5

5 1 0
                                    

Senaryo oluşturulurken normal olay örgülerindeki dramatik yapı kullanılır yani serim düğüm ve çözüm biz buna da çok kuruluş yüzleşme ve çözülmede deriz en basit anlamıyla giriş gelişme ve sonuç bunu ilkokuldan beridir sıkça görürüz. Giriş kısmında kahraman tanıtılır, olaylardan bahsedilir, gelişmeye geldiğinizde olay iyice kızışır ve düğüm haline alır birinci entrika bölümü ve ikinci perde burada başlar ve ikinci entrika noktasına kadar devam eder –hikâyenin en boktan kısmı yani- ve sonra olaylar çözülmeye başlar- deus ex machina- ve tatatam sonuç bölümü, hikayenin sonu, filmin sonu, oyunun sonu. Mutlu son. Biliyorum, mutlu son demek biraz abartılı ve benim gibi birinin mutlu sona inanması da öyle ama emin olun ki mutlaka bir mutlu son var sadece onu siz yaşamıyorsunuz, bu yüzden mutlu son yok sanıyorsunuz ama bu oyundaki karakter çoğu zaman siz değilsiniz, bunu fark ettiğinizde aslında mutlu sonun sadece sizin için olmadığını ama başkası için olduğunu görebilirsiniz. Mutlu sonunuz olmadı diye üzülmenize hiç gerek yok bir senarist olarak söylüyorum fikir bulamadığımızda devam filmi çekmeyi severiz ve o devam filminde mutlaka ana karakterin mutlu sonu olur. Tanrının da bunu sevdiğini söyleyebilirim.

Benim hikâyeme gelince kesinlikle kışkırtıcı olayımı yaşamıştım. Günlüğü bulmuştum, resmi bulmuştum ve ağzımdan kendiliğinden rüyalarıma giren o İngiliz adamın-James'ın- adı fırlamıştı. Demek ki gizemli medyum arkadaşım haklıydı, yeşil defter bana bazı şeyleri hatırlatmıştı. Fotoğrafı görür görmez paniklemiştim, elim ayağım buz kesti masanın sandalyesine oturup derin bir nefes alıp sakinleşmeyi bekledim ve sonunda sakinleştiğimde hiç ses çıkarmadan defteri aldım, çekmeceyi kapatıp odadan çıktım. Antonie'nin defteri bildiğimi bilmediğini bildiğim için içim rahattı ama defterle fazla oyalanamazdım saate baktım 15.30'du Antonie hala uyuyordu. Defterin bir kopyasını al ve fotoğrafı çoğalt sonra ne yapacağını düşünürsün dedi kafamın içinden bir ses bu ses medyum kadının sesine benziyordu. Sesi ilk kez dinlediğim yanılmamıştım ikinci kez dinlemekte sorun yoktu, geldiğim gibi Antonie'yi uyandırmadan evden çıktım. Köşedeki kırtasiyeye gittim defterin fotokopisiyle beraber birkaç renkli kalem ve bir tane defter aldım bazı yerleri not alıp saklamam gerekiyordu. Açık bir tane fotoğrafçı bulup fotoğrafı bastırmak kalmıştı bir tek köşe sokakta bir fotoğrafçı vardı oraya gittim fotoğrafın ikinci baskısını aldım ve tekrar eve döndüm yanılmamıştım Antonie hala uyuyordu. Tekrar büyük bir titizlikle defteri aldığım yere koydum. Defteri yerine koymamın üstünden yedi gün geçti ama ben hala yazılanları okuyamadım, okuyamadım çünkü okumak istemedim korktum.

Hikâyemin giriş kısmı önümde duruyordu, gelişme bölümü için bekliyordu. Yüzleşmeyi daha ne kadar erteleyebilirdim? Bu soruyu kendime sürekli sormaya başlamıştım cevabı olmayan bir soruydu, beni yenebilecek bir soruydu, bildiğim her şeyi değiştirebilecek cevaplar barındırıyordu. Yedinci günün sonunda artık dayanamadım ama bunun üstesinden de yalnız gelemeyeceğimi biliyordum o yüzden yapmam gereken tek şeyi yaptım aldığım defteri ve kopyaları bir çantanın içine koydum yanıma bir miktar para aldım ve Quai de Jemmapes'in yolunu tuttum.

Saat nerdeyse akşam beş olmak üzereydi, ben elimde dosyalarla her zamanki bankın yanında yaşlı kadını bekliyordum acaba bugün gelmeyecek miydi? Dün sabah aldığım paketten bir sigara çıkarıp yaktım banka oturdum ve kanalın suyunu izlemeye koyuldum. İmgeler tekrar gözümün önüne gelmeye başladı bu sefer daha netti, önce kafamı direksiyona vurduğum an belirdi sonra sürücü koltuğundaki cam kırılıp alnımı kesti, acısını tekrar hissettim, araba yuvarlandı yuvarlandı ve ters döndü, öylece kaldı. Ne demişti kafamın içindeki o ses Frenler! Frenler tutmuyor! Ellie kamyon! Sesleri hatırlıyorum, arabanın tavanına dokunurken ona seslendiğimi hatırlıyorum James, uzaktan gelen ambulansın sesi yaklaştıkça beliren ışıklar, ona seslenirken bilincimi kaybetmiştim. Peki ama neden o arabada onunla beraberdik ve o fotoğrafta neyin nesiydi. Belki de akrabandı ya da kardeşin? Hayır asla değildi düpedüz direkt bir şekilde açıktı bu. Madem asıl eşim o neden Antonie ile evliyim? Off lanet olsun başımı ellerimin arasına alıp önüme eğildim.

"Madame?" biri seslenip omzuma dokundu başımı kaldırıp baktım. Küçük bir çocuktu, elinde bir zarf tutuyordu. Zarfı bana doğru uzattı anlamsızca yüzüne baktım ısrarla uzatmaya devam etti almamı istiyordu herhalde. Elinden zarfı aldım ve gülümsedim tepki daha vermeden arkasını dönüp koşarak uzaklaştı, zarfın arkasında kötü bir İngilizceyle Margaret'tan Ellie'ye yazıyordu. Kimdi bu Margaret? Zarfı açıp içinden çıkan kağıdı alıp okudum, mektuptu bu.

" Tatlı ve Sevgili Ellie" yaşlı medyum kadındandı bu seslenişinden anlamıştım demek adı Margaret'tı bozuk bir İngilizceyle yazılmıştı ama yazısı gayet güzel ve okunaklıydı.

" Tatlı ve Sevgili Ellie,

Şuan Quai de Jemmapes'te seninle tanıştığımız bankta oturmuş beni bekliyorsun bunu hissediyorum daha doğrusu önceden gördüm de denilebilir ama sen böyle şeylere inanmıyorsun mantıksal ve somut şeylere inanıyorsun ne yazık oysaki uzun zaman önce elindeki somut şeyleri aklınla beraber kaybetmemiş miydin?

Ah sevgili Ellie o üzerindeki karanlık halen daha uykularımı kaçırıyor ve sana yardım edememek bana azap veriyor. Seni o ilk gördüğüm anda o üstündeki büyük siyah lekeyi de gördüm hayatımda gördüğüm en büyük siyah lekeydi. Özellikle de çektiğin acı uykularımı kaçıracak kadar ağırdı bunu sana söylemiştim ama beni anlaman için tekrar söyleme gereği duyuyorum. Çünkü sana tam anlamıyla yardım edemedim edemeyişimin yegâne sebebi de tahmin edebileceğin gibi peşinde dolanan leke. Beni anlaman için sana bunu daha ayrıntılı açıklamam gerekecek.

Ruhlarla iletişim kurmaya başladığımda daha küçük bir çocuktum, senin gibi inançsız insanlar bu yüzden bana hep ön yargılı davrandılar ama sorun değil çünkü bu hayatta en büyük koşul affedici olmaktır. Zamanla yeteneğim gelişti arttı, onlar en büyük yol göstericim oldular Tanrı'nın lüftu da denilebilir. Beni her zaman insanlara yardım etmek için desteklediler o meydanda yıllarımı ben insanlara yardım ederek geçirdim karşılık almadan hem de ama seni gördüğüm zaman ruhların hepsi birden yanımdan kaçıp gittiler ve sen gidene kadarda geri gelmediler. Sen o kara leke ile karşımda dikilirken yanımda sadece kendi ruhum dışında bir tane ruh kaldı. Sana sevgiyle bakıyordu büyük bir aşkla bakıyordu adeta senin ruhunun yansımasıydı ve bana sana yardım etmem için yalvardı. 60 yıllık hayatımda ilk defa bir ruhun bana yalvardığını gördüm. Anneler, babalar, çocuklar onlar bile yalvarmazken o yalvardı. Diğer ruhlar onlarla kaçmam için beklerken o elimden tutup beni önüne sürdü. Reddettim kabul etmedim ve o birden içime girdi senin kolunu yakalayıp sana şuan o elinde olan resmi bizzat kendi verdi. Sonrasında onu bir daha görmedim ama o an onu hissettim. Kalp acısını ikinizin de birbirine duyduğunuz özlemi, o özlem beni yaraladı. Dayanamadım ve sana kara lekeden bahsettim gösterdiği yolu izle dedim ve buna ön ayak olması için sana sigara bile verdim. Lakin sevgili Ellie ne yazık ki bedenim ve özellikle de yaşlı kalbim bu gücü kaldırabilecek durumda değildi. Halsiz düştüm, büyük bir ihtimalde buralardan gideceğim bedenimin gücünün kaldığını sanmıyorum ama üzülme ruhum hala güçlü ve genç. Ve sen istesen de istemesen de öteki diyarlarda dahi seninle beraber olacak ve o yalvaran ruh için senin için çabalayacak.

Evlada Sevgili Ellie inançla kal"

Deux ex machinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin