçekgiller! Ne işler karıştırıyorsunuz, siz?" diye soran Tuna, bana öyle bir yaklaştı ki, beni korkutmayı başarmıştı.
"Hey! Sorun yok. Hadi, odamıza gidip sakin sakin konuşalım." diyerek kolumu okşadı ve tekrar elimden tuttu, beraber içeri girdik. Salon dağılmıştı, muhtemelen Büşra'nın işiydi. Bunu düşününce yüzüme bir tebessüm oturdu ancak asıl konuyu hatırlayınca hemen silindi.
"Konu dosyaysa eğer, o..."
"Evet, konumuz dosyanın içinde yazanlar. Ama itiraz istemiyorum, bu konu bugün konuşulacak ve çözülecek, işte o kadar." dediğinde vazgeçmeyeceğini anlamak, canımı sıkmıştı.
Merdivenleri çıkıp ikinci katta, koridorun sonundaki odamıza ilerlemeye devam ettik. Koridorun genişliği, bizim gibi dört kişinin yan yana gelip rahatlıkla geçebileceği kadardı, ayrıca biraz uzundu. Duvarlar, çeşitli çiçek desenlerinin olduğu duvar kağıtlarıyla kaplıydı. Yerdeki, garip ve bir türlü çözemediğim desenlere sahip halının nereye kaybolduğunu bilmiyorum. Kapıların rengi kahverengiydi ve bu, eve nostaljik bir hava katıyordu.
Sonunda, odamıza geçtik ve girer girmez Tuna kapıyı arkamızdan kapattı.
Anlamaz bir ifadeyle ve merakla, yatağın ayak ucuna oturdum. Gri paltosunu sakince çıkardı ve cam kenarında bulunan, bej rengi iki küçük tekli koltuklardan kendisine en yakın olanını tercih ederek oraya bıraktı. Daha sonra da kapıyı açarak tekrar dışarı çıktı. Ne yapmaya çalıştığı hakkında hiçbir fikrim yok.
Bende, üzerimdeki kabandan kurtulup onun gibi koltuğun üzerine koydum ve onu beklemeye başladım.
Geçen birkaç dakikanın ardından, kapı tekrar açıldı ve Tuna, elindeki beyaz renkli üzerinde siyah işlemeler olan bir sandalyeyle içeri girdi. Kapıyı kapattı ama bu sefer kilitlemişti.
"Ne yapıyorsun, Tuna?"
"Oradan ne yapıyor gibi görünüyorum?"
"Bu sandalyenin burada ne işi var? Ayrıca, kapıyı niye kilitledin?"
Sorduğum soruları yanıtsız bırakarak sandalyeyi tam karşıma koydu ve siyah kazağının kollarını dirseğine kadar katlayarak oturdu. Bir ayağını dizinin üzerine attıktan sonraki görünüşü mest ediciydi. Eğer karşısında sıradan bir kadın olsaydı, baştan çıkması olasıydı. Ama ben, yıllarca sıkı bir eğitimden geçmiştim ve bu, onun bu tavrına duyarsız kalmama neden oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEDAKÂRLAR VE CEFAKÂRLAR
AzioneKendini ülkesi için feda eden, yaşadıkları acıların cefasını çeken dokuz TAKTİB ajanı ve her birinin yetenekleri bir uzuvla özdeşleşen, parçalandıkları zaman ölü bir bedenden farkı olmayan on kişilik özel bir timin, yaptıkları iş birliği... ... "Ha...