"Yalan söylemek gibi olmasın ama bunca lafın arkasından ıhlamurun parasını vereceğini düşünmemiştim" Taeyong'un sözleri sadece Sam ve onu güldürüyordu. Benim gülecek hiç halim yoktu. Onun yerine camdaki yansımama bakıp yansımamın diğer tarafından Büyük Okyanusun sahile vuran hırçın dalgalarını izliyordum. Karanlığın içinden sadece köpükleri gözüküyordu. Kayalara her vurduklarında çıkardıkları sesi kafamın içinde duyabiliyordum. Beni esir almışlardı. Boğuyorlardı.
"O pislik ihtiyar sandığı kadar zeki olsaydı tutulmuşun sözüne kanıp gencecik kızına bunu yapmazdı"
Evde fotoğrafın ve defterin kayıp olduğunu fark ettikten sonra beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Benim girmeye korktuğum eve benden başkası girmeye cesaret edip yetmezmiş gibi bir de odamızı karıştırmıştı. Çalmıştı. Ellie'yi çalmıştı. Taeyong, hiçbir şeye dokunmamamı söyledikten sonra hemen Sam'i aramıştı. Geçirdiğim şok yüzünden zaten istesem de kıpırdayamazdım.
"Şimdi ne olacak peki Tae?"
"Eğer olay yeri inceleme James ve Ellie dışında başka birinin izine rastlarsa işler değişir."
"Dostum, yaptığın iyi bir şey mi kötü bir şey mi bilmiyorum ama sanırım o evi kurcalamayarak iyi bir şey yaptın" Sam, belli belirsiz omzuma dokundu. Cevap vermedim. Boğulmakla meşguldüm. Kafamın içindeki dalgaların beni ezip geçmesine, üstüme çıkmasına, beni içine çekip boğmasına izin vermiştim.
Taeyong, Sam ile konuştuktan sonra olay yeri inceleme ekibi beş dakika içinde gelmişti. Bu sefer daha fazlaydılar. Daha donanımlıydılar. Andy ve polis arkadaşının getirdiklerine benzemiyorlardı. Onlar eve doluşurken dejavu hissine kapıldım.
"Ellie burada değil seni pislik. Onu dışarıda aramalısın. O burada değil"
"Çekil önümüzden James. Yoksa geceyi nezarethanede geçirirsin"
"Çekilmeyeceğim kahrolası. Karımın burada olmadığını Andrew'da sen de biliyorsunuz. O gelmedikten sonra bu eve kimsenin adım atmasına müsaade etmedim. Etmeyeceğim. Arama iznin olmadan bir bok yapamazsın"
Beni tekrar sorguya almışlardı ama bu sefer kelepçeli olarak değil. Kendi evimde girişte durdurup soru sormuşlardı. En son eve kim girdi ne zaman girdi gibisinden sorulardı. Eskimiş ve basit cevaplarla dolu sorular. Sonucu olmayan türden sorular. Bana evde kalamayacağımı artık resmen bir olay yeri olduğunu söylediler. Zaten evde kalmıyordum. Taeyong'a birkaç eşya alıp alamayacağımı sordum. Sadece fotoğrafları almak istiyordum. İzin verdiler. Yukarı çıkıp yatağın üstüne dağıttığım fotoğrafları aldıktan sonra çıkmadan önce salona son bir kez baktım. Ellie'nin en son okuduğu kitap sehpanın üstünde duruyordu. Onu da aldım ve çıktım.
Dükkâna geri döndüm. Andrew'ın dağınıklıklarını ayağımla ittirip kapıyı kapattım. Dayanacak gücüm kalmamıştı. Sevinmeli miydim? Üzülmeli miydim? Acı mı çekmeliydim? Yoksa kendimi şu kayalıklardan aşağı atıp ölmeyi mi beklemeliydim? Kendimden geçmiş bir halde kırılmış tabakların arasında yerde otururken Sam elinde Jake Daniel's şişesiyle geldiğinde saat neredeyse sekizdi.
"Dostum." Demişti gözlerini devirerek. "Kremanın üstüne oturmuşsun" arkasından kapı tekrar açıldığında bu sefer içeri giren Taeyong'tu. Dönüp ikimizde ona baktık. Onunda elinde içki dükkanından alınmış içi dolu bir poşet vardı. "Anlaşılan herkes aynı şeyi düşünmüş" Sam yerden kalkmam için elini uzattı.
O saatten beri Andy ile konuştuğumuz masada oturmuş içiyorduk. Onların ikisi bir yandan dava hakkında konuşuyorlardı. Onları dinlemem gerektiğini ve bir ipucu yakalayıp onlara yardım etmem gerektiğini biliyordum. Ellie için güçlü olmak zorundasın. Kendime sürekli tekrarladığım cümle buydu ama bugün o cümle bile beni boğulmaktan kurtaramazdı.
"Onu koruyamadım" Sam ve Taeyong bir anda olay yeri incelemeden çıkabilecek sonuçları tartışmayı bırakmışlardı. İkisi de sessizleşip başlarını öne eğdiler. "Onu koruyamadım ve biri onu kaçırdı"
"Bundan emin değiliz" sessizliği ilk bozan Taeyong olmuştu. Sam ona yandan kısa bir bakış attı.
"Ne yani karımı benden daha iyi mi tanıdığını söylemeye çalışıyorsun"
"Ben öyle bir şey ima etmeye çalışmıyorum Bay Obel. Sadece bunun bir ihtimal olduğunu unutmamanız gerektiğini size söylemeye çalışıyorum."
"Ceset bulamadığını daha bu sabah söyledin. Demek ki Ellie ölü değil. Kırık kaburgayla evden de eşyalarını alıp kaçamayacağına göre."
"Tea'ye yüklenme J.O. o olaya mesleki açıdan bakıyor. Bunu da yapmak zorunda sende biliyorsun."
"Peki ya sen? Sen ona katılıyor musun?"
"İşim gereği soracak olursan evet katılıyorum. Daha hiçbir şey kesin değilken direkt onun kaçırıldığını düşünemeyiz. Şuan halen daha kayıp vakası olarak görülüyor. Ama şahsi olarak bakarsam-"
"Sam bu doğru değil" diye uyardı onu Teayong. Sam susması için elini kaldırdı.
"Arkadaşım için neyin doğru neyin yanlış olacağına ben karar veririm." Tekrar bana döndü. Bu sefer omzuma koydu elini sıktı. "Eleanor seni asla terk etmez. Bunu tüm kalbimle inanarak söylüyorum. Siz iki sersem çocukken de bu böyleydi iki yetişkinken de. Sen onun hep sığınağıydın, koruyucu kalkanıydın. O da bunu biliyordu. Bilmese o büyük kavgadan sonra buradaki bütün ailesini bırakıp senin için eyalet değiştirmezdi. Bu yüzden sakın ama sakın onu koruyamadığını kendine söyleyip kendini iyice dağıtma. Ama şunu da sakın unutma James. İyi ihtimalin yanında her zaman bir kötü ihtimal vardır. Ne olursa olsun Eleanor senin karın. Diğer yarın. Birbirinize deliler gibi âşıksınız. Bunu sakın ama sakın unutma."
Zihnimdeki dalgalar az da olsa durulmuştu ama hala boğulmaya devam ediyordum. Sadece artık acı çekmiyordum. Sam'e bakıp içtenlikle gülümsedim. Karşılığını aldıktan sonra tekrar Taeyong'a döndü.
"Sende bırak artık şu Bay Obel lafını. Ona da bana seslendiğin gibi ismiyle seslen."
"Sam haklı Tae. Artık aynı yolun yolcuları sayılırız" dedim gülerek ve bardağını biraz daha doldurdum. Taeyong utanmıştı. Başını öne eğerek teşekkür etti.
"Şimdi seni de hayata geri döndürdüğümüze göre J.O. ve tabiî ki Tae'yi de aramıza aldığımıza göre artık o soruyu sorabilirim." İkimizde dönüp merakla Sam'e baktık. "Bu zamana kadar sürekli Eleanor nerde ? diye sorduk" dedi önünde açık olan dosyaya baktı. Ellie'nin resminin yanında soluk kırmızı kalemle Eleanor nerde? Yazıyordu. Bunu ilk zamanlar yazdığı belliydi. "Anlaşılan yanlış soruyu sormuşuz?" Yazının üstüne çarpı attıktan sonra bu sefer daha canlı bir kırmızıyla hem yazdı hem okudu. Kırmızı mürekkep kâğıda her değdiğinde kalbim daha çok çarpıyordu. "Eleanor'u kim kaçırdı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deux ex machina
ChickLit"Şuan Quai de Jemmapes'te seninle tanıştığımız bankta oturmuş beni bekliyorsun bunu hissediyorum daha doğrusu önceden gördüm de denilebilir ama sen böyle şeylere inanmıyorsun mantıksal ve somut şeylere inanıyorsun ne yazık oysaki uzun zaman önce eli...