Gözlerimi hafifçe araladığımda saçlarımı okşayan Minho bana hafifçe gülümsedi. Ona karşılık olarak gülümseyecekken bacaklarımın arasındaki keskin ağrı yüzünden sesli bir mırıltı çıkartıp yüzümü buruşturmuştum.
"İyi misin güzelim, çok mu ağrıyor?"
Minho'nun sorularıyla aklıma dolan görüntüler utançla kızarmamı sağlarken çekinerek başımı evet anlamında salladım.
Utandığımı fark etmiş olmalıydı ki gülümsemesi genişledi ve yavaşça yerinde doğruldu.
"Sana ilaç vereyim. Ama sonra hemen kahvaltı yapmalısın, tamam mı?"
Söylediği son şeyi de onayladıktan sonra ilaç getirmek için odadan çıkmıştı Minho. Onu beklerken yavaşça yerimde doğruldum ve arkama yaslandım.
Odanın kapısı tekrar açılıp elinde ilaç ve suyla geldiğinde sessiz bir teşekkür mırıldanıp ilacı içtim. Boşalan bardağı kenara koyup ayağa kalkmaya yeltendiğimde kalçamdaki ağrı beni engellemişti.
"Minho..."
Dudaklarımı büzerek Minho'ya baktığımda gözlerini bir kaç saniye dudaklarıma indirmiş, sonrasında yaklaşıp beni kucağına almıştı. Kalp atışlarım tekrar hızlanırken fark etmemesini umarak kollarımı omzuna sardım.
"Bugün seninle ilgilenmem lazım anlaşılan. Şimdi seni aşağı kahvaltı yapmaya götürelim prenses."
Kapıya doğru yöneldiğinde omuzlarını sıktım.
"Hayır dur!"
Tepkimle şaşırdığı belli olan Minho bana sorarcasına baktığında utançla başımı eğdim.
"Beni senin kucağında görmeseler olmaz mı?"
Sessiz bir tonda sorduğum soruyla kulaklarıma dolan kıkırtı daha çok utanmamı sağlarken hafifçe dudaklarımı büzdüm.
"Görseler ne olacak bebeğim? Sen benim eşimsin, kimse garipseyemez."
Söyledikleri mantıklı gelse de benim sorunum garipsemeleri değildi. İçimde dolanan utangaçlıktı.
Yine de bir şey diyemediğim için hafifçe başımı salladım ve odadan çıktık.
Aşağı inip mutfağa doğru giderken koridorda Minho'nun ablasıyla karşılaşmıştık. Bize bakıp sırıttığında dudaklarımı birbirine bastırdım ve Minho'nun tişörtünü çekiştirdim.
Hiçbir şey konuşmadan hızlıca yanından geçip gittiğimizde tuttuğum nefesimi bıraktım ve derin bir nefes aldım.
"Utanılacak bir şey yok güzelim, kendisi az mı taşıdı Jisoo'yu kucağında?"
Beni rahatlatmak için söylediği şeye kıkırdadım. Lee Jennie'nin Jisoo'yu kucağında taşıdığını hayal bile edemiyordum.
"Utanmadım zaten."
Gayet belli olan şeyi reddettiğimde Minho sadece sırıtmış ve koridorda dümdüz ilerlemeye devam etmişti.
Mutfağa girdiğimizde boş olması içimi daha da rahatlatırken Minho beni tezgaha oturttu ve yiyecek bir şeyler çıkarmaya başladı. Onu dikkatle izlerken kalbimin ne kadar hızlı attığını fark etmek garip hissettiriyordu.
Saçmalama Seungmin, aşık olmuyorsun.
Gözlerimi hızlıca kırpıştırıp önüme uzatılan şeye baktım.
"Bunu güzelce ye bebeğim."
Uzattığı şeyi elime aldığımda sorgulamadan bir ısırık aldım. Aldığım ısırıkla gözlerimi büyütmem bir olmuştu.
"Immm çok lezzetliymiş, ne bu?"
Minho cevap vermek yerine yüz ifademe bakıp gülmeye başladığında kaşlarımı çattım ve omzuna vurdum. Vurmamla dibime girip yüzüme yaklaştığında irkilerek hafifçe geri çekilmiştim.
"Beğendin mi yavrum?"
Sorduğu soruya daha çok kaşlarım çatılırken tek elimi göğsüne koyup uzaklaştırmaya çalıştım.
"Sapıksın!"
Tekrar gülmeye başlaması yine sinirlerimi bozarken bir yandan da neden güldüğünü anlamaya çalışıyordum.
"Yemeği sormuştum ama aklın hemen oraya kaydı, çok mu hoşuna gitti yoksa hmm?"
Tekrar yüzüme yaklaşmasıyla utançla kalbim daha hızlı çarpmaya başladı. Resmen rezildim...
"Şey, ben..."
Rezil olmanın verdiği katlanılamaz şekilde sinir bozucu his bütün vücudumu ele geçirirken yanaklarım yanmaya başlamıştı.
Aptal Seungmin, aptal!
"İtiraf et, bu yakışıklı adama kim aşık olmaz ki?"
Hayır. Aşık değilim. Aşık olmadım. Kalbim sadece utançtan bu kadar hızlı atıyor. Aşık olamam.
"B-ben aşık olmam! Şimdi o aptal egonu al ve git."
Sinirlenip söylediğim şeylere gülen Minho'ya göz devirdim ve verdiği lezzetli şeyi yemeye devam ettim. O bana bakarken arada somurtmayı da ihmal etmiyordum.
Dakikalar sonra elimdekini bitirdiğimde hâlâ bir adım bile geri çekilmemiş olan Minho'ya baktım. Gözleri muhtemelen dudaklarımda gezerken dikkatini çekmek için hafifçe öksürdüm. İşe yarayacağından oldukça emin olsam da bir işe yaramadığını fark edince göz devirdim.
"Dudaklarının kenarları biraz yağ olmuş."
Eli dudaklarıma doğru yaklaşırken o klişenin yaşanacağını anladım ve ayağımı karnına koyup onu yavaşça uzaklaştırdım. Onun bana sinirli bir şekilde baktığını fark etsem de gözlerim ne ara giydiğimi bilmediğim köpüşlü çoraplara kaydı.
"Oha, benim böyle bir çorabım mı vardı? Çok tatlı bunlar!!"
Verdiğim tepkiyle Minho'nun siniri geçmiş gibi gülümsemişti. Tekrar bana yaklaşıp ellerini belime yerleştirmesiyle istemsizce irkildim ve gözlerine baktım.
"Bu çorapları sana ben giydirdim, beğendiysen senin olabilirler minik."
Dediği şey hoşuma giderken hafifçe kıkırdadım ve ellerimi omuzlarına koydum.
"O zaman bu çoraplar benim oldu."
Minho da başını sallayıp bir şey söyleyecekken içeri annesi girdiğinde ikimizin de dikkati oraya yöneldi. O bize şaşkınca bakarken olduğumuz pozisyonu fark edip hızlıca ellerimi Minho'nun omuzlarından çektim.
"Siz ne yapıyorsunuz burada?"
Direkt olarak sorduğu soruyla başımı kucağıma bıraktığım ellerime çevirdim.
"Seungmin sabah bir şeyler yiyememişti, ben de güzel eşime yemek yedirdim anne."
Minho'nun verdiği cevapla yavaşça başımı kaldırdım. Annesinin bize sırıttığını fark ettiğimde dudaklarımı hafifçe birbirine bastırdım.
"Hmm inanmış gibi yapayım bari. Hadi siz devam edin, ben gidiyorum."
Karşılık vermemize fırsat vermeden mutfaktan çıktığında bakışlarımı hâlâ dibimde duran Minho'ya çevirdim ve sertçe omzuna vurdum. Bununla dudaklarını büzüp omzunu tuttuğunda dudaklarına bir anlığına gözüm kaymıştı.
"Neden geri çekilmiyorsun pislik?? Bak bizi yanlış anladı senin yüzünden."
Kızgınca söylediğim şeye Minho'nun gülmeye başladığını fark ettiğimde gözlerimi devirdim. Bu kadar ciddiyetsiz olması beni deli ediyordu.
Aynı zamanda da kalbimi.
~•~