"Çıkabilirsiniz," dediğimde çoktan çantasını toplamış çocuklar koşturarak okuldan çıkmaya başladılar.
Okulu mu sevmiyorlardı yoksa matematik dersini mi orasını bilemiyordum işte.
Kitaplarımı toparlayıp tembel adımlarla kapıya kadar ilerledim. Sınıftan çıktığımda öğretmenler odasına geçmiştim. Birazdan istiklal marşı okunacak ve herkes evlerine dağılacaktı. Bugün haftanın ilk günüydü.
Okulda bırakmam gereken kitapları bırakarak hızlıca bahçeye çıktım. Müdür yine yıllık konuşmasını yaparken bu sıcakta herkesin başına güneş geçecekti. Yaklaşık on beş dakikanın ardından müdür konuşmasını bitirip mikrofonu yanında sabırla bekleyen müzik öğretmenine verdi.
İstiklal marşı okunduktan sonra herkes dışarı çıkarken Merih yanıma gelmişti. "Yüzüne ne oldu," dedi boş bakışlarıyla yüzümü süzerek. Kaşlarımı çatıp bir adım geri gittim. "Seni ilgilendirmez."
"Benden uzaklaşma Yusuf, merak etme kolundan tutup beklemediğin bir anda dudaklarına yapışmam."
"Benimle böyle konuşma diye sana kaç kere dedim?" Gözlerini devirip sorusuna cevap bekler gibi suratıma baktı. "Kamer yaptı." Anında bakışları sertleşirken birkaç saniye gözlerini kapatıp sakinleşmeyi denedi.
"Yemek yiyelim, o sırada konuşuruz." Başımı iki yana salladım. "Arslan beni takip ettiriyor. Büyük ihtimalle onu aldattığımı düşünüyor, seninle yemeğe çıkarsam eline koz veririm."
"Yanlış yapıyorsun," diyerek başını eğdi. Her seferinde bunu söylemesinden sıkılmıştım.
"Ama kocan aptal mı zeki mi bilemedim. Onun yerinde olsaydım sanırım sakat kaldığım için eşim benden uzaklaştı diye düşünürdüm." Gözlerimin içine hiç yumuşamayan bakışlarıyla bakıyordu.
Arslan Umut Karayel, bir zamanlar benim umudum olan adamdı. Şimdi ise başkasıyla görüşüyordu.
"Ne anlarsın sen aşktan?" Dişlerimi sıkarken yumruğumu yüzüne geçirmemek için zor duruyordum. "Birini hiç uğruna ölecek kadar sevdin mi?"
Histerikçe güldü. "Aşk bu mu? Acizliğin gözüme çarpıyor sadece Yusuf. Git konuş Arslan ile yanlış yapıyorsun. Eğer aldattığını düşünüyorsan git kanıtla ve boşanma davası aç."
"Yanlış benim yanlışım kardeşim, seni ilgilendirmez. Daha fazla olaylara burnunu sokma." Ona arkamı dönüp okul bahçesinden çıktığımda arabama ilerledim. Şoför koltuğuna oturduğum gibi elimdeki çantayı yan koltuğa bırakıp arabayı çalıştırdım ve son iki yıldır biraz bile olsun huzur bulamadığım o eve sürmeye başladım.
Arslan ile üniversite ikinci sınıfta tanışmıştım. Onu ilk gördüğümdeki kalp atışlarımı, heyecanımı ve afallayışımı dün gibi hissediyordum. Onu biraz fazla görmek için neler yaptığımı, sonra onun da benden hoşlanmasını, birlikte geçirdiğimiz vakitleri, bana söylediği her sözü misli misline hatırlıyordum.
'Sevgilim, evimizin bahçesine bir salıncak istiyorum. Fantezilerim coştu yine.'
O zamanki kahkahaları kulaklarıma dolduğunda boğazım düğüm düğüm oldu.
'Sen benim bu dünyadaki en kıymetlimsin Yusuf, sakın elimi bırakma tamam mı? Sen bu eli bırakmadığın sürece beni hiçbir güç yoramaz.'
O eli bırakmıştım. Arslan da sıkıca tutma zahmetinde bulunmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
her veda sarılmayı hak eder | bxb
Teen Fiction"ama sen veda bile etmedin, sarılmak maziye kaldı." Matematik öğretmeni Yusuf'un, kanser hastalığına yakalandığını öğrendikten sonra hayatı kökünden değişir. Çevresindekileri kendinden uzaklaştırmaya çalışırken işler daha da karmaşık bir hâl alacakt...