(1) Lanetli gün

82 9 4
                                    

2013 TEMMUZ 25

Yıllardır bana lanetle bahşedilen o gün gelmişti.

Ben daha onbeş aylık iken beni babama bırakarak terk eden annem yüzünden bu günden öyle korkuyordum ki her doğum günümde, bu güne her yaklaştığımda içimi kaplayan bir karanlık vardı. Bu gün ölü ya da diri o karanlıktan kurtulacaktım.

Her doğum günümde babamdan duymak istediğim şey "iyiki doğdun kızım" iken duyduğum şey "onbeşinci yaş gününde herşey son bulucak İzgi" idi küçükken ne dediğini anlamazdım şuan anlıyorum ki annem beni onbeş aylık iken terk ettiği için babamda benim onbeşinci yaş günümü bekliyordu.

Çalan kapı ile oturduğum koltuktan kalktım dış kapının önünde durdum "kim o?" dedim ürkerek ya babam gelmişse diye ödüm kopuyordu, bu gün ne olacağı hakkında hiçbir bilgim yoktu. "Biziz" diyen Tuğrulun sesini duyduktan sonra rahat bir nefes aldım ve kapıyı açtım. Kapıyı açtığımda gördüğüm manzara ile şaşırdım. Tuğrul elinde kocaman bir meyveli pasta tutuyordu, solunda Selim sağında ise Selimin benle yaşıt kardeşi Yaren duruyordu.

"İyiki doğdun kıvırcık" üç bir ağızdan duyduğum ses ile gözlerimi beni acıktıran pastadan çektim. Hiç birinin bu günün laneti hakkında bir bildiği yoktu, bana umut veren bu üçlü ile iki yıl önce tanıştım sadece yazları buraya gelirlerdi çünkü ormanlık alan içinde olan İstanbul'un en izbe yerinde bulunan küçük bir kasabaydı burası. Onların aileleri çocuklarını buraya yazın eğlenmeleri için gönderirken ben bu kasabadan dışarı bir adım dahi atmamıştım.

"Kızım ne bön bön bakıyorsun, almayacak mısın içeri bizi?" dedi Selim dudak büzerek, Selimin dediği üzerine dudaklarımın kenarı kıvrıldı ve kenara geçerek onların içeri girmesi için yol açtım. Üçüde tek tek oturma odasına geçtiler, arkalarından kapıyı kapatarak bende odaya geçtim. Pastayı orta sehpanın üzerine koymuşlardı. Onlar koltuklara yayılırken bende mutfağa çatal,bıçak ve tabak almak için gittim, tabakları çıkartıp üst üste dizerek mutfağa Yaren girdi. Yaren'in güzelliği büyüleyiciydi, sapsarı upuzun dalgalı saçları vardı gözleri yeşildi, burnu ise minicik ve kemersizdi ve boyu, boyuna da diyecek yoktu benden sadece üç santim kısaydı yani boyu 165'ti doğal barbie idi kız resmen. "Yardıma ihtiyacın var mı? İzgi'm" dedi. "Sen şu tabakları al ben geliyorum" dedim gülümseyerek. Yaren tabakları alıp çıktı, ardından çatallar ve bıçakla bende oturma odasına geldim.

Orta sehpanın önüne diz çöktüm ve pastadan dört dilim kestim, hepsinin tabağına tek tek pasta dilimlerini koyu onlara uzattım. Herkes pastadan yemeye başlayınca bende bir çatal alıp ağzıma götürdüm pasta çok güzeldi. Şuana kadar yediğim en iyi pastaydı, neden tadının bana bu kadar iyi geldiğini bilmiyorum ama galiba nedeni artık yiyeceğim son pasta olması olabilirdi. pastane pastası olmadığı barizdi ama güzeldi... güzeldi işte. "Hanginiz yaptı bu pastayı?" diyerek tek kaşımı kaldırdım "ben yaptım kim yapacak başka?" diyerek ortaya atladı Tuğrul göğsünü gererek. Bunun üzerine Selimin kinayeli bir şekilde öksürdüğünü duydum. Tuğrul bunun üzerine tekrar konuştu "yani yüzde ellisini ben yapmış olabilirim"dedi, elini sallarken bu seferde Yarenin öksürük sesini duydum "tamam be sadece kaslı kollarım ile hamurunu çırptım" dedi sırıtarak Tuğrul. "Ha şöyle yola gelesin Tuğrul bey" dedi Yaren kendini kabadayı rolune koyarak. Tuğrul elindeki tabağı orta sehpanın üzerine koydu, solundaki minderi alarak Yaren'e attı. Yarenin yüzüne gelen minder ile sarsıldı ve saçları dağıldı, önüne gelen saçları düzeltirken "abii" dedi abisinden yardım istercesine. "Kusura bakma Yaren ama hak ettin abicim, daha ben Tuğrul'uma böyle demiyorum." ardından ekledi "çünkü canıma susamadım" bu sefer kafasını bana çevirdi Yaren, bağdaş kurduğum bacaklarımın üstüne koyduğum minderi elime alıp Tuğrul'a fırlattım, tam onikiden vurduğum için sarsılan Tuğrul elindeki tabağı düşürmemek için çabaladı ve başardı. "İzgi'm be" diyerek bana koştu Yaren ve arkamdan sarıldı, ikimiz aynı anda Tuğrul ve Selim'e dil çıkardık. Ardından dördümüz birden kahkaha atmaya başladık.

***

Saat akşam altı olmuştu bile zaman bu üçlü ile çok hızlı geçiyordu.

Üçü hararetli bir şekilde konuşurken bende onları izlemeye daldım gözlerim Tuğrul'a kaydı 190 boylarında ve kaslıydı saçları dalgalı gözleri kehribardı, güneşte gözleri çok güzel oluyordu. Ardından Selim'e baktım geçenlerde demişti boyu 187'ydi o da kaslıydı Tuğrul gibi. kardeşinin aksine gözleri elaydı saçları ise kumral ve düzdü.

"Ee artık bize müsade" dedi Tuğrul ayağa kalkarken, ardından Selimde ayağa kalktı , "bencede gidelim biz artık kıvırcığım" dedi Yaren üstünü düzeltirken. Onlara bakarak ayağa kalktım, kollarımı iki yana açtım "hadi sarılalım" dedim. Bu onları son görüşüm olabilirdi en çokta bundan korkuyordum zaten.

Üçü birden açtığım kollarıma geldi ve üçüne aynı anda sarıldım bu cidden beni çok rahatlattı, kısacık bir şeydi ama dünyalara bedeldi. Üçüde kollarımdan ayrıldıktan sonra dış kapıya doğru yöneldiler. Arkalarından bende ilerledim "yarın görüşürüz kıvırcık" dedi Selim gülümseyerek kafa salladım umarım görüşürüz demek geldi içimden, dudaklarımı birbirine bastırdım ve arkalarından kapıyı kapattım.

Oturma odasına geçip koltuğa oturdum, tabağımda kalan pastayı yerken kapının açılma sesi geldi kafamı sol taraf çevirerek kimin geldiğine baktım. Gerçi bakmama gerek yoktu babamdan başka kimse olamazdı. Mutfağa doğru yöneldi ve mutfaktan elinde bir sandalye ve bir ip ile döndü, yavaşça yutkundum olacaklara hazır değildim. Yaşamak istiyordum. Kalbim hızla atmaya başladı. İçimdeki yaşama isteği dürtüsü ile sehpanın üzerinde ki bıçağı elime alıp kazağımın bileğinden içeri geçirdim. Bıçağı aldığımı fark etmedi, bir nebze rahatladım,tuttuğum nefesi hızla geri verdim.

Orta sehpayı ayağı ile itti sehpa üstündekiler ile devrildi tuttuğu sandalyeyi yere bıraktı "birde bu lanetli günü kutluyorsun öyle mi?" bir şey diyemedim, aslında çok şey demek istiyordum. Gözleri ile sandalyeyi işaret etti "otur" oturmadım, oturmak istemedim. "İkiletme İzgi otur" bu sefer kolumdan çekerek oturttu. Ona karşı hiç bir şey yapamazdım.

Getirdiği ipi etrafıma dolamaya başladı öyle sıkı doluyordu ki canımı acıtıyordu. En son ayaklarıma da ipi doladıktan sonra sıkı bir düğüm attı ve çekip gitti. Bu kadar mıydı? kesinlikle hayır.

Bir kaç dakika boyunca hiç bir şey yapmadım. Çünkü gittiğine emin olmalıydım. Rahatlamak için derin bir nefes aldım, aldığım nefes canımı acıttı çünkü duman çekmiştim içime , ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Beni de bu evi de yakacaktı, çünkü benimde o kadının hatıraları ile dolu bu evden kurtulmak istiyordu.

Daha fazla bekleyemezdim alevler içeri doğru gelmeye başlamıştı bile, ben bunu düşünürken araba sesi duydum arabanın uzaklaştığını anlayınca sakladığım bıçakla bileklerimde ki ipi kesmeye çalıştım.

İpi kesmem çok uzun sürmüştü ellerimi kurtardıktan sonra gerisi kolaydı ama dışarıdan, ahşap evin içine sızan alevler bana doğru yaklaşıyordu ve oksijen azalıyordu. Elimde ki bıçakla ayaklarımı ve geri kalan ipleri kestim.

Ön kapıdan çıkamazdım çoktan kilitlemişti orayı, salonda alevlerden sıyrılıp bir şekilde çıktım. Koridora geldiğimde bir ön kapıya baktım birde ormanlık tarafa açılan arka kapıya, ön taraf alevlerle kaplıydı birde zaten kilitliydi. Arka kapıya doğru koştum elimi kapının koluna attım ama açılmadı sikeyim bu tarafta kitliydi.

Ciğerime dolan dumanla öksürdüm. Adımlarım geriledi ve kapıya omuz attım bunu bir kaç defa denedim ama olmadı son kez daha deneyecekken kapının önüne yanan bir tahta parçası düştü umursamadım ve kapıya doğru yeniden koşacakken ayaklarım bir birine takıldı yere düştüm ama o yanan tahta parçası da göğsümün altına denk geldi, ağzımdan çıkan çığlık ile göz yaşlarım bir oldu ama vazgeçmeyecektim ayağa kalktım ve köşeye attığım bıçağı yeniden elime aldım kapının önüne gelip bıçağın sivri ucunu kapı deliğine soktum. Bir kaç dakika uğraşın sonunda kapı açıldı. Keşke daha önce akıl etseydim.

Arka bahçe ormana bakıyordu ve tek şansım ormana kaçmaktı, çıplak ayaklarım ile ormana doğru koştum ayağıma batan taşları umursamadım tek amacım onbeş yıldır çıkmadığım kasabadan çıkmaktı.

ormanın içine girdiğimde arkama baktım ev alevlerle dans edercesine yanıyordu. Sol gözümden bir damla bir yaş aktı önüme dönüp koşmaya devam ettim.

Ben bu gün tüm geçmişimi tüm bu zorluklara rağmen sildim.

Özgürdüm.

ATEŞİN BIRAKTIĞI KÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin