Nefilimler ve iblisler kıyasıya bir nefretin, kıyasıya mücadelesi için karşı karşıya gelmiş ve kaçınılmaz bir savaşın gölgesi hepimizi etkisi altına almıştı. Gözbebeklerine yansıyan ateş, birbirlerini yakmak için büyük bir güç topluyordu. Ve ben, olacaklar için bir hayli endişeliydim. Kendi savaşımı bile veremezken, burada nasıl savaşacaktım? Buradakilerin çoğu ya yeraltında ya da gökyüzündendi. Yani gökyüzünden yeryüzüne atılmış biçare bedenlerdi desek daha doğru olur. Çünkü nefilim ırkı kanatları kesilmiş ve yeryüzüne gönderilmiş düşmüş meleklerdi. Bir zamanlar masum birer melek iken şimdi şeytana ayak uydurmuş kaostular.
Burada benim dışımda da eğlenen insanlar vardı. Onlar için burası büyük bir risk iken olası her darbeden etkilenebilecek durumdaydılar. Önceliğim onları buradan çıkarmak olacaktı. Ortalık bu denli kızışmışken, ağzımı açmak beni zorlayacakken ben bu sefer korkaklık yapmayıp kendi ırkımı, insanoğlunu riske atmayacaktım.
Dean ve Jack karşı karşıya kozlarını bölüşürken, kimsenin beni göremeyeceği bir yere geçtim. En azından bu iki türün dikkatini çekmemeye çalışacaktım.
Kuytu bir yer bulup, konsantre olmak için gözlerimi kapattım. Çalan müziği duymamaya çalışarak kendimi tamamen gücüme odakladım. Derin nefesler alıp verdikten sonra zihnimde yapmak istediğim şeyi canlandırmaya çalıştım. Her şey durmuş gibi, tüm dünya ufak bir mola vermiş gibi sakindi kafamın içi. Bunun vermiş olduğu güvenle, gece kulübünde ufak bir gösteri yapmak için hazırdım.
Kulübün içinde ufak bir kasırga ile önce müziğin susmasını sağladım. Eğlenen insanlar neler olduğunu anlamaya çalışırken, kasırganın şiddetini daha da arttırdım. Herkes korkuyla dışarıya kaçışırken, Dean bunu benim yaptığımı anlamıştı. Arkasını dönüp bana baktığında, zihnimde sesinin fısıltısını işittim.
"Gece buradan git!"
Başımı olumsuz anlamda salladığımda, yüzümde gücün verdiği hazzın tebessümü vardı. Burada kalıp, ona yardım edebilirdim. Bu yüzden ona karşılık vererek "üzgünüm ama bunu yapamam," dedim.
Eğlence bitmiş ve burada sadece birazdan kopacak kıyametin, küçük alametleri ufak bir nota çalıyordu. Sûra henüz üflenmeyecek ve ruhlar, ölü bedenlerine henüz giremeyecekti.
Topuklularla zor yürüdüğüm için, onları ayağımdan çıkartıp Dean'ın yanına hızla koştum. Nefilimler ve iblisler birbirlerine tıslıyor, savaşın başlaması için düdüğü bekliyorlardı. Hiçbir şey henüz başlamadan bitebilirdi diye düşünerek, son kez dudaklarımı aralayıp, gözleri üzerime çektim. Sesim, kendinden emin bir tonda çıkarken, mimiklerim de onu destekliyordu.
"Bakın buna gerek yok. Bu iki türün arasındaki dostluğu kötü etkileyecektir."
Dean hiç beklemediğim bir anda elimi tutup, yeniden zihnime fısıldadı.
"Olası her durumda kendini koru melez."
Elimin üstündeki sıcaklığın bana verdiği güvenle cevap verdim. "Buna şüphen olmasın Kerberos."
Jack, bana doğru yaklaşıp, arsız bir şekilde elini yüzümde gezdirirken, kavganın ilk hamlesi Dean'dan geldi. Jack'in yüzüne oturttuğu yumruğuyla gözlerinden zehir kusuyordu sanki. Jack ise bu hamleyle geri sendeleyip, acıyla yüzünü tuttu. Patlayan dudağının akan kanı dişlerine bulaşmışken yüzündeki iğrenç gülüş silinmemişti. Bu kadar arsız birisini hayatımda ilk kez gördüğümü söylemeliyim. Apaçık tahrik ediyordu insanı.
İblisler ve nefilimler bu yumruğun üzerine birbirine saldıracakken, Jack'in emriyle nefilimler geri durdu. İstediği şey Dean ile teke tek bir hesaplaşmaydı. Ve bunun ilk adımını yerine getirerek ani bir manevra ile Dean'a yumruk attı. Dean ile ellerimiz ayrılırken, ben kendimi refleksle geri çekmiş, Dean ise yere düşmüştü. Onu yerden kaldırmaya çalışıp, Jack'e bağırmaya başladım. Dean, yalnız değildi. Bunu ona hatırlatacağım an elbet gelecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÂSİVÂ
FantasíaMelez, Mirasçı, Rüya Gezen ya da Karanlık Soyun Tek Vârisi... Tüm bunlar tek bir kişiye yüklenen birer sıfattı. Fakat onun için birer sıfat değil, bilmeden sürüklendiği bir savaşın anahtarıydı. O, hiç güvenmediği bir iblisle anlaşma yapacak kadar ç...