13

2 0 0
                                    

Monterey'de Mart ayı dengesiz olurdu. Rüzgar bir gün sert eser ertesi gün hava bulutlanırdı. Su çoğu zaman kabarır kayalıkların ortasına kadar gelirdi. Ancak o gün hava herkesi şaşırtacak kadar güzeldi. Okyanus dümdüzdü. Adeta gökyüzü ile birleşmişti. Güneş tepede parıl parıl parlıyordu. Kasabanın yarısı o gün yeni açılacak mekânın önündeydi. Çünkü bu onlar için sadece yeni bir açılış değildi. Kasabanın tanınan belli başlı ailelerinin birinin oğlu derme çatma neredeyse çürümüş bir binayı baştan yaratmıştı bir de yetmezmiş gibi herkesin yolda görünce başını çevirdiği eski savaş pilotunu karşısına almıştı. İzlemeyip de ne yapacaklardı.

Eleanor, binanın arka tarafına doğru olan taraftaki iskeleden bozma verandanın tahtalarına yaslanmış uzaklara bakıyordu bir yandan da elinde yakmadığı sigarasını çeviriyordu. Havanın böyle olmasına hem seviniyor hem şaşırıyordu. Sol omzundan bir ara girişe doğru baktı, insanlar başta iskeleye güvenip çıkmak istememişlerdi onun yerine yola yakın tarafta oturmayı tercih etmişlerdi. Karada kalmayı tercih ettiler demişti James gülerek. İnsanların arasında James bir oraya bir buraya giderek sohbet ediyordu. Sam ise sanki burayı korumakla görevliymiş gibi kapının oradaki basamakların başında bekliyordu. İskele kısmına adım atmaktan korkuyor gibiydi. Eleanor onun orda durmasının sebebinin kendisini gözlemek olduğunu anlamıştı. James'in işiydi. O istemiş Sam yapmıştı. Onun için endişelendiğini biliyordu. Anlıyordu. İki sene sonra ailesini tekrar görmek onu da korkutuyordu. Önüne dönüp suyu izlemeye devam etti. İnsanların sahte gülüşlerini görmekten daha iyiydi.

"Atlamayı düşünmüyorsun değil mi?" Eleanor sesi duyunca hemen arkasına dönmedi biraz bekledi. Derin bir nefes aldıktan sonra yüzüne alaycı bir tebessüm yerleştirdi ve sesin sahibe doğru döndü. Elleri ceketinin cebinde tam karşısında duruyordu. Aralarındaki mesafeyi korumaya çalışıyor gibiydi.

"Sen gelene kadar düşünmüyordum" Edwin gözlerini devirdi.

"Sana şefkatle yaklaşıp bazıları gibi fikrini değiştireceğimi sanıyorsan yanılıyorsun." Bu sefer gözlerini devirme sırası Eleanor'a geçmişti. "Dönmemeliydiniz"

"Bazen bazı şeylerin önüne geçemiyorsun" Eleanor önüne dönüp sigarasını yaktı. Yakmanın vakti gelmişti.

"En azından saygılı davranıp gözüne sokmasaydı"

"Bende seni özledim ağabeycim" Edwin etrafına bakındıktan sonra oflayıp kardeşine doğru yürüdü. Aralarındaki mesafeyi kapattı.

"Daniel ile Ben'i orduya yollayacak." Sesi fısıltı gibi çıkmıştı.

"Yollasın. Hatta gerekirse seni ve Ty'de yollasın"

"Senin yüzünden Ellie" iğneleyici konuşmaya başlamıştı. "Seni örnek alacaklarını düşünüyor."

"İyi de ben kötü bir şey yapmadım ki"

"O böyle düşünmüyor ama"

"Birinin ona artık Vietnam'da uçak uçurmadığını hatırlatması lazım"

"Bunu sen mi yapacaksın?" derken bıyık altından gülüyordu.

"Gerekirse evet" dedi ona dönerken. "En azından ben doğruları söylüyorum"

"Kendine göre doğrularla yaşıyorsun çoğunluğun doğrularıyla değil"

"Artık uslu çocuk olmaya mı karar verdin?" Edwin cevap dahi vermedi. O da konuşmaya devam etti "Biz kardeştik Ed."

"Hala daha öyleyiz Ellie" Eleanor bunun üzerine kahkaha atmaktan kendini alı koyamadı. Önüne döndü.

"Sigara içmek yok Ellie. Akşam yediden önce evde ol Ellie. Arabayı sen sürme Ellie. Ağabeyinin ve benim sözümden çıkma Ellie. Arkadaş edinme ders çalış Ellie." Dedi babasının sesini taklit ederek. Sigarasının külünü silkti. " Hepsine tamam dedim bir şekilde oluru bulunur ama ne zaman ki birini sevebilirsin Ellie ama on sekiz yaşına kadar değil dedi işte o zaman tamam diyemedim. Çünkü aşık olmuştum ve on beş yaşımdaydım. Şimdi on dokuz yaşımdayım hala aşığım kırkta olsa aşık olmaya devam edeceğim çünkü seviyorum. Ama o bunu kabullenemedi." Sigarasını yere atıp üstüne basara söndürdü. "Belki kabullenebilirdi birileri işime karışıp benden önce ilişkim olduğunu ona söylemeseydi" ağabeyine omuz atarak kalabalığa doğru yürüdü. Keyfinin içine çoktan edilmişti o yüzden kalabalığın içine karışmasında sorun yoktu. Edwin hızla peşinden gidip kolunu yakaladı. James uzaktan ikisinin tartıştığını görmüştü ve kalabalığı yararak yanlarına gitmeye çalışıyordu. Sam ile göz göze geldiklerinde gözüyle onları işaret etti Sam ondan daha çabuk hareket ederek olaya müdahale edebilirdi.

"Özür dilerim. Son senemdi ve stresliydim. O gün karakola beni almaya geldiğinde evdekilere söylediğini düşündüm. Paçamı kurtarmaya geleceğin hiç aklıma gelmedi."

"Belki de o gün bana güvenseydin hala kardeş olabilirdik"

"Heeeyy. Hudson kardeşlerrr. Nasılız bakalım haa? Özlemiş miyiz birbirimizi?" Sam, James'i fark ettikten sonra koşar adım yanlarına gelmişti. Karada kalmaktan vazgeçmişti anlaşılan.

"Edwin özleminden geberiyor" dedi Eleanor samimiyetsiz gülümsemesinin arasından. "Ve şimdi de gidecek." Edwin, Elanor'un tuttuğu kolunu yavaşça bıraktı ve yanından geçip gitti. Giderken daha basamağın oraya yeni gelmiş James ile karşılaştı. Yanından geçip gitmek istediğinde James önüne geçerek onu durdu. Edwin basamağın altında kalırken James üstündeydi onla aynı hizaya gelmek için ilerlediğinde Edwin birkaç adım gerilemek zorunda kalmıştı. Elleri cebinde biraz Edwin'i süzdükten sonra konuştu.

"Normal bir günde olsaydık Ellie'ye dokunduğun için suratına sert bir yumruk atardım ama maalesef ki değiliz."

"Ben onun kardeşiyim"

"Biliyorum" dedi gülümseyerek. "Şimdi uslu bir çocuk ol ve annenle kardeşlerinin yanına dön" deyip yanından yürüdü.

"Suratına sıçtığımın veledi" diye söylendi Edwin arkasından.

"Hey Edwin." Dedi bir ara arkasına dönerek. " Biraz gülümse" bir yandan eliyle yüzünü göstererek nasıl yapması gerektiğini gösteriyordu. Bir eli hala cebindeydi. Eleanor ve Sam kahkaha atmamak için zor duruyorlardı. James tekrar önüne dönüp Eleanor'a doğru yürürken. Eleanor gülümseyerek ona bakıyordu. Hayatının çoğu bölümünde şanssızdı. Asker ve katı bir babayla büyümüştü. Dört erkek kardeşin ortancasıydı. Kendinin olan eşyası çok azdı. Neredeyse kendine ait bir şeyi yoktu. Saçma aile kuralları yüzünden arkadaşı olmamıştı. Sosyal hayatı yoktu. Renklerin arasında hep soluk bırakılmıştı. James ise onu renklerin arasına geri katmıştı.

İçindeki asi ruhu uyandırmıştı. Ayaklarını yere sağlam basmasında ön ayak olmuştu. Sevgisiyle ve dostluğuyla onu hayata tekrar kazandırmıştı. İlk arkadaşı da ilk aşkı da James olmuştu. Onun sayesiyle Sam ile de arkadaş olmuştu. Onun sayesinde babasından gizli ehliyetini almıştı. Onun sayesinde dersleri normalden de iyi olmuştu. Tırnak yemeği onun sayesinde bırakmıştı. Daha birçok şey sıralayabilirdi onun için. Güzel giden her şey yine onun ailesi yüzünden berbat olmuştu ama James bunu dert etmemişti. Az önce olduğu gibi yanından geçip Eleanor'a gitmişti. Onu sevmeyip ne yapacaktı. James gelip Eleanora sarılıp öptü.

"Az önce yaptığın şey çok iyiydi" dedi Eleanor geri çekildiğinde. James'in eli hala belindeydi.

"Dostum küçük Han Solo'yu ezip geçtin" James dönüp Eleanor'a cidden mi der gibi baktı.

"Babasının oğluna başka şekilde seslenemezsin" gülüştüler. Eleanor tekrar James'e sarılırken üçü de dönüp tabelaya baktılar.

"Biraz büyük anne işi gibi ama idare eder" dedi Sam.

"İçinde nergis olan her şey her zaman güzeldir." Dedi Eleanor.

"Ellie ile alakası olan her şey güzeldir" dedi James.

Deux ex machinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin