3. İçimde Bir Heyelan

50 7 2
                                    

İşte söyleyivermiştim bir anda. Sinan hocanın gözleri kısılmış ve kısık gözlerine bir anlamsızlık yüklenmişti. Cevabımdan pek memnun olmadığını bana kanıtlar nitelikte bakıyordu. Hayal kırıklığı vardı adeta. Çünkü bunu ne kadar çok istediğimi o da biliyordu. Fakat bilmediği bir şey vardı ki o da Han'ı bırakıp gitmeyecek olmamdı. Aşk böyle bir şey işte. Elinde olmadan tüm planlarını alaşağı eder. Evet kendimi şu anda alaşağı hissediyordum. İğrenç bir histi. Bundan emin olabilirsiniz. Sanki herkesin gördüğü güneşli bir hava bana en kötü rüzgarlarını yansıtıyor ve içimde bir yerlerde korkuya sebep oluyordu. Heyelanlar oluyor ve bunu sadece ben hissediyordum. Yine de kararımdan dönemezdim.

Kısa bir sessizliğin ardından başhekim konuşmuştu. "Bunu kendine neden yapıyorsun Gece?" Söyleyecek pek bir şeyim yoktu aslına bakılırsa. Devam etti kaldığı yerden. "Bak bu fırsat herkese nasip olmaz kızım." Sinan hoca benim için hep bir baba bir amca gibi olmuştur. Bu yüzden ona söylemekten çekinmeyecektim. Sıkıntıyla iç geçirip soludum fısıltıyla. Yorgundum. Fakat yorgunluğum şu an fiziksel değildi. "Hocam ben evleniyorum..." diyerek duraksadım. Birkaç saniyenin ardından cümleme devam ettim. "Bu yüzden bu teklifi reddetmek zorundayım." Oturduğum yerden ayağa kalktım ve odadan çıkmak için hazırlandım. Son kez dinledim başhekimi.

"Ben bu cevabını kurula hemen iletmeyeceğim Gece kızım. Sadece düşünmeni istiyorum. Bir hafta süren var. Bekliyor olacağım. Şimdi çıkabilirsin."

Mahcup bir tebessümle cümlesine karşılık verip odadan dışarı atmıştım kendimi. Cevabım değişmeyecekti fakat yine de bir şey söylememiştim. Odadan çıktıktan sonra koridordaki soğukluk yüzüme vurmuştu. Bu beni kendime getirmişti. Hastane telefonum çalarken ben de odama doğru ilerliyordum. Telefondaki kod acil koduydu. Adımlarımın hızını arttırıp asansöre yöneldim. Birkaç saniyelik bekleyişimin ardından gelmişti. Acil servis katına bastıktan sonra iner inmez koşmaya başladım. Koştukça savrulan saçım yandan çehreme ufak dokunuşlar yapıyordu. Acile vardığımda kırmızı alanda bir kargaşa vardı. Kanlar içinde bir hasta ve ona müdahalede bulunan hemşireler vardı. Beraber görev yaptığım doktor arkadaşım Murat'ta müdahale yapıyordu. Yanına vardığımda direkt olarak bilgi istedim. Sesim oldukça kendinden emin ve tehditkâr çıkmıştı. "Hastanın nesi var?" Murat hem kanamaya bası uyguluyor hem de bana gerekli tüm ayrıntıları özet geçiyordu. "Bıçaklı saldırı maalesef." Devam etti.

"Hasta yirmi iki yaşında, genç erkek. Solunum sayısı çok düşük. Kanaması da çok fazla var."

Hastayı kaybetmek üzereydik. Nida'ya yönelerek "ameliyathaneyi hazırlayın," deyip hastanın bulgularını inceledim. Herkes işinin başındaydı. Herkes hastayı kurtarmak için seferber olmuştu. İşimiz hayat kurtarmaktı ve şu an bunu yapıyorduk. Acil serviste bir savaş vardı adeta. Bir mücadele vardı. Hem hastanın yaşamak için verdiği mücadelesi hem de onu kurtarmamız için bizim verdiğimiz mücadele. Murat'la ne yapacağımızı konuşuyorduk.

"Hastanın iç organlarında kanama var. Çok acil durdurmamız gerek. Ameliyathane hazır bekliyor!"

Hastayı sedyeyle beraber ameliyathaneye götürürken elimizden geldiği kadar acele ediyorduk. İki numaralı ameliyathaneye geldiğimizde Sevil hemşire hastayı içeri götürdü. Anestezi uzmanımız ve diğer arkadaşlarım hazırlıklarını yaparken Murat ve ben de sterilizasyon işlemlerimizi yapıyorduk. Ellerimizi dirseklerimize kadar yıkadıktan sonra hemşireler üstümüzü giydiriyordu. Son olarak boneleri ve maskeleri de taktıktan sonra ameliyathaneye girdik. Anestezi uzmanımız Furkan hastayı uyutmuştu. Hastanın karın kısmını neşter yardımı ile kestikten sonra kanayan bölgeleri tespit etmeye başladık. Böbreklerden birinde kanama vardı. Murat'la istişare ederek çok dikkatli bir şekilde işime odaklanmıştım.

MÂSİVÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin