7.EKSİK

20 5 8
                                    

İnsanlar hayatım boyunca beni vurdumduymaz, soğuk, itici, katı ve daha sayamadığım kelimelerle tanımlamıştı. Onlar öyle dediği için bu sefer bende onlara uyup kendimi onların dediği şekilde gördüm. Aynanın karşısına geçtiğim her vakitte kendimden nefret ettim. Keşke diyordum hep, bende onlar gibi cıvıl cıvıl olsaydım. Ama onlar beni o kadar çok inandırmıştı ki zor bir insan olduğuma bende çocuk aklıyla onlara kanmıştım. O günlerden sonra bir daha çocuk ruhuna sahip bir şekilde dışa dönük olamamıştım. Siyahların içinde büyüdüm. Onlara bakan onları seven bir sürü insan vardı, onların anne babası vardı. 

Kendime baktığımda beni, sadece yanında adamları olmadan 'kızım' hitabını kullanan bir adam sevmişti. Belki de sevgiye aç bir çocuk olduğum için sevmiş gibi yapmıştı. Ya da ben sevdiğini sanmıştım. Ne de olsa bu kız bunlara alışıktı.

Fakat küçük Güneş hep inanmıştı, bizi gerçek halimizle görüp sevecek birinin bu dünya da olduğuna. 

Medusa inanmamıştı, büyük Güneş tepki bile vermemişti.

Bunu diyeceğime asla inanmazdım fakat minik haklıydı, bizi gören vardı. 

"Benimle gel, buzul parçası." direk muhatabı gözlerimdi. "Kendini ait hissettiğin bir yer bulalım sana." 

O an, onu tanımasam da inanmak ve güvenmek istemiştim. Yıllardır kimseye güvenmeyen ve asla hareket etmeyen kalbim onun tek bir kelimesiyle, tek bir bakışıyla hareket etmişti.

Sessiz kaldım, o da konuşmama gerek olmadığını belirtircesine kafasını eğdi. Bu beni anladığı anlamına geliyordu.

"Hadi, gidelim." arabayı çalıştırıp sahilden çıkartmıştı aracı. 

"Madem benim adımı öğrendin, benim ait olduğum bir yer bulma arayışına girdin," gözlerini yoldan ayırmıyordu ama dikkati bendeydi. "Bana kendini göster." cümlemle bir duraklayıvermişti. Beni tanıyordu ve bu beni rahatsız etmemişti fakat ona aynı şekilde yaklaşınca rahatsız mı olmuştu?

Ona düşünme payı bıraktığımı göstermek için koltukta yana dönüp yola odaklanmıştım. Ama karar vermişçesine gözlerini saniyelikte olsa bana değdirip konuşmaya başladı.

"Alparslan," arabanın ekranında ki birkaç tuşa basmıştı. "Sarıkum. Madem beni görmek istiyorsun o zaman ilk ismimle başla buzul parçası." onaylarcasına kafamı salladım, konuşmayacağımı anladığında ekrandaki birkaç tuşa basarak birini aramaya başladı.

"Alo."

"Şeker, oraya geliyorum. Ve yanımda," soğuk sesle konuşuyordu, kimdi ki konuştuğu kişi? "Birini getiriyorum. İdman odasını hazırla."

"Ne zaman gelirsin?"

"Bir saate oradayız."

"Anlaşıldı." telefon karşı taraftan kapanınca ikimizde yola odaklandık. Bir saatimiz vardı, bu anın bitmesine. Onunla olmak huzurlu hissettiriyordu, bilmediğim bir huzurdu bu. Alışık olmadığım bir huzur için kalbimi açıyordum.

Dikkatli ol, dedi büyük Güneş.

Neden ki o bize bir şey yapmaz, dedi minik Güneş.

BUZUL PARÇASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin