~ V ~

510 62 37
                                    

Saatler çoktan geçmiş, Seungmin kahvaltıdan sonra odasından hiç çıkmayıp bomboş bir gün geçirmişti. Ertesi gün ise çalışanın apar topar getirdiği süslü kıyafeti giymiş, ailesinin yanına inmişti. İçerisi çoktan kalabalıklaşmış ve tanıdık insanlarla dolmuştu. Tabiki bu insanlar arasında Lee Minho da vardı.

Seungmin yanına gelen herkese tek tek selam verirken Lee ailesini de es geçmemiş, onlara da selam vermişti. Tam ailesinin yanına gideceği sırada kendine seslenilmesiyle duraksadı.

"Gel de yanımızda otur Prens Kim."

Seojong'un söylediği şeyle onlara dönmüş, itiraz etmek istese de edemeyip yanlarına oturmuştu.

İnsanlar dans edip eğlenirken Seungmin'in canı çok sıkılıyordu. Partiden kaçmayı düşünse de yokluğu fark edilirse onun için pek iyi olmazdı.

Minho'nun anne babası konuşup sohbet ederlerken kendisi gözlerini Seungmin'den hiç ayırmamıştı. Üstüne giydiği siyah tişörtün ve altındaki kısacık şortun onu böyle çekici göstermesi sinirlerini bozmuştu.

Eğlenceli şarkı değişip, insanların eşleriyle dans edeceği türden bir şarkı çalmaya başladığında Seungmin iç geçirdi. Tam lavaboya gitmek için kalkacakken yanına gelen uzun boylu bedenle duraksadı.

Başını kaldırdığında pek tanıyamadığı yüzle hafifçe kaşlarını çattı. Kendine uzatılan el ise onu dansa kaldırmak için geldiğini gösteriyordu.

"Prens Kim, bu dansı bana lütfeder misiniz?"

Seungmin ses tonundan hatırlamıştı karşısındakinin kim olduğunu. Bu Hwang Krallığı'nın prensi Hyunjin olmalıydı.

Seungmin tam kendisine uzatılan eli tutacaktı ki bir anda elini başkasının tutmasıyla yapamamıştı.

Elini tutan büyük elin sahibine baktığında onu gördü. Minho keskin bakışlarıyla adeta Hwang'ı kesiyordu.

Hyunjin ne olduğunu anlamamış bir şekilde kaşlarını çattığında Minho bir şey demesine izin vermeden Seungmin'i oturduğu yerden kaldırıp boştaki elini beline yerleştirdi ve kendine çekti.

"Güzel eşim, bu dansı bana lütfedersiniz değil mi?"

Seungmin bu hareketle kalbinin hızlanmasını engelleyemezken göz ucuyla Hyunjin'e baktı ve yavaşça başını salladı.

"Şey... Olur."

Minho sırıtarak Seungmin'in boştaki elini tutup omzuna koymasını sağladı ve tekrar elini beline yerleştirip onu dans eden diğer insanların yanına çekti.

Birlikte dans etmeye başladıklarında Seungmin normalde hiç dans edememesine rağmen Minho'ya ayak uydurarak çok uyumlu bir şekilde dans ediyordu.

Minho ise onlar dans etmeye başladıklarında geri yerine geçen Hyunjin'e bakıyordu. "Aptal beta" diye geçirdi içinden.

Bakışlarını tekrar yanındaki küçüğe çevirdi ve yüzünü incelemeye başladı. Şekilli dudakları, koyu kahve gözleri ve küçük burnuyla oldukça güzel ve tatlı gözüküyordu. Salgıladığı hafif şekerli koku ise aklını kaçırmasını bile sağlayabilirdi. Fakat bu Minho'nun umrunda değildi. Küçüğe nefret beslemeye ne olursa olsun devam edecekti. Ya da nefret beslediğini zannetmeye.

Seungmin şarkı bittiğinde yavaşça Minho'nun ellerinin arasından sıyrılıp tekrar yerine geçecekti ki Minho belindeki elini sıkılaştırıp onu tekrar kendine çekti. Seungmin anlamazca Minho'ya baktığında Minho Seungmin'in belini bırakıp bileğini tuttu.

"Bir şeyler içmeye gideceğim ben, sen de benimle gel gözümün önünde dur."

Seungmin kaşlarını çattı. Tam itiraz edecekti ki Minho tuttuğu bileğinden onu ilerideki bara doğru çekti.

Birlikte gittiklerinde Minho oturma yerlerinden birine oturdu. Seungmin'in oturmadığını fark ettiğinde yanındaki oturağa oturmasını işaret etti. Seungmin pek emin olamayarak Minho'nun gösterdiği yere geçtiğinde Minho aralarındaki fazla mesafeden nedensizce rahatsız oldumuş ve Seungmin'in oturağını tutup yavaşça kendine yaklaştırmıştı.

"Şey, ben pek içmeyi sevmem. Geri dönsem olmaz mı?"

Minho Seungmin'in sorusuyla bakışlarını Seungmin'e çevirdi. Seungmin o an sanki Minho'nun gözlerinde kutupları gördü.

"Seni buraya içmen için getirmedim zaten. Yanımda, gözümün önünde olacaksın."

Seungmin Minho'nun bu söylediğiyle kaşlarını çattı.

"Neden gözünün önünde olmak zorundayım ki? Daha evlenmedik bile. Hem... Prens Hwang'a attığın bakışlar neydi öyle?"

Minho Seungmin'in sorularıyla sinirlendiğini hissediyordu.

"Her şeyi sorup durma. Yanımda duracaksın dediysem yanımda duracaksın."

Minho istediği içki önüne geldiğinde bardağı alıp tek seferde kafaya dikti. Seungmin onun bu umursamaz tavırlarına ancak göz devirmekle yetinebilmişti. Minho'nun tersine gidip hayatını zehir etmesinden korkmuyor değildi sonuçta.

Minho ikinci bardağa geçmiş, onu da içerken Seungmin can sıkıntısıyla başını tezgaha yasladı. Keşke bir anda yer yarılsa da içine girsem diye düşünmeden edememişti. Dakikalar dakikaları kovalarken Minho çoktan sarhoş olmuş, göz kapakları ağırlaşmış bir şekilde etrafı izliyordu. Minho'nun kör kütük sarhoş olduğunu fark eden Seungmin 'fırsat bu fırsat' diyerek yavaşça ayağa kalktı. Minho'ya çaktırmadan arkasını dönüp gidecekken bir elin bileğini tutmasıyla nefesini tuttu ve yavaşça arkasını döndü.

"Nereye? Ben izin verdim mi senin gitmene Seungmin?"

Minho'nun sorduğu sorularla Seungmin afallamış, ne cevap vereceğini düşünürken aklına ilk gelen cevabı vermişti.

"Lavaboya gidiyordum."

Minho aldığı cevapla kaşlarını çattı ve yavaşça ayağa kalktı.

"Neden benden izin almadın? Ben de geliyorum seninle, düş önüme."

Seungmin şaşkınca gözlerini açtı ve kendini çekiştiren Minho'yu durdurmaya çalıştı.

"Sen neden geliyorsun ki ya, ben kendim gidemez miyim? Hem ne olacak ki, burası bizim kalemiz sonuçta. Sen niye bir anda..."

Minho'nun lavaboya giden koridorun ortasında birden durmasıyla Seungmin de duraksadı. Minho ne arkasını dönüyor, ne de bir şey diyordu. Saniyeler geçtikçe korkudan karnına ağrılar giren Seungmin, önündeki adamın birden yere yığılmasıyla olduğu yerde kalakaldı.

~•~

Welcome to Royalty // 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin