~ IX ~

469 64 27
                                    

Kahvaltı garip bir şekilde gergin bir havada geçmiş, kimse konuşmamıştı. Bittiğinde ise direkt Minho'yla beraber odamıza çıkmıştık.

Ne yapacağımı düşünürken Minho çoktan yatağa oturmuştu. Kırmızılarının üzerimde gezindiğini hissederken yavaşça aynanın önündeki sandalyeye Minho'ya dönük bir şekilde oturdum.

Aklımda tek bir soru vardı. Dışarı çıkabilecek miydim?

"Şey..."

Ağzımdan dökülen kısa ve sessiz kelimeyle Minho sorarcasına bana bakmaya başladığında boğazımı temizleyerek devam ettim.

"Dışarı çıkabilir miyim?"

İzin vermesi için umut dolu gözlerle ona baktığımda kaşları çatıldı ve bir anda ayağa kalkıp yanıma yaklaştı.

"Bu saraydan dışarı bir adım bile atamazsın."

Sert ses tonu ve bakışları beni oldukça korkutsa da kendimi ele vermemeye çalışarak yüzüme eğilen Minho'ya kaşlarımı çatarak baktım.

"Ama benim de dışarı çıkmaya-"

Aniden çenemi sertçe tuttuğunda sözüm kesilmiş, acıyla mırıldanıp gözlerimi kısmıştım.

"Kocan olarak dışarı çıkmanı yasaklıyorum. Özellikle de açık şeyler giyinirsen açtığın her bir yerini keserim, anladın mı?"

Yüksek bir ses tonuyla konuşması gözlerimin dolmasına sebep olurken istemsizce başımı aşağı yukarı salladım. Şu an karşı gelirsem beni buradan sağ çıkartmaz gibi bir hâli vardı.

Çenemi bırakıp yüzüme iğrenir bir bakış attıktan sonra dolaba ilerledi ve hiç bir şey olmamış gibi kıyafet seçip giyinmeye başladı. Gözlerimi ondan çekip kucağımdaki ellerime odakladığımda göz yaşlarım yanaklarımda ıslak yollar çizmeye başlamıştı.

Neden böyle yaptığını anlamazken bir yandan bunu hak edip etmediğimi düşünüyordum. Dakikalar sonra hâlâ sessiz bir şekilde göz yaşı akıtırken üstüme düşen gölgeyle başımı kaldırdım ve bana sert bir şekilde bakan Minho'ya baktım.

"Şu kravatımı bağla, dışarıda işlerim var."

Önüme eğildiğinde boynundaki bağlanmayı bekleyen kravata baktım ve derin bir iç çekip bağlamaya başladım. Kravat bağlamayı validemden öğrenmiştim çünkü istediğim zaman maskülen giyinmemi yargılamayan ve bana yardım eden tek kişi o olurdu. Aklıma gelenlerle boğazımda bir yumru oluşurken yutkunmamak ve hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendimi zor tuttum.

Kravatını bağlamamla geri çekilip takım elbisesinin ceketini giyen Minho'ya baktım. Üzüntüyle salgıladığım hafif feromonları hissetmiş olmalıydı ki bir anlığına duraksadıktan sonra yüzünü bana çevirdi ve o an göz göze geldik. Dolu olan gözlerime rağmen keskin kırmızı gözlerini net bir şekilde görebiliyordum.

O an bir umut gelip benden özür dilemesini, en azından beni üzdüğü için pişman olmasını bekledim ama gözlerinde pişmanlığa dair en ufak bir ifade yoktu. Aksine umursamaz bakışlarıyla biraz daha baktıktan sonra başını çevirdi ve çantasının içine bir şeyler koyarken mırıldandı.

"Sana feromon engelleyici ilaç alsam iyi olur. Rahatsız edici kokuyorsun."

Söyledikleriyle bir anda kalbim tuzla buz olmuş gibiydi. Karnımda bıçak saplanırmışcasına derin bir ağrı hissederken göz yaşlarım artmıştı. Onun yüzünden akıttığım göz yaşlarımı geri yerlerine göndermeyi çok isterdim.

Minho elindeki çantayla kapıya ilerledi ve kolu tuttuğunda duraksadı.

"Dışarı falan çıkmaya çalışma. Çalışanlara haber vereceğim, en ufak bir duyum alırsam cezasını fena keserim."

Dedikten hemen sonra kapıyı çarpıp çıkmasıyla yine bir sessizliğe gömülü kalmış bir şekilde öylece oturuyordum. O an fark ettim ki, kendi sessizliğim en büyük gürültüydü kulaklarımda.

~•~

Lee Minho'dan

İşlerimi yapmak için saraydan çıkmadan önce annemle vedalaşmış, babamın yanına gitmek üzere faytona binip yola koyulmuştum. Her yıl en az 3 kere kasabaya gidip insanlarla konuşur, sorunları olup olmadığını sorar ve enafların işlerini düzgünce yapıp yapmadığını kontrol ederdik.

Açıkçası bu işi yapmayı ben istememiştim fakat babam artık yaşlandığı ve bir kaç yıl sonra krallığı bana devredeceği için ona yardım etmek zorundaydım. Saray ile kasaba arasında bir kaç saatlik yol olduğu için kasabaya gitmekten nefret ederdim.

Yolda ilerlerken bir anda aklıma sabah Seungmin'in salgıladığı zarif kokunun gelmesiyle yüzüme su çarpmış gibi kalmıştım. Neden sürekli aklımda onun kokusu vardı? Ben ondan iğreniyordum ve nefret ediyordum, sonuç olarak aklım bana böyle bir oyun oynuyor olmalıydı.

Evren nefret ettiğim kişinin kokusundan hoşlanmamı sağlayacak kadar kötü olamazdı, değil mi?

Başımı iki yana sallayıp gözlerimi kırpıştırdım ve ellerimi yumruk yaptım. Kasabaya gider gitmez ilk işim ona ilaç alıp kokusundan bir an önce kurtulmak olacaktı. Bunu aklımın bir köşesinde not ettikten sonra başka şeyler düşünmeye çalıştım. Fakat olmuyordu. Ne zaman farklı bir şey düşünmeye çalışsam aklıma yine mavi gözlerinden akıttığı göz yaşları geliyordu.

"Hadi ama, bir çeşit intikam falan mı bu?"

Sinirle sesli bir şekilde mırıldanmış ve başımı ellerimin arasına almıştım. Sinirlerim her saniye git gide daha da bozuluyordu. Bir kaç gündür salgıladığı feromonları deli gibi hoşuma gittiği için onu çok istiyordum ama kabullenemiyordum. Sonuçta aşk diye bir şey yoktu, ikimiz de aşk denilen saçmalığa inanan insanlar tarafından bir araya getirilmiş iki yabancıydık sadece.

~•~


Welcome to Royalty // 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin