5.SÖNMÜŞ GÜNEŞ

25 5 6
                                    




Moralim bozuk değil de kendimi daha çok küflenmiş bir meyve gibi, ölmüş, kokmaya başlayan bir ceset gibi hissediyorum. İçimden bağırmak da konuşmak da gelmiyor, hissedemedikten sonra gülsem ne faydası var ki...

Bitkin ve bitmişlik, terk ediliş en tepede. Beni pek seven olmazdı, zaten olsaydı da terk ederlerdi. Böyle kenara geçmiş oturmuş kimsenin beni görmediği o kişiydim. Halit Acar, beni 6 yaşımda kendi yanına aldıktan sonra suskunluğum iyicene artmıştım. Etrafımda bir sürü siyah ve özenli giyinmiş adamlar olurdu. Onlar kim diye sormazdım, dinlemez, konuşmaya bile çalışmazdım. Uyum sağlardım sessizliğimle, kabullenirdim.

Kabullenmek ağır bir kelimedir aslında. Bir insan kendi sessizliğini kabullenirse onun için hayat yaşanmaya değer bir hayat olmazdı.

Benim yaşadığım hayat, hayat değildi. Korku, endişe, stres vücudumda kol gezerdi, damarlarımdaki öfkeyi de hissederdim. Kinle dolup taşmıştım gençliğimde. Öz babamın beni bir kadın için kapı dışarı ettiğinde içimde oluşması gereken ama bilmediğim his, yıllar sonra kendini hissettirmişti.

Sen Medusa'sın kabullen diye bağırırlardı.

Ben ise hayır diye. Çünkü bilirdim, eğer Medusa'yı kabullenseydim minik Güneş yok olurdu. ben Medusa'yı kabullenemediğim için yok oldu.

Kabullenmek.

Odanın içinde o gidince soğuk rüzgarlar esmeye başlamıştı. Yaklaşık iki gündür de devam ediyordu.

Bekledim, beni kurtarmasını bekledim.

Ama gelmedi.

Belki işi vardı, dedi minik Güneş

Tanımıyoruz onu miniğim, tek başımızayız. her zamanki gibi, dedi büyük Güneş.

Halit Acar, bu iki günde ortalığı ayağa kaldırdığına dair bazı şeyler duymuştum. Bana olan öfkesini başkalarından çıkartıyordu. O kadar mı korkuyordu beni kırmaktan. Ben kırılmaya alışkındım, sorun değildi. Duyduğuma göre Fuat Kıraç da çevresinde kim varsa kan gölüne çeviriyormuş. Aralarında uzun zamandır sorun yoktu nereden çıkmıştı bu savaş?

Oflayarak yattığım yataktan kalktım. Vitaminlerle ayağa kalkabiliyordum son günlerde. Kendimi iyi hissettiğim ilk anda gidecektim. Sadece zamana ihtiyacım vardı.

"Güneş," ses fazlasıyla tanıdıktı. "Ben geldim, sonunda." kapı aralandığında karşımda gördüğüm kişiyle omuzlarımdan yük kalkmıştı.

"Ateş!" bu sesin sahibi minik Güneş'ti. Ona karşı asla soğuk olamazdım. Elindeki eşyaları ve iki paket sigarayı bırakıp hemen bana doğru sarıldı. Saçlarıma dokunmadı, bilirdi sevmediğimi. Bu yatakta geçirdiğim dördüncü gündü ve kendimi çok daha iyi hissetmeye başlamıştım.

Kendini yanımdaki sandalyeye bıraktığında derin bir nefes almıştı. "Günlerdir seninle görüşmeme izin vermediler, soktuğumun mafyaları." Ateşle ortaokulda tanışmıştım, sıra arkadaşımdı. Okulun ilk gününde dışlanılan biri olarak düştüğümde herkes bana gülerken o bana endişeli ve korkmuş gözlerle elini uzatmıştı. O günden beri birbirimizin asla elini bırakmadık. Bilirdi dövüştüğümü ama asla maçlarıma götürmemiştim. Onu oradaki iğrenç insanlardan korumak için canımı bile verirdim.

"Merak etme, iyiyim ben."

"Değilsin, kimse anlamaz ama ben anlarım. İyi değilsin."

Değildim.

"Haklısın, yoruldum." elini omzuma koyup varlığını hissettirdi.

"Ben sıkıldım Ateş, bu iğrenç ve yorucu hayattan bıktım."

BUZUL PARÇASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin