22. bölüm

1.7K 172 43
                                    

sınır; 100 oy 50 yorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


sınır; 100 oy 50 yorum

y/n: önceki bölümü okuduğunuzdan emin olun lütfen.

Kamer'den,

Gözlerimi bana çok yabancı gelen bir evde açtığımda evin karanlık havası yüzünden saatin kaç olduğunu tahmin edemedim.

Dün o kadar içmiştim ki ne bok yediğim şu an aklıma gelmiyordu.

Üzerime baktığımda dünkü kıyafetlerimden eser olmadığını ancak giyinik olduğumu fark etmem bir tık uzun sürmüştü. Sikeyim. Ben başkasının kıyafetleri içinde ne yapıyordum bilmiyordum.

Yavaştan ayılmaya başladığımda yattığım koltukta doğruldum. Siktiğimin koltuğu rahat da değildi ayrıca. Taşta yatıyormuşum hissi veriyordu.

"Sonunda," diyen sesle irkilmiştim. Bakışlarım arkamdaki tekli koltuğa kayınca hiç tanımadığım o adamla karşılaştım. Gözüm bir yerden ısırıyordu ama.. çıkaramamıştım.

"Sen kimsin amına koyayım?" Şaşkınlıkla koltukta oturur pozisyona gelip dizlerimi kendime çektim.

"Bu kıyafetler kimin? Zil zurna sarhoşken benden mi faydalandın piç?!" Sesim fazlasıyla sertti. Sinirden titrediğimi fark ettiğimde sakinleşmeye çalıştım.

Gözlerime yargılarcasına bakıp dilini damağında iki kere şıklattı. "Ağzına küfür hiç yakışmıyor çocuk."

Aksanlı sesi bir an komiğime gidecek gibi oldu. Adam oldukça kalıplı ve benden uzundu. Bir yumruğuyla dünyayı iki kere turlayabilirdim.

Onu baştan aşağı süzmeye başladığımda üzerinde simsiyah bir eşofman takımı vardı. Kaslı bedeninin içinde kabul etmek istemesem de eşofman takımı bile güzel durmuştu. Sarışın olması belki gözlerini kapattığında onu daha az korkunç kılabilirdi. Düzgün bir yüzü vardı fakat biraz daha konuşmazsa ne olursa olsun kafa göz dalacağımı hissettiğimden yazık diye geçirdim içimden.

"Burası neresi?" diye sordum en sonunda. Ayağa kalkıp siyah perdeyi çektiğim gibi gün ışığı eve dolmuştu. Şimdi bu karanlık yer daha katlanılabilirdi.

"Evim." dedi tek kaşını kaldırıp. Elinde bir gazete bacak bacak üstüne atmış oturuyordu. Bu devirde gazete okuyanı da görmüştüm ya ölseydim keşke.

"Vay amı-" kendimi dizginleyip devam ettim. "Ciddi misin sen?"

"Dün yağmurun altında küçük bir köpek yavrusuna benziyordun. Bu kadar huysuz olduğunu tahmin edemedim." Uzun cümlesine sinirle güldüm.

Kaşlarım havalanırken "Hadi ya, ben mi huysuzum? Tanımadığım birinin evinde uyanıyorum. Üzerimde başkasının kıyafetleri, başımda zebani gibi dikilmiş birisi. Hayat bana mükemmel zaten amına koyayım." Ben ne yapmıştım da bunlar başıma geliyordu bilmiyordum.

"Hm," dedi elindeki gazeteyi katlayıp masaya bırakırken. "Korkmana gerek yok. Genelde insan yemem."

"Genelde?" Ona gözlerimi devirip tekrar koltuğa oturdum. Eve giren güneşle evin havası açılmıştı.

"Dün bu kadar huysuz değildin," dediğinde dudağının kenarı kıvrılmıştı. Ben bunla dün ne konuşmuştum da sürekli dünü hatırlatıp duruyordu anlamamıştım.

"Dün ne oldu?"

Nefeslenip ayaklandı. "Acıktın mı? Kahvaltı yapalım." Cevabımı ve sorumu umursamadan dimdik bir şekilde bir yere doğru ilerledi ve gözden kayboldu.

Siktiğimin bütün ruh hastaları beni buluyordu. Kenardaki ince örtüyü ayaklarımla teperek sinirle kalktım yerimden. Gitsem iyi olacaktı.

"Sen yap kahvaltını, sanki on yıllık arkadaşımmış gibi takılıyor, herife bak ya." Kıyafetlerimin nerede olduğunu bilmiyordum ama üzerimdekilerle de çıkabilirdim.

Direkt dış kapıya ilerleyip kapıyı açtığımda yüzüme vuran soğukla irkildim. Bir taksiye atlayıp abimin yanına gitsem iyi olacaktı. Düşüncelerimi bölen şey etrafta bir evin bile olmayışıydı. Müstakil, kocaman evin yanına önüne baksam da kocaman bir bahçeden başka bir şey görememiştim.

"İçeri geç." Sesini duyduğum gibi irkilerek arkamı döndüm. "Siktir git." Hızlıca ayağıma ayakkabılarımı geçirirken bir anda kolumdan tuttu.

"Buraları bilmezsin çocuk. Kahvaltımızı yapalım seni merkeze bırakırım." Ses tonu bile ben tehlikeliyim diye avaz avaz bağırıyordu. Ona güvenmemem gerektiğinin bilincindeydim.

"Yardımını istediğimi hatırlamıyorum." diyerek yüzüne dik dik baktım. Siyaha çalan gözleri kısılarak yüzümü izledi. "Pekâlâ. Kıyafetlerini değiştir o zaman, hava soğuk."

"Kardeşim hasta mısın?" Sinirle bir adım geri gittiğimde gözlerini devirmişti. "Seninle iletişim kurmak ne kadar zor." İsyan edercesine konuşması aksanlı sesiyle kulağıma hoş geldi.

"Neden acaba?"

"Peki, gel içeride konuşalım. Dünü hatırlarsın böylece." Bir süre arafta kaldığımda mecburen kabul ettim. Havayı görünce kış ayında donla dışarı çıkmışım gibi hissetmiştim zaten.

"Telefonum nerede benim?" Gözlerini kısıp düşünür gibi oldu. "Hm?" Birkaç saniye ardından "Sanırım onu masanın üstüne koymuştum.." dedi. Bundan emin değil gibiydi. "Ben bakayım." diyerek kaşlarını çattı ve içeri geçti.

Ne yaptığını merak ederek arkasından yürüdüm. İlk önce masaya bakıp telefonun orada olmadığını gördü. Dudakları homurdanır gibi kımıldarken yüz ifadesi sinirli gibiydi. Etrafına bakıp kaşlarını kaldırdı. Duvara monteli vestiyerin kenarındaki telefonumu alıp bana uzattı. "Buradaymış."

"Hasta mısın sen?"

Dudakları aralanırken tek kaşı havalanmıştı. "Neden sordun?"

"Öyle geldi," Telefonu elime alıp baktım. Kimseden bir arama ya da mesaj almamıştım. Artık Vodafone bile mesaj atmayı bırakmıştı bana. Ondan beklemek zaten aptallıktı.

"Birkaç ay önce bir trafik kazası geçirdim," diyerek hafifçe tebessüm eden adamdan gözlerimi çekemedim.

"Bir hasar falan var mı?"

"Sanırım yok," dedi başını sallayıp. Biraz daha ılıman olduğumu gördüğünde "Kıyafetlerin banyoda. Kahvaltı için mutfağa gel lütfen." diyerek yanımdan ayrıldı.

Bu adam gerçekten garipti...

niye böyle şeyler yapıyorum hiç bilmiyorum..

sevdiniz mi kamer ile adı bilinmeyen bebeğimi..

her veda sarılmayı hak eder | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin