Bu hikâyede, iblislerden daha kötü olanlar vardı. Bu hikâye, yeniden yazılması gereken bir sonun başlangıcıydı. Mutlak bir saflıktan doğan, lanetli bir kötülüktü. Ve bu lanet, satır satır kaderimizi yazarken, biz arzularımızla başa çıkmaya çalışıyorduk. Ele geçirilmiş ruhlar, boş bedenlerimizin içinde kıvranırken hiç de masum sayılmazdık. Masumiyet çoktan yitip gitmiş ve biz kalplerimizde oluşan koca delikle hala nefes almaya çalışıyorduk.
Benim hikayemin baş rolleri olan Lilith ve Dark Leydi, yarım kalmış bir nefretin hesaplaşmasını yaparken, ben arada kalmış bir faniydim. İkisi arasındaki sert rüzgarlar beni hedef alıyor ve ben geri adım atmakta zorlanıyordum.
Dark Leydi, Lilith'e karşı üstünlükle dururken, tısladı.
"Görmeyeli yaşlanmışsın Lilith"
Dark Leydi, alaycı ve cesurdu. Fakat gerçekten Lilith'ın karşısında galibiyeti elde edecek miydi orası muamma.
Lilith, onun burada olmasına şaşırmış olsa da belli etmemişti. Aksine ona onun diliyle cevap veriyor ve ne kadar şeytani olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyordu.
"Ve daha da güçlendim"
"Öyleyse görelim!"
İşte savaş tam anlamıyla başlamış ve ben ateş hattında mahsur kalmıştım. Birbirlerine yaptıkları manevralar fiziksel değil, daha çok bir güç dokunuşuydu. Daha fazla bu kirli oyunu izlemek istemediğim için var gücümle geri geri adım atmaya çalıştım. Fırtına kuvvetli bir şekilde etrafı tozu dumana katarken, neredeyse içine çekilecektim. Ta ki belimde hissettiğim el, beni tutana kadar. Her şey aniden olmuş ve ben kurtulmanın sevincini bile yaşayamamıştım. Çünkü Dean, beni kucağına alıp bu savaştan uzaklaştırıyordu. Bense kollarımı boynuna dolayıp, başımı omuzuna yaslamıştım. Gözlerimiz birbirine değdiğinde ise farklı bir şey arıyorduk sanki. Gözlerinin saf karanlığının ardında bulmak istediğim bir gün ışığı vardı. Derinlere inmiş ve onun peşine düşmüştüm. Kolları beni sımsıkı kavrarken oldukça güvende hissetmiş ve rahatlamıştım. Bambaşka bir his içten içe kuşatırken ruhumuzu, bizim için dünya durmuş gibiydi.
Dean beni Cara'nın evine getirip, kapının önünde kucağından indirdiğinde elimde olmadan hiç yapmayacağım bir şey yapıp, sarıldım. Bunu neden yaptığımı anlayamamıştım. Bu duygu en az Lilith ve Dark Leydi kadar tehlikeli hatta daha beterdi. İnsanın en büyük felaketi hep bu sebepten olurdu. Benim felaketim de bu yüzden Han olmuştu. Ve bir daha olmasına izin veremezdim.
Dean'dan ayrılıp utançla yüzüne baktığımda onu ilk kez bu kadar afallamış görüyordum. Daha fazla utanmamak adına kapıya vurup açılmasını bekledim. Kapı hızla açıldığında karşımda korkulu ve endişeli gözlerle bakan Amy ve Cara'yı gördüm. Benden neler olduğuna dair bir şey söylememi beklerlerken, onları daha fazla bekletmemek adına salona geçtim. Dean'da benimle beraber gelmiş, tam karşıma oturmuştu.
Boğazımı temizleyip, konuşmaya hazır hale geldiğimde dudaklarımı aralayarak açıkladım.
"Dark Leydi gelmeseydi Lilith göreceğim son yüz olurdu. İkisi arasında bir düşmanlık olduğunu biliyor muydunuz?"
Cara ve Dean'ın yüzüne bakarak sormuştum bu soruyu. Fakat cevap Cara'dan gelmişti. Cara, ellerini boynuna götürüp ovuştururken konuştu.
"Imm şey yani herkes annemin düşmanıdır. Çok üstünde durma. İyi olduğuna sevindim. Peki sen nasıl kurtuldun?"
Bakışlarım Dean'ı bulduğunda, az önceki saçmalığım aklıma gelmiş ve kızarmıştım. Hızla bakışlarımı üzerinden çekip fısıldadım. "Dean kurtardı beni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÂSİVÂ
FantasíaMelez, Mirasçı, Rüya Gezen ya da Karanlık Soyun Tek Vârisi... Tüm bunlar tek bir kişiye yüklenen birer sıfattı. Fakat onun için birer sıfat değil, bilmeden sürüklendiği bir savaşın anahtarıydı. O, hiç güvenmediği bir iblisle anlaşma yapacak kadar ç...