8. Kaçak Yolcular

18 3 0
                                    

Hiç olmamamız gereken bir yerde, İtalyan mafyasının kucağına düşmüştük adeta. Adam iri yarı ve korkutucuydu. Esila ile birlikte olduğumuz yerde kalakalmıştık. Tam olarak ne yapacağımızı düşünürken karşımızda bizi öldürmek için salyalarını akıtmış, bekleyen adam konuşmaya başladı. Çok yakın mesafedeydi bana ve bu midemi bulandırmıştı. Ağzı leş gibi alkol ve sigara kokuyordu. Yüzümü buruşturup kendimi biraz geri çektim. Adam pis pis sırıtıyor ve bu da beni tedirgin ediyordu. Esila yüzünden başımıza bir bu gelmemişti o da olmuştu.

"Bu ziyareti neye borçluyuz hanımlar? Buyurun sizi içeride misafir edelim."

Geriye doğru birkaç adım atarken adam kolumdan kavrayıp beni içeri zorladı. Yanımıza gelen bir başka adam ise Esila'yı çekiştirirken kuzenim boş durmuyordu. Adamın elini ısırmış, bağırıyordu. Adam acıyla inlediğinde artık Esila'yı daha sıkı tutuyordu.

"Bırakın bizi pislik herifler."

Esila bağırsa da faydası olmuyordu. İçerideki bağlı olan adam bizi görünce şaşırmış ve belki de kurtulacağını zannetmişti. Şu an kurtarmayı bırakın biz de esir olmuştuk. Çektikleri iki sandalyeye bizi zorla oturtup, ellerimizi arkadan bağladılar. Üç silahşörler gibi karşımıza dikilip süzdüler. Kılık kıyafetimiz bile bizi ele veriyordu. Ben size olacak olanı söyleyeyim. Bizi ajan zannedeceklerdi. Bu çağa uygun değildik. Baştan aşağı farklıydık. Bu da gözden kaçırılmayacak bir detaydı.

Ellerimizi çözmek için savaş verirken adamlara bağırmayı ihmal etmiyorduk. Adamlar birbirlerine bakıp kurnazca güldükten sonra daha doğrusu dudak kıvırdıktan sonra ortada duran konuşmaya başladı. Uzun boylu, kaslı ve kumraldı. Yaşı da sanırım otuzlularındaydı. Elinde tuttuğu sigarasından dudağına götürüp içine çektikten sonra dumanı dışarı üfledi.

"Kimsiniz? Sizi Marco mu gönderdi?"

Esila'yla birbirimize bakıp anlamsız bakışlar attık. Korkudan bu soğuk havada soğuk terler atıyorduk. Hiçbir cevap vermemeyi seçmiştik. Adam, kaldığı yerden devam etmek için volta atmaya başladı. Sigarasından içine çekiyor ve konuşuyordu. Sakin konuşması beni şaşırtmıştı doğrusu. Ayağındaki ayakkabı, yere her vurduğunda ses çıkartıyor ve tüm dikkatleri üstüne topluyordu.

"Marco sever böyle değişik tipleri peşime ajan diye takmayı. Fakat esas soru şu küçük hanımlar. Siz tam olarak neden buradasınız? Bize gerekli olanı verin ve buradan özgürce çıkın. Ya da susun ve sonuçlarına katlanın. Tercih sizin."

Bir şeyler düşünsem de aklıma söyleyecek hiçbir şey gelmiyordu. Buradan çıkabilmemizin tek bir yolu vardı o da yüzüğe erişmek. Ellerimi çözebilirsem buradan gidebilirdik. Sakinliğimi korumaya çalışarak sessizliği bozdum.

"Öncelikle Marco'nun size selamları var. Size güzel bir teklifle geldik ama anlaşılan siz iş yapılabilecek adamlar değilsiniz. Marco, bunun hesabını size ödetecek."

Esila bana şaşkınlıkla bakıyor ve ne yapmaya çalıştığımı anlamıyordu. Ona kısa bir 'sakin ol' bakışı attıktan sonra adamın sesiyle yeniden bakışlarımı ona sabitledim.

"Demek bana bir teklifle geldiniz. Pekâlâ, öyleyse duyalım."

İşte bunu düşünmemiştim. Ne söyleyeceğimi düşünürken aniden korkunç bir şey oldu. Bizim dışımızda burada tutulan adam kaçmaya çalışırken bir silah sesi kulaklarımızı sağır etti. Hiç acımadan adamı alnının ortasından vurmuştu. Ve bunu gayet sakin yapmıştı. Adamın kanlar içerisinde yere yığılmasıyla çığlıklarımızı bastıramamış ve yaygarayı koparıvermiştik. Esila korkudan titriyor ve ağlıyordu. Ben ise şu anda bizi buradan kurtarmak için düşünmeye çalışıyordum. Yanımda bir ceset ile bunu yapmam çok zordu. Adam, silahıyla uğraşırken tekrardan konuştu. Sanki bize gözdağı veriyordu.

MÂSİVÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin