11/ şelale...

57 7 0
                                    

Sofia utanarak yaptığı o kısa ama etkili konuşmadan sonra nefesini kesen adamın yüzüne kısa sürede olasa bakmamaya òzen göstererek, Jack' in avuç dolusu getirdiği meyveleri yemeye devam etti.

Ortamda sessizlik olmuştu duyulan tek ses şalelerden aşağı dökülen suların sesi, kus cıvıltılarıydı.

Sofia "Cennet gibi dedi.." kısık ama etkileyici bir ses tonuyla. "Hep cennetin nasıl bir yer olduğunu merak etmişimdir inan tanrının varlığından çok bunun gerçekliğini sorguladım. Şu an hissettiğim bu dinginlik ve huzur. Bence burası cennet Jack benim cennetim."

Kayaların renkleri durmadan aynı sıralamada değişirken gölgede kalan bazı siyah kayalarda yine dıştan içe başka renklere bürünüyordu. Sofia bu gizemli kayaların ruhunu yansıttığını algıladığından beri Jack'in yüzüne bakamıyordu. Bakarsa eğer kayaların hangi renge bürüneceğini tahmin edemiyordu. Bu nu nasıl açıklayabilirdi ki kendisi bile Kendine bile itiraf edemediği o garip hisssi..

Jack bu dünya hakkında herşeyi biliyordu. Sofia kendini o kadar cahil ve o kadar ezik hissediyordu ki sanki bir başka soru sorsa yine kendisini ya da duygularını ele verecek ve kendisini yine utandıracak bir cevapla karşılaşmaktan korkuyordu.

Oturduğu yerden kalkarak dişarıdan içe doğru koyulaşan turuncu renkli kayaya doğru ilerledi. Kaya o kadar yumuşak ve pürüzsüz gözüküyordu ki Sofia gözlerini kayadan alamadı. Kayanın dibine kadar gelerek sağ elini yavaşça kaldırdı ve turuncu renginin en yoğun olduğu noktaya dokundu. Dokunur dokunmaz Sofia Jack'i gördü. Onu gölge adamdan nasıl kurtardığını, sonra kucağına alıp evin çukurundan aşağı atladığı anı rüzgârda uçuşan saçlarını, burnuna dolan bu gizemli adamın kokusunu, içi heyecanla dolarken kalbinden yüzüne pompalanan kan yanaklarının kızarmasına sebep olmuştu. Görüntüler o kadar canlı ve gerçeklerdi ki sanki anılarını yeniden yaşıyordu. Sofia elini kayadan çekti. Gördüğü anının tazeliğiyle şaşkına dönmüştü.

Jack' e yüzünü dönmeye utanan sofia etrafta gezinmeye devam etti.

Uzaktan oturduğu yerden kızı izleyen jack Sofia'nin kayaya dokunur dokunmaz , turuncu renginin o muhteşem değişimi ni renk geçişlerini görebiliyordu. O kadar göz alicıydı ki bu görüntüye kayıtsız kalmak mümkün değildi. Kizin heyecanını, mutluğunu , bütun benliğiyle hisseden jack kızın en derin anisini yaşadığını ve her ne gördüyse kızı heyecanlandırdığını biliyordu. Acaba onu bu kadar heyecanlandıran anı ne olabilirdi?! Jack bunu öğrene bilmek için her şeyini verebilirdi.

Sofia; " Bu gördüklerim anılar degil mi?" Jack; "evet anıların" dedi. jack oturduğu yerden kalkarak yürümeye başladı. Yavaş ama emin adımlarla Sofia'ya doğru ilerlerken Sofia yüzünü jack'e çevirdi. Eliyle şelaleyi "Bu şelale de düşündüğüm sey mi? Yani göz yaşlarım değil mi?" Sorusuna bir cevap beklemeden dolan gözlerini gizlemek ister gibi hüzün bulutları çöktü yüreğine.

Gözyaşlarını saklamaya çalışsa da nafile göz pınarlarına dolan ve serbes kalabilmek icin sofianın kalbine baskı yapan yaşlar, kipriklerinden yanağına inmeye başlamıştı bile ne yaparsa yapsin engel olamıyor onları durduramıyordu. İstemsizce gözyaşları akmaya devam ediyerken, " hep sana rezil oluyorum. Küçük bir kız çocuğu gibi Ağlıyorum. Dur artık lutfen dur. Tekrar kayalara doğru dönerken ne turuncu renginden nede kırmızıdan sarıya dönen o renk cümbüşünden eser vardı. Sadece siyah hakim olmuştu. Yanı başında ki kayadan tut da gözünün iliştiği her kaya geceden bile kara olmuştu.

Jack kayalardaki bu ani renk değişikliğini görünce durdu. Bir şey yapması gerekiyordu. Kendini engelleyen jack Sofia'ya arkasını dönerek tekrar geldiği yöne ilerledi. İlk oturdukları yere, ağırlıktan ezilmiş olan çimlere otururken sirtını dayadığı ağaca iyice yaslanarak ve dişlerini sıkarak derin bir düşünce selinde boğuluyordu.

Geç saatler  3:15Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin