At toynaklarından çıkan tok ses yavaşlayıp bir süre sonra kesildiğinde istemsizce kapanan gözlerimi hafifçe araladım. Minho'nun ayaklanması vardığımızın bir işaretiydi. Elini tutmam için uzattığında hızlıca tutmuş ve yerimde doğrulup ayağa kalkmıştım.
Faytondan indiğimizde iki tane koruma eşyalarımızı indirmeye başladı. Minho'nun ailesinin bindiği fayton ortalıklarda gözükmüyordu, büyük ihtimal ilk gelen bizdik.
Minho ile birlikte büyük sarayın kapısından içeri girdiğimizde direkt yatak odasına yönelmiştik. Odaya girmemizle Minho yatağa oturmuş, ben de boğazlı kazağı çıkarıp boynumdaki kırmızılığa bakmıştım.
"Islak mendil var mıdır burda?"
Minho sorduğum soruyla etrafa göz gezdirdi. Daha sonra komodine yönelip ıslak mendil paketini aldığı gibi bana uzattı.
Elime geçen paketi aynanın önündeki masaya koyup içinden bir tane çıkardım. Aynadan Minho'yla bir kaç saniye göz göze geldikten sonra yavaşça ıslak mendille boynumu silmeye başladım.
"Yeterince bağırmadın. Ama yine de gerçekçiydi."
Ben boynumdaki kırmızı boyayı silerken söylediği şeyle göz devirdim.
"Ne yapsaydım ki? Kalabalığın içinde sahte inleme sesleri çıkarmak fazla utanç vericiydi."
Düğünden önce Minho beni bahçeye çağırdığında her ne kadar korksam da merakla yanına gitmiştim. Minho etrafta kimsenin olmadığından emin olup beni mühürlemeyeceğini kulağıma fısıldadığında çok şaşırmıştım. Açıkçası nedeni az çok belliydi ama yine de bana bu iyiliği neden yaptığı merak kaynağıydı.
Boynumdaki boya tamamen silindiğinde yatağın üstüne bıraktığım kazağı geri elime alacakken Minho'nun bileğimi tutmasıyla bakışlarımı ona çevirdim.
"Sana bu iyiliği yaptım ama karşılığını da vermelisin Kim."
Yavaşça yataktan kalkıp diğer elini belime yerleştirdiğinde irkildim.
"Hayır... Bunu yapmak istemiyorum."
Ellerimi Minho'nun göğsüne koyup hafifçe itmeye çalışsam da başaramıyordum. O ise her saniye bana biraz daha yaklaşıyordu.
"En azından küçük bir öpücük, Kim. Boynunu parçalayamasam da o güzel dudaklarını parçalamak istiyorum."
Minho üstüme gelmeye devam ederken daha da sırıttı.
"Ah, yoksa Lee mi demeliydim?"
Çıplak tenim soğuk duvarla buluştuğunda irkilerek yüzümü hafif buruşturdum. Ellerim Minho'nun göğüslerinde, onu itmeye çalışırken resmen çırpınıyordum.
"Nolursun yapma Minho... sana yemin ederim ki ne istersen yapacağım. Yeter ki bana dokunma."
Minho söylediklerimin ardından kaşlarını çatarak belimi sertçe sıktığında acıyla mırıldandım.
"Bir gün Seungmin, elbet bir gün teslim olacaksın bana. O küçük bedenin altımda ezilecek, bembeyaz teninde benim izlerimi taşıyacaksın."
Geri çekilmeden önce söylediği sözler kafamın içinde yankılanmaya başlamıştı bile. Korkuyla tuttuğum nefesimi bırakıp yatağa giren Minho'ya bir süre baktım. Elimdeki kazağı yavaşça giydiğimde hâlâ ellerimin titrediğini fark ettim.
Yavaşça yatağa yaklaşıp yatmak için yorganı hafif kaldırdığımda Minho'nun çoktan uyuduğunu gördüm. Bu biraz da olsa rahatlamamı sağlarken yatağa uzanıp sırtımı Minho'ya dönerek gözlerimi kapattım. Her ne kadar uyuyamasam da bu gün olanları kafamda canlandırıp idrak etmek için olabildiğince sürem vardı.