Monterey kasabasında o günde diğerlerinden farkı yoktu, sonbahardı, akşamları hafif rüzgâr eserdi eğer akşamları dışarı çıkacaksanız yanınıza hırka almanız gerekirdi rüzgâr denizden estiği için hasta edebilirdi. İşte yine öyle bir gündü o ise hala müşterilerle ilgileniyordu saat neredeyse akşam sekiz olmuştu ekim aynın en güzel zamanlarıydı bu zamanlarda dükkân boş durmazdı. İş çıkışı bir kahve içmek için uğrayanlar, ailesiyle beraber yemek yiyenler, arkadaşlarıyla buluşanlar çok olurdu. Bilen bilirdi Monterey'de sahil tarafında kafe işletmek bu zamanlarda gerçekten zordu gece bire kadar müşteri sürekli gelmeye devam eder sabah ise en geç altıda açmak zorundaydınız. Özellikle de James Obel'ın durumundaysanız açılış ve kapanış saatlerini birer saat daha uzatmalı ve daha çok çalışmalıydınız.
James Obel, uzun boylu, sarışın, ela gözlü, kemikli yüz hatları olan zayıfça bir adamdı. Eleanor'un dediği gibi Alexander Skarsgård'ı hiç andırmıyordu. Alakası yoktu o sadece terapisti yanıltmak istemişti. Kasabaya sonradan gelen İngilizlerdendi, çocukluğundan beri bu kasabadaydı. Suratsız adamın tekiydi, insanlar gülümsediğini çok az görürlerdi. Kaba ve çekilmez bir adamdı ama iyi iş yapardı, çalışkandı, hiçbir günü boş geçmezdi. En önemlisi dürüsttü belki de bu yüzden insanlar onun yerine bu kadar çok geliyorlardı. Yerli halk onun bu hallerine alışmış, onu bu haliyle de seviyorlardı ne büyük bir şanstı bu aslında istediği parayı çıkarması için ama bu onun hiç umurunda değildi tek istediği o parayı kazanıp o avukatı tutup işin peşine düşmekti. Her sabah bu düşüncesine biraz daha yaklaştığını düşünerek uyanıyor sabah beşte dükkanı açıyor ve gece ikiye kadar çalışıyordu.
" Hey,J.O!" işler yine yoğundu, terasta birkaç müşteriye kahve götürürken Sam kafenin giriş yolundan ona seslendi. Bulunduğu yerle Sam arasında 10 metre vardı. Sam gözünde güneş gözlükleri ağzında sakız arkadaşına karşıdan el sallıyordu.
"İçeri gelsene!" arkadaşı başparmağını gösterip içeri doğru yürüdü. Sam'in gelmesi demek güzel haber demekti, siparişleri bıraktıktan sonra yan masadaki boşları tepsiye koyup içeri girdi.
"James" dedi yüzünde koca bir gülümsemeyle, haklıydı Sam güzel haberlerle gelmişti. Elindekileri hemen yandaki masaya bıraktı ve arkadaşının karşısına oturdu. "Onu buldum"
"Ne?" duyduklarına inanamamıştı, içi kıpır kıpır olmaya başlamıştı. Dudağının ucu yana kıvrılmıştı onu tanımayan biri ilk defa güldüğünü görmüş olabilirdi o an. Sam onu bulmuştu.
"Yenilerden biri, yeni olduğu için pek o kadar tecrübesi yok ama çok hırslı eminim işimize olduğunda da fazla yarar ve buralı da değil o yüzden daha ucuza koparmak kolay oldu" dedi Sam heyecanla, James'ın o az gülümsemesi anında solmuştu yüzü yine donuk hoşnutsuz halini almıştı. Sam onu bulmamıştı Sam'in o dediği avukattı, Sam avukatı bulmuştu. Ne sanıyorduk ki zaten salak dedi kendi içinden rüyanda gördün diye ertesi gün karşına çıkacağını mı? "Hoşuna gitmedi mi? Daha tecrübeli birini mi bulmalıydım? Buralı değil diye mi endişelendin, hiç endişelenme abi adam Asyalı olabilir ama çok hırslı"
"Yo hayır iyisini yapmışsın daha iyisine param yetmezdi, teşekkür ederim. Sana en iyisinden bir içki borcum oldu" dedi ve masadan kalktı. Sam onu liseden beri tanıyordu bir terslik olduğunu canının bir şeye sıkkın olduğunu anladı. Etrafına bakındı ve yerinden kalktı arkadaşının yanına gitti içerdeki müşterilerin duymayacağı bir şekilde sesini alçaltıp konuştu. "Bir an için onu bulduğumu düşündün değil mi?" James bir an bekledi ve başını iki yana salladı. "Emin ol dostum onu bulmuş olmak isterdim ama bütün eyaletleri aradım o burada değil, hala daha arıyorum tekrar tekrar. Kusura bakma dostum"
"Dün gece onu rüyamda gördüm Sam" dedi elindeki bulaşığı lavaboya bırakıp. "Uzun bir zaman sonra dün gece"
"Desene bu eleman işe yarayacak"
"Bilmiyorum"
"Bakar mısınız?" arka taraftan bir müşteri onlara doğru seslendi.
"Hemen geliyorum" Sam kasanın yanına duran önlüklerden birini alıp beline bağladı ve defteri kaptı " Ben hallederim sen biraz kafanı topla, bu da sana kıyağım olsun."
"Şu adamın adı ne demiştin?" diye seslendi olduğu yerden. Sam siparişi deftere yazdıktan ve müşteriye gülümsedikten sonra kağıdı James'a uzatırken yarım ağız gülümseyerek avukatın adını söyledi. "Taeyong Kim"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deux ex machina
ChickLit"Şuan Quai de Jemmapes'te seninle tanıştığımız bankta oturmuş beni bekliyorsun bunu hissediyorum daha doğrusu önceden gördüm de denilebilir ama sen böyle şeylere inanmıyorsun mantıksal ve somut şeylere inanıyorsun ne yazık oysaki uzun zaman önce eli...