Lee Seungmin'denAkşam saatlerinde Minho'nun ailesiyle birlikte oturuyorduk. Minho yokken onlarla daha da kaynaşmıştım. Ablası ve onun eşi çok tatlı insanlardı, annesi de hep beni övüyor ve iyi ki oğluna aldığını söyleyip duruyordu.
Artık acıkmaya başlamıştım. Yemek yemek için Minho'ların gelmesini bekliyorduk. Sarayın büyük kapısının açılmasıyla herkes ayağa kalktı, gelmişlerdi. Ben de yavaşça ayağa kalktım ve yanlarında korumalarla gelen Minho ile Kral Seojong'a baktım.
İçeri girdikleri gibi Minho'yla göz göze gelmiştik. Gözlerimi kaçırıp Bay Seojong'un önünde saygıyla hafif eğildim. Daha sonra hep beraber sofraya geçtik.
Herkes yemek yerken üstümdeki gözlerin farkında olmak stres olmamı sağlıyordu. Neden bu kadar bakmıştı ki, fazla mı çirkin gelmiştim gözüne?
Bu düşüncelerden kurtulmak için elimdeki çatalı sıktım ve önümdeki yemeğe odaklanmaya çalıştım. Birazcık pirinç, yanında küçük soslar...
Yemeğimi elimden geldiğince hızlı bitirmiş ve sofradan kalkmak için izin isteyip herkesten önce odama gitmiştim. Yatağın üstüne oturup öylece etrafa bakındım. Nedensizce son günlerde normale göre daha da huzursuz hissediyordum.
Odanın kapısı yavaşça açıldığında başımı oraya çevirdim ve elinde bir kutuyla içeri giren Minho'ya baktım. Hiçbir şey demeden yanıma yaklaştı ve kutuyu kucağıma bıraktı.
"Babam anneme çok hoş bir hediye aldı. Bana da, sana almam için ısrar etti. Bu yüzden bu da senin hediyen. Aç bakalım neymiş."
Minho bana hediye mi almıştı? Hemen yarın ailemin yanına gideceğimi söyleseler daha inandırıcı olurdu. Yavaşça elimdeki kutuyu açtım ve içinden çıkan ilaca birkaç saniye baktım. Ne ilacı olduğunu anladığımda ise başımı kaldırıp Minho'ya baktım.
"Şey... Hediye bu mu?"
O ise başını aşağı yukarı salladı ve çenemi tutup üstüme eğildi.
"Ne o, beğenemedin mi? Feromonlarını kontrol edemiyorsun madem, hiç salgılama daha iyi."
Söylediklerinden hemen sonra çenemi bıraktı ve dolaba ilerledi. Ben ise öylece kalmıştım. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemiyordum. Feromonlarımı kontrol edememem benim suçum muydu? Daha kontrol edebildiğim yaşlarıma yeni yeni geliyordum...
Elimdeki ilaçlarda göz gezdirdim. Gözlerimin dolması yüzünden bulanık görünüyorlardı. Üstünü değiştiren Minho'ya baktım. Hiçbir şey umrunda değildi.
Bir süre sonra yavaşça arkasını dönüp bana baktı. Hızlıca başımı eğdim ve göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim.
"Sen ağladın mı?"
Yanıma gelirken söylediği şeyle dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı hayır anlamında iki yana salladım. Yaklaştığında hafifçe çenemi tutup başımı kaldırdı ve yüzüme baktı.
"Bu kadar acıtasyon yapmak yorucu olmuyor mu? Küçüksün diye laf etmiyorum ama fazla abartmaya başladın. İç şu ilaçlardan bir tane, gene doldurmuşsun odayı feromonlarınla."
Çenemi bıraktığı gibi bir bardağa su doldurdu ve bana getirdi. Yavaşça bardağı elinden aldım ve göz yaşlarımı tutmaya çalışarak ilaçlardan bir tanesini elime aldım.
"Bu ilaçlar.. çok zararlı değil mi?"
Minho'nun ifadesi sertleştiğinde sustum ve ilacı yavaşça ağzıma atıp suyu içtim. İçimden bir his bu ilacı kullanmamın doğru olmadığını söylüyordu.
İstemsizce tekrar dolan gözlerim, Minho'nunkilerle temas ediyordu hâlâ.
"Aferin, böyle uslu olacaksın tamam mı? Şimdi sil o sahte gözyaşlarını ve pijamalarını giy."
Minho geri çekilip çantasından çıkardığı sigara paketiyle balkona çıkmıştı. İçtiğini daha yeni öğreniyordum.
Hızlıca gözyaşlarımı elimle sildikten sonra ilaçları masanın üstüne bıraktım ve pijamalarımı giyindim. Uykum geldiği için gözlerim kapanıyordu.
Yavaşça yatağa girip başımı yastığa koyduğum gibi gözlerimi kapattım. Dalmak üzereyken de ışıkların kapandığını ve yanımdaki kıpırtıyı hissetmiştim en son.
~•~
Lee Minho'dan
Yüzüme vuran gün ışıklarıyla gözlerimi araladım. Yavaşça yerimde doğrulup saate baktığımda daha erken olduğunu fark etmiştim. Yavaşça geri uzanıp gözlerimi kapatsam da uykum kaçmıştı bir kere, uyuyamıyordum bu sefer de.
Gözlerim istemsizce yanımda uyuyan Seungmin'e kaydı. Uyurken onu birazcık incelesem ne olurdu ki? Yüzünün en küçük ayrıntılarını bile inceledim. Kapalı gözleri, ince uzun kirpikleri, küçük burnu, dolgun dudakları... Bir kitaptan fırlamış gibiydi.
Bu sefer gözlerim saçlarına gitti. Yumuşacık ve sağlıklı görünüyorlardı. İçimde bir okşama isteği uyansa da yapacak yüzüm yoktu. Aniden aklıma dün gece onu ağlattığım geldiğinde kafama şimşekler çakmıştı sanki. O ağladı, ben ona sert davrandım...
Birdenbire içine daldığım düşünceler vicdanımı sızlatmıştı. Yavaşça yerimde doğrulup masanın üstündeki ilaçlara baktım, orada öylece Seungmin'i bekliyorlardı. Anlık bir kararla ayağa kalktım ve masanın üstündeki ilaç kutusunu aldığım gibi eşofmanımın cebine attım.
İlaçlara gerek yoktu, her ne kadar kabul etmek istemesem de çok güzel bir kokusu vardı zaten.
~•~